- 2552 Okunma
- 27 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜN SESİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
On bir mayısı on iki mayısa bağlayan gece… Saat yaklaşık sıfır bir suları…
Gecenin sessizliğini yırtarak, hüzünle ve ısrarla çaldı telefon...
Bu saatte kim ola ki?..
Acı acı çalan telefona koştu genç adam. Eşi de uyanmıştı zaten. Ahizeyi kaldırdı.
Annesiydi karşısındaki. Sesi yorgun ve üzgün geliyordu telefonda...
Lafı hiç uzatmadı: “Oğlum” dedi; “ baban yoğun bakımda…”
Sadece bir soru sordu genç adam: “Babam yaşıyor mu anne?”
“Evet” dedi annesi…
“Yaşıyor. Yoğun bakımda, solunum cihazına bağlı.”
“Ben geliyorum” dedi ve kapattı telefonu…
Bu sefer durum öncekilere göre çok ciddiydi. Konuşmaları eşi de duymuş, çoktan kalkmıştı yataktan. Kısa bir değerlendirmeden sonra, hemen memleketlerine gitmenin en doğru yol olacağına karar verdiler.
Adam çalıştığı işyerinin amirine durumu anlattı ve izin istedi. Amirinin “istediğin kadar izin kullanabilirsin” demesi, üstelik paran var mı diye de sorması memnun etmişti genç adamı.
Hemen bir meslektaşını arayarak kiralık bir arabaya ihtiyaçları olduğunu söyledi. Bir diğer samimi arkadaşından biraz lira, biraz döviz buldu. Yol haliydi. Ne olur ne olmazdı.
Gurbette insanın dostlarının olması ne kadar iyi bir şeydi. Hele de böyle kötü bir günde.
Eşi de boş durmamıştı bu arada. Kendilerine ve çocuklarına birkaç parça üst baş hazırlamış, çocukları uyandırmış evde bekliyordu. Saat sıfır üç gibi tamamen hazırdılar yola çıkmaya. Taksi geldi… Uzun ve bitmeyen bir yolculuk başladı yağmurla hüzünlenen gecede…
Dakikalar geçmek bilmiyor, yollar bir türlü bitmiyordu. Yaklaşık bin kilometre gideceklerdi. Biter miydi bu yol?
Şoförü izledi bir müddet adam. Kendinden yaşça büyüktü. Arabayı da fena kullanmıyordu. İçi biraz olsun rahatladı. Adam sakin, şoför ise telaşlıydı. Yağmurla aydınlanan yollarda hatırı sayılabilecek hızla gitmeye başlayınca uyarmak zorunda kaldı adam. “Lütfen biraz yavaş gidelim. Babam için gerekeni doktorlar yapıyor zaten. Erken de varsak bizim yapabileceğimiz bir şey yok.”
Şoför durumu anlamıştı. Normal hızla kullanmaya başladı arabasını… Köyleri, kasabaları ve şehirleri bir bir geçtiler. Önde şoför ve adam; arka koltukta iki çocuğuna sarılmış bir anne…
Çocuklar bir müddet sonra kaldıkları yerden devam ettiler uykuya. Ne olup bittiğini anlamamışlardı zaten.
Yaklaşık dört saat sonra mola verdiler bir şehrin girişinde. Sakin bir lokantanın önüne yanaştılar. Öncelikle çocukların karnını doyurup, tuvalet ihtiyaçlarını gidermekti niyetleri. Arabadan inerken fark ettiler erkek çocuğun ayakkabısının olmadığını. O telâşe içinde unutmuşlardı.
Kendileri de içtiler sıcak mercimek çorbasından. İhtiyaçlarını giderir gidermez tekrar düştüler yola. Şoför için de iyi gelmişti bu. Hem böylece biraz dinlenmiş, enerjisini ve dikkatini de tazelemişti böylece…
Güneş artık tamamen şoförün gözüne geliyor, sekizinci saatin sonunda iyice yorulduğu belli oluyordu. Genç Adam “ben kullanabilirim” dedi şoföre…
Yer değiştirdiler. Bir müddet izledi genç adamı şoför, çaktırmadan… Nasıl araba kullanıyor diye. Ne de olsa araba kendinindi. Üstelik adamın morali de bozuktu.
Bir müddet izledikten sonra şoförlüğünü yeterli görmüş olacak ki uyumaya başladı gerçek şoför.
Gece üç sıralarında başlayan yolculuk öğlen üç sıralarında evlerinin önünde son bulmuştu. Yaklaşık on iki saatte gelmişlerdi bin kilometrelik yolu. Hemen eve çıktılar. Annesi karşıladı gelenleri. Adam annesine sarıldı uzun uzun… Yanaklarını ve ellerini öptü annesinin.
Durumunu sordu babasının. “Yoğun bakımda” dedi. “Solunum cihazına bağlı. Konuşamıyor ama bilinci yerinde…”
Tekrar sarıldılar birbirlerine. Bu sefer durum gerçekten ciddi ve tehlikeliydi. Üçüncü kalp kriziydi çünkü bu. Bunu da atlatırsa yediye kadar yolu vardı. Öyle derdi eskiler… Düşününce biraz umutlandı adam.
Hemen abdest aldı. Namaz kılıp dua etti babası ve diğer hastalar için.
Şunun şurasında kaç kez muhabbet edebilmişti ki babasıyla… Daha yedi yaşındayken babası Almanya’ya gitmiş, beş yıl çalıştıktan sonra dönmüştü memleketine. Ortaokul ve lise yıllarında da uzun uzadıya sohbetleri olmamıştı. Olamamıştı…
Kendi sabahtan akşama kadar okulda, babası da memuriyeti sebebiyle dairede oluyordu. Akşam geldiklerinde ise; yemekti, dersti derken uykuya geçiliyordu.
On sekiz yaşında okul için bulunduğu şehirden ayrılıp akabinde göreve başlayınca, uzun yıllar ailesinden ve sevdiklerinden ayrı kalacağı; uğruna şiirler yazıp yazılar döşeyeceği memleket hasreti de doruğa ulaşacak; senede bir kez ancak gelebildiği memleketinde; akraba, eş dost ziyareti, gelen giden derken yine öyle doyurucu sohbetler yapamayacaktı babasıyla…
İçinde ukde kalmıştı hep…
Devlet Hastanesine geldi. Dedesi, amcaları, hemşire olan amcakızı… Hepsi yoğun bakım odasının önünde bekliyordu. Dedesinin ve amcalarının elini öptü, doyasıya sarıldı. Amcakızıyla beraber girdi babasının yanına.
Perdelerle bölünmüş bir yatakta yatıyordu babası. Dört beş hasta daha vardı aynı durumda. Solunum cihazına bağlı yatan babasının ellerini tuttu, öptü, yanaklarını sevdi ve kulağına fısıldadı babasının: “Ben geldim baba. İnşallah iyileşeceksin…”
Konuşamasa da tepki vermişti babası. Kalp atışları hızlanmış, heyecanlanmıştı. Derin zig zaglar çizmeye başlamıştı cihaz. Adam umutlandı. Dışarı çıktı. Ancak aklı içerde kalmıştı yine de… Elleri buz gibiydi babasının… İyiye işaret değildi bu…
Birkaç kez daha yoğun bakıma girip çıktılar amcakızıyla. Gözü hep kalp atışlarını gösteren cihazdaydı adamın…
Değişen tek şey kalp atışlarının gittikçe yavaşlaması, tepe ve çukurlar arasındaki aralığın iyice daralmasıydı.
Akşam saat yediye on kala seslendi hemşire olan amcakızı:
“Abi gel istersen…”
***
Mutlak sona yaklaşıldığını hissetmişti genç adam. Bir şey yapamamanın acısını hissetti yüreğinin derinliklerinde…
Yine de bir umutla tuttu babasının ellerini… İçinden bildiği tüm duaları okumaya başladı. Bir gözü de sürekli cihazdaydı…
Allah’tan umut kesilmezdi…
Elli altı yıla sığan bir ömür bitmek üzereydi.
Çaresizliğine kızdı adam.
Bir baba…
Bir dost…
Bir arkadaş…
Kayıp gidiyordu ellerinin arasından…
Ama o bir şey yapamıyordu…
Otuz yıl önce ellerine doğduğu babasının avuçlarını öptü…
Yanaklarını öptü sevdi… Kokladı…
Dualarını okudu kulağına…
Cihazdaki zig zaglar iyice azalmaya başlamış, derinlik kaybolmuş, yavaş yavaş düz bir çizgi halini almaya başlamıştı.
Artık zig zaglar tamamen bitmiş; ekranı kapkara, düz bir çizgi kaplamıştı bile…
Önce kesik kesik, en sonunda susmayan, devamlı bir sinyal sesi duyuldu cihazdan.
Tek düze, tiz, insanın içini acıtan bir ses…
“Ölümün sesi…”
...
Nur içinde yat babam.
TEŞEKKÜR
12 Mayıs 1993’te hayata veda edip, 13 Mayıs 1993’te toprağın koynuna emanet ettiğim babamdan ayrılışımın on yedinci yılı da bitti.
Hayatımın her döneminde yokluğunu hissettiğim; fikirleriyle, öğütleriyle, bilgi ve görgüsüyle, her şeyden önemlisi bir "baba", bir "dost", bir "arkadaş" ve mükemmel bir "insan" olan babam Murat ÖZDEMİR’i ve ebediyete intikal etmiş tüm babaları ve anneleri rahmet ve saygıyla anıyor, yazımı "günün yazısı" olmaya lâyık gören tüm şair ve yazarlar ile seçki kuruluna gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
Portakal diyarı Mersin’den turunç kokulu selamlar gönderiyorum herkese.
Günay ÖZDEMİR
YORUMLAR
Öncelikle babanıza rahmetler, sizede sabırlar diliyorum.
Yazınızın ortalarında anlattığınız şehirler arası seyahatin şehir içi versiyonunu bir kaç kez yaşadım. İstanbul gibi trafik keşmekeşinin içinde, bir yakadan bir yakaya hem de mesai bitiş saatlerinde. Öyle bir trafikki, düğmeleri ilikli, fermuarı kilitli sağımdaki solumdaki arabalardan sigara otlana, otlana. Direksiyonda bir türlü onu on geçemedim, altı buçukta tutuldum kaldım. Zor çok zor Allah bir daha göstermesin.
Biz sizden şanslıymışız. Tesellimiz, babamızın yaşayacak günü varmış daha. Şükrolsun
Selamlar
sizinle aynı tarihlerde bende babamı kaybetmişim
tek bir fark ben 1989 da verdim toprağa
hepimiz yaşıyoruz, ölümün soğuk nefesini
yazı güzel ve hüzündü
kutlarım yazarı
saygılarımla
Günay ÖZDEMİR
Teşekkür ederim ziyaretiniz için.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Güne düşen yazınızı ve sizi kutlluyorum...Allah rehmet eylesin....içim acıyarak okudum ,çok hüzünlendim....sevgiler...babanın yeri doldurulamaz....bir yanınız eksik kalır...
Günay ÖZDEMİR
Ne annenlerin ne de babaların yeri asla dolmaz, doldurulamaz.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Okurken hep düşündüm.Ölüm yok olmaksa eğer.17 yıldır kimle gönüller.Allah rahmet eylesin.Ölüm unutulmaktır.Ruhunu teslim etmek sadece vuslat.Mevla kendisine kavuşanlardan eylesin.Nasıl yazılmalı ise öylece yazılmış işte.sevgi ve selam.
Günay ÖZDEMİR
Haklısınız. Sadece bedenler yok oluyor. Ruh ve şahsiyetler kalıyor geride.
Kimisi iyilik ve güzellikleriyle, kimi de kötülükleriyle anılıyor.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
İçtenlikle her dizeyi içim burkularak okudum.analtım sade duru ve çok anlamlı Allahtan rahmet diliyorum.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Gayet akıcı, samimi bir dille yazdığınız yazı, içimizi acıtttı...
Yaşınız kaç olursa olsun, anne baba kaybı her zaman, en acı kayıp..Hepimizi benzer acılara götürdü yazınız..
Güne düşen yazınızı kutlarım..
Saygılarımla
Günay ÖZDEMİR
Yine de dayanıyorsunuz mecburen...Hayat devam ediyor...
Mersin'den selamlar.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Güzel bir öykü...Sürükleyiciydi...
Güne gelen yazı olmasını hak etmiş,doğrusu...
Tebrikler ...
Selam ve saygılarımla...
Günay ÖZDEMİR
Mersin'den selamlar.
Günay Be, güne düşen yazınızı kutlarım. Zaten belliydi yeri, içten samimi ve güzel yazılmış bir yazı.
sevgi ve saygılarımla...
Günay ÖZDEMİR
Mersin'den selamlar.
Günay'ım benim... Yazını okurken tüylerim diken diken oldu...Ben de babamı senin kine yakın bir şekilde kaybettim. Acını yüreğimde duydum. Allah geçmişlerimize rahmet etsin. Günahlarını af etsin... Gözlerinden öperim...
Günay ÖZDEMİR
Ellerinizden öpüyorum.
basiniz sagolsun günay abi okurken icim ýandi allah rahet eylesin üm kaybetiklerimizi
onlaria en güzel ilahili dualarla yasatmaya derimölümsüz anlariyla
sen bana yaziklar ceksende önemi yok biz alistik kursunlara her gün vurulmaya
kan yagmurlarinda islanmya alistik birde sen at yaziklar önemi yok ben yinede dost
merhabam var olsun sen almasanda yinede önemi yok keske anlaya bilseydiniz biraz beni
ne isim var oldugunu bu gurbete ben annemi 17 sene sonra ölüm döseginde göre bildim
benim buralarda sürgünlügüme sebeplere yaziklar cekmedim sustum sürgünler sehrinde
önemi yok dedim neyse yaziniz cok acikli ve yakiciydi yürekleri
Günay ÖZDEMİR
Detaylı mesajımı daha sonra yazacağım.
Mersin'den selamlar.
güne düşen yazını kutluyorum...... az yazar öz yazar ama çok güzel yazar..... saygılar gardaşım....
Günay ÖZDEMİR
Ellerinizden öpüyorum.
Elbette buhikaye pek çok kez bire bir yaşanmıştır.Ölenlere Allahtan rahmetler dilerim.Yazanda gerçekten yaşayarak yazmış,yüreğinin bütün kıvrımları yazısında net bir şekilde ortaya konmuş,hikaye dokundu bana ölen baba ile aynı yaaşta olduğumuzdanmıdır nedir,üstelik benim oğlumda gurbet ellerde.Hikayedeki babanın kendim olduğunu sandım birden! Çok güzel tebrikler.selam ve dua ile.
Mustafa Göktekin tarafından 5/12/2010 1:14:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Günay bey, yazınızı okuyunca içim bir kez daha parçalandı. Dört yıl önce iki dayım aynı anda kalp krizi geçirdi. İkisi de birinden habersizlerdi. Büyük dayım kardeşinin kendini ziyaret etmediği için kırgındı. küçük dayım abisi gelmediği için ve hiç kimse ikisine de hastanede olduğunu söyleyemiyordu.
İkisi de birer gün arayla biri İstanbul'da, biri Ankara'da ameliyata girdi. İstanbul'da olan dayımı ameliyattan on gün sonra kaybettik, Ankara'daki dayım abisinin ölmeden iki gün önce gelmişti Sinop'a ve İstanbul'dan abisinin cenazesi geldiğinde ikinci defa aynı krizi yaşadı ve tekrara Ankara’nın yolunu tuttuk.
Bir an yazınızı okuduğumda o güne döndüm ve daha geçtiğimiz cuma günü yine çok sevdiğim amcamın oğlu kalp krizi nedeni ile köyden, hastaneye zor yetiştirdiler. Şu an Samsun'da yoğun bakımda yatıyor, herkes orada ama ben gidemiyorum. Çünkü geçirdiğim bir operasyon nedeni ile kısıtlıyım.
Babanızın mekânı cennet olsun. Sizin de tekrar başınız sağ olsun. Baba ATA demektir ve biz babamızı kaybettiğimizde ne kadar büyük bir boşluk içinde kaldığımızı çok daha iyi anlıyoruz.
Hüzünlü ama bir o kadar da akıcı ve düşündüren bir yazıyı zamanında okuyabilmekten dolayı mutlu oldum. Güne gelmemiş olsaydı da kaçırmazdım ama güne gelmeyi her şekilde hak eden bir yazı idi okuduğum.
Kutluyorum kaleminizi ve saygılar yüreğinize
Günay ÖZDEMİR
Sinop'a selamlar Mersin'den...
Günay ÖZDEMİR
Mersin'den selamlar.
Kendi babamın kaybını yaşadım. Saat 1.30 civarı çalınan telefon zilinin hayra alamet olmadığı kesindi de, kendimize kondurmak aklımıza bile gelmezdi...
Oysa giden babamdı 57 yaşında, birçok planlarını yarıda bırakıp, o güne kadar ölümü hiç kondurmadığımız gerçek gelip bizi buldu...Ve misafir olarak gittiği memleketinde ölümle buluştu..
Biz evlatların yapacağı, dualarımız ve onlara layık yaşam sürmek olsa gerek...
Acılar bu gece ayaklandı; geçmişe götürdünüz...
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
gece ve güne düşen yazı ve yazarı kutluyorum....
Rabbim mekanını cennet eylesin inş cümle müminlerin....saygımla....
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar.
Güne layıkıyla düşen yazınızı tebrk ederim. Babanız nur içinde yatsın. Saygı ve selamlarımla...
AYSEL AKSÜMER tarafından 5/12/2010 12:02:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar.
Ölümün soğuk yüzünü usta kalem çok güzel anlatmış. Babanıza Allah'dan rahmet, size de sabır diliyorum.
Uzakta olup yakınlarının hasta ya da ölüm haberini almak çok kötü bir duygu. Bunu ancak yaşayan bilir.
Sevgi ve saygılarımla...
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Babamı yoğun bakımda görünce yanına gidememiş ve ellerini dahi tutamamıştım. Oysa ki ne çok şey söylemeyi planlıyordum. Olmamıştı işte yapamamıştım o son konuşmayı ve ben daha hastaneden çıkmadan yitirmiştik babamı.
O günü tekrar yaşattı yazınız acılarıyla ve çaresizliğiyle birlikte.
Anlatımınız ise muhteşemdi.
Ölenlerimize Allah'tan Rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Günay ÖZDEMİR
Sizin de başınız sağ olsun. Allah sabırlar versin.
Sevdiklerimize söyleyeceklerimizi ertelemeyelim. Vakit varken daha çok birlikte olalım. Çünkü hayat hızla akıp gidiyor ellerimizin arasından.
Mersin'den selamlar.
KIYMETLİ HEMŞERİM CANIM GÜNAY ABİCİĞİM YAZINI DAHA OKUYORKEN ANLADIM BABANIZI ANLATTIĞINIZI ÇOK ÜZÜLDÜM YÜREK YAKAN HAZİN BİR YAZIYDI RAHMETLİ BABANIZIN MAKAMI DURAĞI CENNET OLSUN RABBİM SİZE VE TÜM SEVDİKLERİNE BÜYÜK SABIRLAR VERSİN .ÇOK ŞÜKÜR BABAM HAYATTA AMA SİZ ANLATIRKEN BABAMIN KALP KRİZİ GEÇİRDİĞİ VE KAYBETME KORKUSU YAŞADIĞIM YILLAR AKLIMA GELDİ YÜREĞİM SIZLADI.TEKRAR ALLAHIM SABIRLAR VERSİN SİZE SAYGI VE SELAMLARIMLA BİLECİK'TEN ÖZDEMİR AİLESİNE SEVGİ VE SELAMLARIMLA ALLAHA EMANET OLUN
ağla yüreğim tarafından 5/11/2010 10:49:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
Günay ÖZDEMİR
Allah kimseye acısını vermesin. Zor oluyor.
Saygıyla selamlar Mersin'den Bileciğe.
Günay ÖZDEMİR
Çok teşekkür ederim.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Babamın kanser olup on gün yattıktan sonra dünyadan göçü geldi aklıma. Tüm sevdiklerinin kaybı koyuyor insan oğluna. Fakat dünyanın kanunu bu , sırası gelen gidecek; kimi zamanında, kimi de zamansız..
Günay ÖZDEMİR
Hep deriz ya: keşke sağ olsaydı da bir köşede otursaydı. Gölgesi bile yeterdi.
Teşekkürler Fikret hocam.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
mekanı cennet olsun kardeşim.... ilahi adalet......eeee nöbet değişimi bizede geliyor günaycığım....onların arkasından böyle güzel yazanlar vardı.... bizlerde olacakmı .....kimbilir.....geç saatlerde girdim....ama başladım su gibi....... hemen bitti çok hüzünlü idi saygılar
Günay ÖZDEMİR
Hayatta iken sevdiklerimizle mümkün olduğunca birlikte olmalı, bir çok şeyi de imkanlar nispetinde ertelememeliyiz diye düşünüyorum.
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Mekanı cennet olsun okurken canım yandı, gözlerim doldu babasızlığın acısını çok iyi bilirim, Allah rahmet eylesin, hayat hikayesinizi acıda olsa hikayeleştirmeniz güzeldi kutlarım değerli üstad saygılar...
UMUT ve DOSTCA
Günay ÖZDEMİR
Saygıyla selamlar Mersin'den.
Çok hüzünlendim. Ne kadar zordur insanın babasını yitirmesi... Mekanı cennet olsun.. Allah sabırlar versin.. Çok etkiliydi anlatımınız ben de çok üzüldüm. Sabırlar diliyorum.Saygı ve selamlarımla...
Günay ÖZDEMİR
1993 yılında 12 mayıs'ta kaybettim babamı.
Bu günlere o'nun ve annemin sayesinde geldim.
Saygıyla selamlar Mersin'den.