- 1932 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Paslı Bir Gönül Artığıdır Aşkın Duvarındaki Resim
Avuçlarımıza sığmayan sarılışların koyu gölgesinde bekleriz mevsim sularını
Bir gönül öyküsüdür tozlu rafımızdaki, aldanışlarla sararız aşk denen yangını
Dumanlar biriktiririz hüzünlü göklerimizde, özlemin gemileri getirince hicranı
Gülümseyen resimler asarız sarı duvarlarımıza, yoldukça takvim yapraklarını
Dalgalı denizlerin köpüklü kulelerinde sevişmeye hasret özlemleri çıkarınca yürek dehlizimizden uykuyla uyanıklık arasında bir düşün sancılarıyla sarsılırız. Düşünürüz, unuttuğumuz ne diye yaşamda. Sevgiye ve aşka dair ne varsa yazmak isteriz. Sevdanın bütün yıldönümleri hercai mevsimlerle dolanır yüreğe, renkli bir çini gibi dolanır göğsümüzün mabedine. Biz ki, yataklarına sığmayan deli nehirler gibi akarken düşlerin körfezlerine okşanmak ister ellerimiz, koklanmak ister saçlarımız ve haşhaş bekleyişlerin sığınağında bir geliş türküsü söyleriz.
Her yıldız sevdalı bir yansımanın tutkunudur, en uzaktakine göz kırpar bu yüzden asırlardır. Öyle bir tablodur ki yalçın kayalıklara iner sessizce geceleri. Künyemizdeki sağdıç şefkatlerle, göğsümüzdeki engin şelalelerle her gün yaşama bu yüzden çentikler atarız, damarlarımızdaki efsunlu bekleyişlerin odalarında kalarak. Bu yüzden dereler denizlere olan sevdasıyla akarlar yüzyıllardır, bu yüzden yaşam somunlarının bütününde, mutluluk acıdan koparılan harika bir parçadır.
Hayata dair telaşlarımızın yanık tarlalarında çıplak ayaklarımızla yürürken kendi sızımızı unutarak bakarız üryan acılara. Hep içimizdekilerin tuhaf yansımalarıdır aslında ardımızdaki gölge ve biz mutluluk ovalarından geçerken en çok önümüze bakarız, göğümüzdeki güzelliklere yüreğimizi dönerek. Hayat, kendi sesiyle biçimlenen düşler tarlasıdır, bunun için hasat mevsimlerinde hüznü toplarız. Özlem fırtınasının hiç dinmediği uzak ülkelerin yangınlarına sarılmış sularına mevsim yağmurları yağar, düşlerimizdeki gemilerin bordasına güneş vurunca. Zamansız yaşanmışlıkların kırık dallarından aşk damlar, ruhumuzun sarılışları aşk olup toprağa sızınca.
Gözlerimizin ferine kan karışınca, en çok gecelerin bekleme nöbetlerinde okşarız gönlümüzün kırık taraflarını. Günler devrilmiş bir yaşamdır, parmaklarımızdan sızan terle buluştuğunda biz hüznü yürek kefemizde yine hüzünle tartarız. Işıkları yüreğimizi aydınlatan odaların soluğuyla pencerelere düşünce bakışlarımızın aksi, onulmaz bekleyişlerin haykırılarıyla yudumlarız gönlümüzdeki aşkı. Her yudumda hayat dökülür satırlarımızdan ve biz o sözlerin kilometrelerinden gün çekeriz, şafak sızılarını göğsümüzde hissederek.
Yaman bir ağrının kırık danslarıyla hayata gülümsedikçe ve gönlümüzdeki ağrıları yeni nefeslerle eşeledikçe ılıman bir iklimin uzak tepelerinde şiirce akarız denizlere. Dudağımızdaki türkü hiç susmaz, gönlümüzdeki sızı yüreğimizi avutmaz olur, işte böylesi anlarda kelimeler ağrımızı ve yankımızı tanımlayan en büyük dayanak olur. Yoksul bir nidanın kaypak gülüşüyle kendi varsıl saraylarımızı çınlatırız, avuçlarımızdaki hicran günlüklerini aşkın gömütlüklerine saklamak istedikçe. Yozlaşmış tutkularımızın ara taksimlerinde başıboş rüzgârlara veririz göğsümüzü, içten içe bir özleyişle yüreğimiz titrer. Sızılı mevsimler indiririz takvimlerden ah, içli bir keman yayının gölgesinde yalnızlığımız bile bizi mest eder.
Şafak ay çağırırken karınlığına biz yüreğimizin kanayan yerlerine şiirler asmayı severiz. Albenisi eşsizdir sevdanın. Göklerden yağmur diler, yumarız gözümüzü aşka. Soluğumuz nemli sabahlar gibidir, dudaklarımıza öfkeyi çağırmadan. Bir çıngı gibi kızılcık dallardan düşer yaşanmışlık. Kuru kasırgalarda her şafak yeniden aşka yürürüz, inadına. Canımızı yakan hüzün kıran saatlerinde bir doğruluş şarkısına kulaklarımızı verince kendi sızılarımızın atlasında görkemli bir saray oluşuverir. Düşen damlalar toprağı oyar, oydukça baharlara uzanan bir yol gibi kendi özüne akar.
Gemsiz sevdaların dörtnal koşumlarına verince sevdaya acıkan gönlümüzü, bir yangın posası çarpar ruhumuza, üşür bedenimiz. Lal ırmakların cenderesinden bakarız ömrün arka sokaklarına, tutuşur zamansız merhabalarla yüreğimiz ve içli bir müziğin tınılarında isyanlarla avuçlarımızı göklere veririz. Tarumar esintilerin mihrabıdır oysa aşk, kaç kişilik düşlerin hayali uçurumlarında yine yaşama iki kişilik şiirler serperiz. Sıvanır zamanla yoksul gönlümüz, kimi dost oluruz sevdayla, kimi aşk, ama biz en çok henüz paylaşılmamış sevgilerin salıncaklarında mutluluk badesini içeriz.
Hüznümüzü çöllere süren, İç sesimizin yangınlarıyla ömrümüzü heder eden, gönlümüzün fırtınalı saatlerinde hiç susmayan sazende sazların tınısıyla kabımızdan bizi ayıran bir düşünüşün rahlesine yüz sürünce, ömür tatlı bir yel gibi çarpar özümüze, bakışlarımızdaki bildik gülümseyişler güneşe çarpar, hüzzam bir şarkı gibi. Vakitsiz yağmurlar düşünce sevdanın sarı defterlerine hırpalanmış bir yağmayla bölünür uykularımız. İpi kopmuş bir uçurtma gibi direniriz asi rüzgâra, bulutları kızdırır kimi yüreğimizdeki isimsiz aşklarımız. Duman çöreklenir ansızın kirpiğimizin üzerine, yıldızları okşarken ah, kanar avuçlarımız.
Doğruların yorgun gözkapaklarında hayatı ve yaşamı paylaşırken sevda süreriz gönlümüze, bir yudum su gibi dökülür sözcükler yüreğimize. Issız bir yaşamın zor ütopyalarında çoğalır sevgi, göğsümüzde fırtına mevsimleri çöreklenirken biz zemheri düşünüşlerimizin göz göz olmuş yürek geçişleriyle bir mutluluk adasını düşleriz. Her sevda bir sağanaktır, içimizdeki `biz`lerin yaman ağrılarıyla mutluluk pastilleri dilimizdeki en güzel özne`dir.
Bekleyişlerin yangın sarmalında bir gönül kanar içimizde, dudaklarımızdaki mavi alevlerle denizleri geçer, ruhumuzdaki kelimelerle sözcükler asarız yeşil ormanlara. Kendi yolculuğumuzun ılıman iklimlerinde sevdanın dumanları yolumuzu çizer, içten içe bir kanamayla ve bekleyişlerle yorulan gözlerimizin rotasıyla uzak iklimlerin fışkınları bedenimizi gölgeler.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Albenisi eşsizdir sevdanın. Göklerden yağmur diler, yumarız gözümüzü aşka. Soluğumuz nemli sabahlar gibidir, dudaklarımıza öfkeyi çağırmadan. Bir çıngı gibi kızılcık dallardan düşer yaşanmışlık. Kuru kasırgalarda her şafak yeniden aşka yürürüz, inadına. Canımızı yakan hüzün kıran saatlerinde bir doğruluş şarkısına kulaklarımızı verince kendi sızılarımızın atlasında görkemli bir saray oluşuverir.
ÇOK EMEK VERİLMİŞ.
EDEBİYAT DİLE GELMİŞ.
KELİMELER VE CÜMLELER BİRBİRİNİ SARIP SARMALAMIŞ.
YÜREKTEN YAZAN YAZAR YÜREKELERE TAHT KURMUŞ.
ÇOK ŞEY ANALDIK FAKAT ONDAN DAHA ÇOK DA HİSSETTİK.
TEŞEKKÜRLER ABİCİĞİM.
TEBRİKLER BU EDEBÎ YAZINIZDAN DOLAYI.