8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
8196
Okunma
Dünya ve ahiret hayatı için onurlu yaşamanın sigortası, dürüst çalışıp, erdemli olmaktan geçer..
Hayatımız da insan olmanın gereğidir çalışmak. Yaşamımızda hep birileri var olmuştur ve birileriyle beraber yaşama zorunluluğumuz vardır mutlaka.Arkadaşımız olur,akrabamız olur,eşimiz veya dostumuz olur... Kim olduğu hiç farketmez.. Ömemli olan; beşer sıfatlı bir varlığın yaşamımızda yer almasıdır.
Bu nokta da, inançta çok önemli değildir aslında. Herkesin dindar olmak gibi bir zorunluluğu yoktur çünkü...Ancak,her ferdin insan olma zorunluluğu aranmalıdır ve olmalıdır . İnsan; hayat yolculuğunda nice engellerle karşılaşır nice imtihanlara tabi tutulur. İşte bu nokta da yol,dünyevi ve uhrevi mücadele olmak üzere, iki kısma ayrılır. .
Önce iş hayatını ele alalım...
iş hayatında dürüst olarak çalışmak insanın erdemli oluşunun temel şartıdır. İnsanın önünde her ne kazanç ve kaybetme korkusu olursa olsun, dürüstlük insanı mutlaka yüceltecektir. İşveren ve patronun gözünde yükselmek için alınacak ahlaksız tek bir karar, insanı Allah’hın nazarın da alçaltması, kaçınılmaz olacaktır. Allah’ın nazarında alçalmış olan bir insan, bir gün muhakkak ki toplum hayatından da dışlanacaktır..Dünyevi kazanç yüzünden inancını çiğneyen insan, o dünyayı sırtında bir kambur gibi taşımaya mahkum olacaktır hem de,bir ömür boyunca ve tükenmeycek olan bir acıyla.
Çalışma hayatın da bulunduğumuz çevre ve insanlar da yaşamımızda çok önemli bir yer tutmaktadırlar elbette ki.. Bir çok dürüst insan var ki, yanlış bir arkadaşlığın kurbanı olup, dünya ve ahiret hayatını kaybetmiş veya keybetme yolunda hızla yol almaktadır.Bir insanla herhangi bir çıkar karşılığında kurulan dostluk, bir gün mutlaka felaketle sonlanacaktır.
Ne yazık ki günümüz dünyasın da para, her şeyin ana merkezi halin de tek odak nokta ve ahlakta dahil,bir çok kötü alışkanlığı satın alan çirkin bir madde.
Çalışan bir işciyi örnek olarak ele alabiliriz mesela..
Patronun karşısında tir tir titrer durur.Elleri önünde bağlı, başı önünde eyik, neyi nasıl ifade edebilirim kaygısıyla, üç doğru konuşsa, ikide yalan katıp dünya menfaati için ahiret hayatını gözünü kırpmadan bir hiçe satabiliyor anında.Oysa, dürüst olan bir insanın eğilmesi asla mümklün olmayacaktır.
Anlatılırki bir gün hz. Süleyman’ın (as) başındaki tacı eğrilir. Hz.Süleyman tacını tam sekiz kere düzeltir fakat tac inatla yinede eğrilir..Hz Süleyman; "Ey tac neden eğriliyorsun? eğrilme düz dur"der..Taç dile gelir ve"Ey süleyman beni yüz kere düzeltsen, ben yinede eğrilirim. Çünkü sen eğriliyorsun"der. Bunun üzerine Hz.Süleyman gönlünü yoklayıp,kalbinde bulduğu gafleti hemen kovar. Tacıda kendiliğinden düzelir.Hz.Süleyman bu sefer bilerek tacını eğer ,fakat taç derhal kendiliğinden düzeliverir..
Yani kötülerin gözüne girmeye çalışmak,mutlaka ki iyilerin gözünden düşmek anlamını taşımaktadır.
Eğer ki erdem hayatımıza egemen değilse,dürüstlük dilimiz de bir süs olmaktan öteye asla geçmeyecektir. ve daima dilimiz de eğreti olarak durucaktır.
Çünkü yaşantımızda teyit etmediğimiz sözlerimiz bizde bir sahtecilik izlenimi uyandıracaktır mutlaka..Tam bu noktada şunu eklemek isterim.
Söylenirki;geçmiş zamanlarda suç işleyenlerin anlına şerefsizlik damgası vurulurmuş. Bu damgayı yiyen her insan alnını kapatıp, başını da daima öne eğermiş. İşte o dönemden bu güne "alnım açık yüzüm ak" alnım ak başım dik" gibi sözler kalmıştır.
Demekki insanın erdemli olması aynı zamanda alnı ak ve başı dik olması anlamınıda taşımaktadır.
Bir kaç örnekle bunu biraz daha iyi anlayabiliriz mesela..
Sokrates mahkemede savunma yaparken şöyle seslenmişitr. Gerçeği aramaktan vazgeçmemle benim beraatıma hükmetmek önerisinde bulunursanız size şöyle derim. Teşekkür ederim Atinalılar, ancak ben sizlere değil beni o görevle yükümlü kılmış Tanrı’ya uyacağım. Önüme çıkan her insana “yüreğini yalnız zenginlik ve şerefe kaptırıp, bilgelik ve gerçek ile nefsini düzeltmek kaygılarına uzak yaşamaktan utanmaz mısınız.” demeye devam edeceğim. Ölümün nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum, belki iyi bir şeydir; ama ondan da korkmam. Ancak görevden kaçmanın kötü bir şey olduğunu biliyorum. İyi olması olanağı bulunan her şeyi ise, kötü olduğunu bildiğim şeye yeğ tutarım.
Nasreddin hocanın fıkralarında da aynı anlam üzre, insan çıkarcılığı ve erdem çok işlenen bir konu olmuştur. Çıkarı uğruna kazanın doğuracağına inanan kişinin, kazanın ölmesine inanmaması insanın çıkar karşısında nasıl erdemden saptığını çok açık olarak ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan bazı fıkralarında da, kendi nefsini örnek gösterip, erdem konusunda insanın çıkarı söz konusu oldumu, doğruluktan nasıl saptığını gülünç bir hal ile göz önüne sererek bilgi verir bizlere. .
Hocanın kadılık yaptığı bir dönemde biri gelir ve hocaya şöyle sorar ."hocam bir inek bir ineği vurup öldürürse bunun hükmü ne olur sizce? Hoca biraz düşünür ve sonra "hükmü ne olacak, dilsiz hayvandan tutup hesap mı soracaksın?" diye cevap verir. Adam bu defa dönüp,"hay ağzına sağlık hocam bizim inek sizin ineği vurup öldürdü de"diye söyleyince, hoca tereddütsüz "ha bak o zaman iş değişir işte, getir bakayım şu kara kaplı kitabı" diye karşılık verir anında.
Erdemli görünmek, erdemden bahsetmek her insan için çokca kolaydır. İnsana külfet yüklemez çünkü. Esas olan erdemli yaşamaktır. Çünkü; ancak yaşadığı zaman erdemin sorumluluğunu almış ve bedelini ödemiş olur insan. Bedelinide ödemişse ,ona sahip olmuş demektir.
yazı biraz uzadığı için, "Uhrevi" olarak ele aldığım bölümü, yarın ekleyeceğim inş....saygılarımla....