- 1039 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AYKIRI BİR YAZI…
Sevgili dostlar,
Osmanlı tarihi Osman bey’in Söğüt bölgesinde konakladığı ve sonrasında güçlenip yeni fetihlerle dünyanın yarısına hâkim olacak kadar ilerleyen bir süreçtir.
Yaklaşık 600 yıl süren bu hâkimiyet göz kamaştıracak kadar muhteşem başarılarla doludur.
Tarih kitaplarında Yavuz Sultan Selim Han’ın atının üzerinde muhteşem pozu, ya da İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in kayıkları karadan yürüterek Haliç’e indirmesi ve savaş hamlesi olarak tarihe geçen bu başarının avuntusu ile koca 600 yıl bize anlatılır.
Kitaplarda pek değinilmez lakin bir Baltacı Mehmet paşa vakamız var, orada da Katerina faktörü olmasa, vak-a’yı hatıradan sayılmaz.
Lakin ben avuntuda değilim ve körü körüne inanmıyorum.
Osmanlı hanedanının Yeniçeri Ocağı kurulduktan bir süre sonra yayınladığı bir ferman da buyrulur ki- ‘‘ Her kim ki has kullarım arasına bir Türk’ü ala onun katli vac bola’’.
Yeniçeri ocağı Anadolu dışında Osmanlının hâkimiyeti altında bulunan milletlerden zorla devşirilerek toplanan çocukların yetiştirilmesi ile oluşurdu. Bugün hanlar, köprüler, camiler yapan ve Mimar Sinan’da bir devşirmedir. İyi bir asker olarak yetişen Mimar Sinan neden Anadolu topraklarında, benim topraklarımda eserler vermemiştir.
Anadolu topraklarında tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türk halkı uzak seferlerde asker olur, kırımda, yemende 7 yıl, 10 yıl ayağında çarıklarıyla savaşır, Gâvur Düvellerinde 10 yıl savaştan sonra esir düşen gariban asker evine döndüğünde yuvası dağılmış, hanesinde baykuşlar öter durur.
Yemen türküleri, gurbet türküleri hasret kokar, ayrılık kokar, oy Yemen yıkılası, Yemen der Anadolu’da kadın, kız, kızanımız.
Ağıtlar yükselir,
‘‘ Kışlalar doldu bu gün,
Doldu boşaldı bu gün.
Gel Gardaş görüşelim.
Ayrılık oldu bu gün.’’
Anadolu’da yaşayan Türk halkı vergi verir, Kırk koyundan bir koyun, on teneke buğday’dan bir tenekesi yörede bulunan bey’e verilir, beyin bu mal varlığı da has kullara Padişah’ımız efendimiz ve onun Yeniçeri ocağına gider.
Hani ünlü gezginimiz ‘‘ Evliya Çelebimiz’’ sadece turistik amaçlı gezen bir gezgin değil, gittiği yerlerde kaç at, kaç koyun olduğunu, neler ekilip biçildiğini, yöre halkının parasını,pulunu,dili,dini,inancını zabıtlara geçirip padişah efendimize sunan (jurnalleyen) bir görevlidir.Böyle biline..
Saraylarında 40 cariye ile gününü gün eden, Çin’den gelen porselen tabaklarda, Lâçin’den gelen baharatlarla terbiye edilmiş İran ve Acemden gelen lezzetli yemekler yenilir, On beşlik cariyeler hadım edilmiş saray hizmetkârları harem ağaları tarafından ve sazlar, sazendeler eşliğinde eğitilir, içlerinden beğenilen alımlı ve güzel cariye Padişahımız efendimizin annesi tarafından oğluna gönderilirdi.
Bu cariyeler Türk kızı değil Osmanlının hâkimiyeti altındaki topraklardan devşirme getirilen kız çocukları arasından, beyaz tenli, mavi gözlü, ceylan bakışlı olanlar arasından seçilirdi. Sarayda sazlar ve hanendeler arasında yetişir, bir eli yağda, bir eli balda padişahın gözdesi Haseki-si olmak için çeşitli oyunlar, entrikalar içinde bir yaşam devam ederdi.
Saray halkın dilini konuşmaz, halkın arasında yer almazdı. Çeşitli milletlerin karması olan toplulukta ticaret, para, sanat yabancıların yani Türk olmayanların elineydi. Türkler tarım, hayvancılık vb. işlerle uğraşır, Savaşlarda binilmek üzere at yetiştirir, hayvancılık ve tarımdan elde ettiğinin yarısını da beyler ve dere beyler vasıtasıyla padişahımız, efendimizin emrine sunardı.
Benim topraklarımda beylerin, derebeylerinin sarayları dışında bir tane Osmanlı eseri gösterebilir misiniz?
Mevcut olan hanlar, imaretler, köprüler dahası topraklarımızdaki tarih kokan eserler Selçuklu hanedanı ve Öncesine dayanır.
Birkaç yıl topraklarımızı işgal eden Ruslar bile Osmanlı’dan fazla eser bırakmıştır, Ardahan’a, Kars’a.
Sarayın son yıllarında zevk-ü sefası, Osmanlı’yı yıpratmış malumlarınız olduğu üzere önce gerilemen sonrada yıkılma süreci başlamıştır.
Bizler Anadolu halkı, bu topraklardaki Türkler, Kürtler, Çerkezler, Türkmenler, Arnavutlar, Ermeniler, Malakan’lar Osmanlı hanedanından farklı olarak birlik ve beraberlik içinde yaşamış, kıtlıkları, yoklukları beraber paylaşmış, kolerada, tifüs ve verem salgınlarında beraber ölmüş, acıyı, yokluğu, kışın zemheri soğuğunu beraber hissetmişiz.
Anadolu da binlerce yıldır iç içe yaşadığımız Ermeni’ler, Arnavutlar, Malakan’lar maalesef başka milletlerin oyununa alet edilerek kışkırtılmış, o günkü koşullarda Millet olma, Milliyetçilik akımına kapılan bu insanlarla Türk halkı arasında istenmeyen olaylar olmuştur.
En zor olan ve yöremizde, kapı komşumuz, yüzlerce yıldır beraber yaşadığımız insanların Tehcir’e ( Zorunlu Göç) e tabi olmalarıdır.
Erzincan, Erzurum, Kars, Elazığ vb. şehirlerden, kasabalardan Suriye’ye gönderilmek istenen zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler ve diğer azınlıkların büyük çoğunluğu yollarda, hastalıktan, yokluktan ölmüş ve kontrol edilemeyen çeteler tarafından öldürülmüştür.
Benim halkım, Türk Milleti hiçbir zaman kadın, çocuk ve savunmasız insanı bilerek tasarlayarak öldürmemiştir ve öldürmez. Soykırım lafı halkımıza mal edilemez. Savaş ortamında ölmek veya öldürmek muktedirdir, lakin ihanet affedilemez. Ermeni’ler doğup büyüdükleri, ekmek yedikleri topraklara, Anadolu’ya, Anadolu insanına ihanet etmiştir.
O günün koşullarında kandırılan ve kışkırtılan Ermeniler yıllarca komşu olduğu Anadolu insanına, Türklere saldırmış, köylerde toplu katliamlar olmuştur, halen yakılan camilerin kalıntıları, toplu mezarlarda atalarımızın kemikleri bulunmaktadır.
Topraklarımızda istenmeyen olaylar olmuş, yıllarca komşu olduğumuz insanlarla aramıza girenler bu günde varlığını sürdürmektedir.
Olayların adı, türü değişebilir. Başrollerde Amerika, Fransa, İngiltere veya başka milletler olabilir, hatta içimizde ‘‘Gaflet ve Delalete Kapılmış olanlar, ihanet içinde olanlar’’ bulunabilir.
Bizler olayların gelişimini soğukkanlılıkla takip etmeli, dostu, düşmanı tanımalıyız. Anadolu halkı, bu toprakların gerçek askeri, Yemen’de, Kırımda, Çanakkale’de ölen bu toprakları alın terimizle ekip biçen, devşiren insanlar olarak bir arada olmalıyız. Bugün dünden daha fazla bir olmaya, birlik olmaya ihtiyacımız var.
Yukarıda yazdıklarım tamamen kişisel düşüncem, benim bakış açımdan gördüklerimdir. Dediğim gibi genellemeye tabi olmayan, sadece benim dağarcığımda birikenlerden bir tezahür, bir ifade şeklidir.
Gönül Dostlarına selam, sevgi ve saygılarımla.
Engin KASAP/ 14.10.2006/ İstanbul
www.enginkasap.com
YORUMLAR
sayın Engin Kasap,
olayların bizzat içinde olabilmeniz için en az 600 yıllık bir süreç yaşamanız gerekiyor. bu mümkün olamayacağına göre kabul etmek lazım ki size kalan kısımlarıyla yetiniyorsunuz. tarih öğrenmek için tarihçi olmaya lüzum olmadığına katılıyorum. ama tarih konuşurken adaletli olmak gerektiğinide siz kabul edersiniz. tarih kendi zaman dilimi içerisinde objektif bakış açısı gerektirir.
şu an içinde bulunduğunuz şartlar ve coğrafya tarihi yansıtmıyor yazıkki.
fikir teatisinde bulunmayı tartışmaya tercih ederim.
...
Sn, Asran;
Bazı bilgilere ulaşmak için tarihçi olmaya ihtiyaç yoktur.Çünki tarih yaşanan olayların sonraki nesillere aktarılmasıdır. Oysa ben olayları bizzat yaşayan bir kuşağın son örneklerindenim. Yani birtür ' keleynak ' kuşu misali Doğuanadolu'da yaşayan biriyim.
Yaşadığımız devrin olaylarına tanıklık ederken geçmişida öğrenmek ve sevaplarını, günahlarını bir yana koyarak medeni bir şekilde tartışabilmeliyiz.
Bu topraklarda yaşamak ve önce İnsan olabilmek gayretindeyim.
Selamlarla,
Dediğim gibi genellemeye tabi olmayan, sadece benim dağarcığımda birikenlerden bir tezahür, bir ifade şeklidir.
katıldığım yegane cümle budur. tarih araştırmaları yapan biri olarak eksik bilgilerle yapılmış bir yazı olduğunu söylemek zorundayım. karşılaştırmalı tarih okumaları yapılması konunun anlaşılması adına uzmanların resmi tarih dışına çıkarak yaptıkları çalışmaların okunması konu hakkındaki bilgilerinizi dağarcığınıza daha da genişletecektir kanaatindeyim.
...