TIRTIL HİKAYESİ
Kırmızı bir toprağın oğluyum ben. Beni o doğurdu sancılarını duydum. Hala karnında açtığım yaraları görüyorum. Yenilerini açıyorum durmadan teninde. Keyfim yettikçe sırtına biniyorum taşıtıyorum yükümü, üşüdükçe içinde saklanıyorum.
Daha derinlerini bilmem. Benden başka içinde neler saklıyorsun bilmem. Anaçlığını bilirim, gerisi bomboş bir dünyadır bana.
Nereden gelip düştüm bu karanlığın orta yerine bilmem. Kıvrıla, sürüne dolaşıp dururum toprağımın altında. Ne yerim, ne içerim? Beni kim yer, sonum kimin armağanıdır bilmem. Kendi halinde bir dünyanın kendi halinde beyaz tırtılıyım ben.
Bir ağaç bulsam… Yol etsem, köklerinden gövdesine doğru sert kabuğunu. Dallarına doğru sürünsem, usul usul düşmeden. Uzaktan gelen o baştan çıkarıcı kokusunda, yemyeşil yapraklarına ulaşsam sonra. Tenlerinde dolaşırken yapraklarının, gizlensem birinin arkasında. Saklambaç oynasam dünyayla. Ara da bir “cee” desem başımı kenardan uzatıp. Bazen de arkamda bıraktığım dünya “pöh” edip korkutsa, alı verse olmayan aklımı başımdan.
Toprağım… Atıversem kendimi şu yaprağın güzelliğinden vazgeçip, umman gibi göğsüne. Ben düşerken, korkudan ödün patlasa, bir şey olur endişenle. Patlayan öd yerin, mezarım olsa, zehrinle.
Sende doğsam sende ölsem ille de. Bir toprağım, bir ağacım, az buçuk rızkım olan bir iki yeşil yaprak. Dünya… Bundan daha fazla mısın gözlerimde…
Hangi yalanına kanayım. Sen yorma kendini yine de.
Tuttum sol elimin işaret parmağının üzerinde dünyayı. Fır fır döndürüyorum. Belki düz, belki ters kim bilir? Belki de bir ters, iki düz döndürüyorumdur kendi gücüm nispetince. Ben nerden bileyim. Bilmediklerim listesine bunu da ekleyeyim.
Haber vereceğim “ershazber”e. senin de haberin olsun ama, sonra “bana söylememiştin” deme. İyice başını döndürdüğümden emin olunca, seni ona pas edeceğim. Tahmin ediyorum iyi top sektiriyordur. Biraz da o oynasın seninle…
***
Sevgili seyir defterim...
Seyir halindeyim...
Seyir ettiğim hiç bir şey beni üzmüyor ve hiç bir şey için çılgınlar gibi sevinemiyorum. Sırt üstü suyun kaldırma kuvvetine kendimi bıraktığım haldeyim.
Seyirlik bir panayır yeri şu dünya.
Yüzleri üzerinde olan insanlar, kendi yüzlerini arıyorlar yine ve yeniden.
Annem, gözlüğü gözünde olduğu halde bize gözlük arattığında, çok gülmüştük. Sakın üzülme anneciğim, bir daha hafızam zayıfladı diye. Daha kötüsü varmış ben gördüm.
İnsan oğlu kendini kaybetmesin yeter ki…