büyüdük mü ne?
Günü geldiğinde ansızın büyüyor insan…
Gözden çıkarmışken nice hatıraları; sadece bir çığlık yıkabiliyor tüm kurgulanan planları, bozup mahvedebiliyor. Kısacası hayat değişiyor, bizler büyüyoruz, yaşlandıkça da olgunlaşıyoruz. Güya çocukluktan çıkıyoruz. Ay çok gülüyorum buna. Git gide çocuklaşıyoruz. Annem her zaman bana şunu der: “ büyüdükçe akıllanacağına, aklın arkana saklanıyor senin!”. Bu lafa hep gülerdim ama şimdi ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorum.
Henüz girmişken on dokuzuma; ne de çok şey biriktirip, çaldım ben bu hayattan. Bir sürü; sıralayabilirim bunlardan bir iki tane size. Hatta bir kaçını anlatayım:
Lise ikinci sınıftaydım; tasavvufa dair tek bir bilgim bile yoktu. Şimdi herkesten çok konuşabilirim. Biliyorum. İnsanı sevmeyi, değer vermeyi, anlamayı, yargısız infaz yapmamayı ve zenginliğe değil, yüreğe değer vermeyi. Tüm bunları bana hayatın kıçı kırık birkaç kitap sayfası öğretti. Hoş şikâyetçi değilim; hoşuma gidiyor. Biraz küf kokusu var ama olsun. Şimdi; edebiyat öğretmenime öyle minnettarım ki… Keşke benim kadar diğerleri anlayabilmiş olsalardı. Tasavvuf denen şeyin; ne sadece ders, ne de sadece ibadet anlamına gelmediğini…
Birinde de birisiyle kavga ettimdi. Azıcık huysuzumdur söylemesi ayıp. Okulda birçok kişinin lakabı olur. Kâh iyi, kâh kötü… Neyse bu kötü lakaplı biriyle tartışmaya başladık. Sebep de ne; hanım arkamdan konuşuyor. Sen misin konuşan yırttım tabi bunu. Pardon biraz ağır oldu azarladım diyelim. Ama bu kavga bana şunu öğretti takılan isimler kişiliklere birer ipucu. Herkes benim gibi iyi niyetli olamıyormuş meğerse. Herkes insana değer vermiyormuş. Nereden bileyim. Ben öyle zannederdim hep. Böylece bu da küpe oldu kulağıma. İnanır mısınız bilmem ama bu küpe pek de yaramadı işe. Niye diyecek olursanız; hala kendim gibi sanıp herkese güveniyorum, inanıyorum, sırf insan diye değer veriyorum. Peki, karşılığında gördüğüm ne mi? Hemen söyleyeyim: “İHANET”…
İşte böyle sevgili dostlarım. Sizleri hiç görmemiş olsam da sevgi besliyorum hepinize. Fidanları henüz çiçek açtı. Solmasın diye dikkat ediyorum korkmayın. Ama şunu da söyleyeyim; ben anne kadar şefkatliyim onlara. Bir anne kadar özenle seviyorum onları. Şimdi her biriniz; “hadi oradan; görmediğini nasıl seversin.” Diyorsunuz. Ben severim arkadaş. Gönülden gönüle bir bağ vardır derler. Bu da o misal.
Sizlere bu yazımda veda etmeden; öğrendiğim bir şeyi daha söylemek istiyorum: “ bir kaldırım kadınının bile bazen namuslu insanlardan daha namuslu olduğunu öğrendim. Bir hayat kadınında da kalp varmış ve bir fahişe bile âşık olabilirmiş. Bizler hep onları farklı değerlendirdik. Neden? Onları o yollara düşüren bizlerdik oysa. Niçin hiç vicdan azabı çekmiyoruz acaba? Vicdan azabını geçtim; niçin;
hiç düşünmeyiz onları öyle yapan nedenin ne olduğunu?”. Neyse daha fazla konuşup da şişirmeyeyim kafacıklarınızı.
Yazıma son verirken hayata; bana bütün bunları öğrettiği için tebessüm, tanrıya; bunları dile getirebildiğim için minnet, sizlere; tüm bu saçma sözleri okuduğunuz, kelime kalabalığına değer kattığınız için teşekkür ediyorum…
Saygılar ve herkese sevgiler
FMÜ