Denizin Gözleri
Kimin canı sıkılsa denize taş atıyor
Peki denizin canı sıkıldığında
Ne olacak?
Kimse düşünmüyor
…
Çakıl olsam şimdi Akdeniz ücralarında
Razıyım yine de
Yakın olmak için
Denize…
Gözlerimi kapatırım bazen
Sırtüstü uzanırım kadife sulara
Farz ederim ki Phaselis’teyim
Güneş oyun oynar ışıklarıyla
Ne şanslıyım derim kendi kendime
Işınlanmayı bulmuş mucit gibi sevinirim
Gerisin geri sokarım başımı
Denize…
Sabah sandalyeleri kıyıya çekip
Ayaklarımı buz gibi suda dinlendiririm
Belki bir yoldaş gelir
İki lafın belini kırarız diye
Üç sandalye alırım her sabah
Bir de teneke içindeki sardunya
Bakar dururuz anlamlı, kararlı
Dalar gideriz manzaraya
Elimizde çay Ayvalık tostu
Bir şey olsun isteriz
Ama ne?
Komşunun küçük oğlu Ömer ve ben
Öğlene doğru denizin dibini temizleriz her sabah
Poşetler, bira şişeleri, tokaları toplamak
Oyun olmuştu bizim için
Gülüyor gülümsüyorduk
Biliyorduk ki o denizyıldızı öyküsünü
Biliyorduk her seferinde tepenin öte yanından düşen kayayı
Sisyphos inadı ikimize çok yakışıyordu
Bilge gülümsemenin ne olduğunu o çocuk
On yaşında öğrenmişti
Yani benden otuz yıl önce
Bunu elbette borçluydu
Denize…
Denizin gözlerine.
Mayıs 09–10
Nadir