ADRESSİZ
İstanbul güneşlere uyandı bu gün, yürüdüm uzun uzun ezbere bildiğim insan kalabalığının kıyısında.
Terleyen avuçlarımı çıkarıp cebimden, bezgin yüzümü ardına sakladığım şapkamı kaldırdım gökyüzünün mavisi aktı çehreme, güneşsin sarısı çakıldı göz bebeklerime.
Kamaşmış bir bakışla dönüp sol yanıma ‘’ gördün mü? Dün ayazdı bu gün güneş bu şehir’’ diye seslendim.
Ne bir ses geldi, nede nefes…. Güneşten olsa gerek doldu gözlerim, tuzlandı kirpiklerim.
Bir sigara yakıp dumanında izledim sol yanımdaki boşluğu.
‘’boş ver’’ dedi içimdeki ses ‘’ sen sana bile fazla geliyorken boş ver kimseler olmasın yanında’’ !
Bir süre kandırdım kendimi bu boş vermişlik oyunuyla… Hava güzel, insanlar cıvıl cıvıl, annelerinin ellerinde minik adımlar atan çocuklar gülümsüyor yüzüme güzel bir gün.
Peki ya benim ellerim neden cebimde yumruk? Tebessümlerim neden ağlamaklı?
Boş ver diyen ses ‘’ alış artık bu tek başınalığa’’ diye fısıldıyor.
Nemli bir banka oturup bir sigara daha yaktım… Çekebildiğimce derine çektim, zifir efkârlarımı duman altı yapıp tüm gücümle yutkundum.
Boğazımda acı bir yumru kaldı kusmak istedim güneşe, insanlara, sokaklara, banklara, sana ve tüm evrene içimdeki sancıyı kusmak istedim…
Sustum enine boyuna sustum, her şeyi sustum ve yuttum.
Güneş ısıtamadı içimi, insanlar unutturamadı yalnızlığımı sol yanımdaki boşluğu takıp koluma eve geri geldim.
En güzel kaçış uyumaktı… Denedim! Sağa dön boşluk, sola dön boşluk sıkıca kapadığım göz kapaklarım pes etti ve bir sigara daha yerini aldı parmak aramda…
Resimlere baktım uzun uzun, kendi ellerimle kendi canımın canını acıttım. Beni bilirsin hiç kimselere dökemem yüreğimi, yazmaktan başka anlatım tarzım olmadı olamadı ve nitekim bu mektup işte böyle yazılmaya başlandı…
Evet, sevgili gönderilmeyenler listesine bir mektubun daha eklendi… Adressiz, pulsuz, zarfsız… Defter aralarında sararmaya terk edilecek sahibinin edilemediği kadar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.