- 2792 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Değişir mi Duygu?
Bu gece yine aklıma geldi.. Diyarbakır da tartıştığımız... Küskün yüzlerimiz. Sonra uyurken sırt dönmeler,gecenin ortasında kendiliğinden kavuşmalar... Uykulu gözlerle sarıldıktan sonra gecenin 4ünde, gene o uykulu gözlerle gülümsemeler sessizce... Sabahında ki sanki yeniden başlıyormuşuz gibi ki enerjimiz… Hayvan herif diyordun bana gülerek, hayvan herif nasıl ayrılalım cümlesini kurabildin? Sonra hopluyorduk zıplıyorduk... Nasılda mutluyduk! Gıdı gıdııı gıdııııı diyordun ilginç bir ses tonuyla ve ben nasıl kahkahalar atıyordum. Göbeğimdeki parmakların değildi, kahkahalarımın sesi... Sadece o an ki gerçeklikti bunun nedeni...
Seni özlüyorum… Seni çok özlüyorum. Çoğu gece rüyama giriyorsun, her seferinde izmir’e gelmişin ve izmirdeyim diye aramışın beni… Ben ise kızgınım sana ve yanına giderken ne söyleyeceğimi düşünüyorum..Diyorum ki olmaz, bitti artık diyeceğim.Sen bana bunu söyledin, sen bana böyle davrandın, tarifi imkansız acılar yaşadım.. Ama her yanına geldiğimde unutuyorum hepsini. Hiçbir şey söyleyemiyorum, bakıyorum sadece sana ve elinden tutuyorum,unutuyorum yanına gelirken kurduğum cümlelerimi..
Biz birbirimizi koşulsuzca sevemedik duygu… Biz birbirimizi çok yargıladık. Tamam kabul ediyorum çoğu noktada çok farklıydık ama birbirimizi neden sevdiğimizi unuttuk. Sen neşemi hareketliliğimi sevmiştin, ben ise ağırlığını, hanım efendiliğini ve asilliğini… Bunları öyle bir unuttuk ki, sonra bunlar yüzünden birbirimize çok bedel ödettik... Sen huzur istiyordun, güven, ben sıcaklık istiyordum,ilgi… Tükettik... Tükettik…
Seni çok sevdim Duygu.. Halada çok seviyorum, bunu biliyorum.
Seni üzecek bir şeyi hiçbir zaman yapmadım. Ama sen buna inanmadın… Bunu nasıl anlayamadın, karşında duruyordum ellerim, gözlerim, cümlelerimle…
Şimdi inanılmaz şeyler yaşıyorum, acayip ruh hallerinden yürüyorum… İç çatışmalarla, kendi ülkemi yıkıyorum…
Beni nasıl sevmez diyorum… Nasıl sevmez… Bunca şeyler yaşanmışken, nasıl vazgeçebilir…
Her şeye katılıyorum, bütün etkinliklere… İnsanlarla sabahlara kadar dışarıda yaşıyorum. Ve en güzel pozlarımı fotoğraflara yansıtıyorum. Güçlü olduğumu göstermek için. En sahte halimle, en güzel pozları veriyorum... İşte söylüyorum, güçlü değilim. Sen gittiğinden beri hiç olamadım...
Yemek yiyemiyorum, midem bulanıyor. Sürekli seni düşünmemeyi istemekten, hücrelerim ölüyor... Ben ölüyorum...
Bunları nasıl anlayamadın duygu, sana olan hislerimi, bunlarla baş edemeyeceğimi nasıl anlamadın.. Geçmişimle kendini nasıl bir tuttun... Bana dediğini hatırlıyorum; “daha önceden de böyle şeyler yaşamıştın, onları nasıl atlattıysan bunu da atlatırsın...” Nasıl böyle bir şey söyleyebildin?
Seni pencere altlarında beklemiştim...
Bak doğum günüm geliyor, geçen sene sürpriz yapmıştın… ( Bütün eşyaların bir kutuda)
Pasta yapmıştın ve içine sevgi katmıştın… Bir taşın üstüne isimlerimizi yazıp atmıştık, bir alışveriş merkezinin sonsuzluğuna…
Beni tiyatroya izlemeye gelmiştin ve heyecandan nefesim kesilmişti ama sahneye çıkıp seni gördüğümde ve alakalı alakasız replikleri gözlerine bakarak söylediğimde, bütün hepsi geçmişti… Sadece sen vardın, birde ben... Diğer herkes dekordu sanki… O kadar iyi bir histi ki. Sadece sana ait hissetmek her şeyi…
Tuğbanın doğum gününde binbir zorluklarla fotoğraf çektirmek için uğraşmam...
Adanaya geldiğimde bindiğimiz tren biletlerini hala atamam.. Hiç bir şeyi atamamam..
Buz pateni yapmaya çalışırken ki korkaklığım ve beni cesaretlendirmek için öpücüklerle kandırmaya çalışman… Aldığın aynı kıyafeti, farklı noktalarda giydiğimizde, birbirimize kızmalarımız… Hiç biri aklımdan çıkmıyor…
Her gün ne ile karşılaşıyorum biliyor musun? İzmire geldiğinde kavga etmiştik ya hani ve seni esinlerde bırakıp gitmiştim.. Çekip gitmiştim… Sonra 2 saat sonra çiçeklerle gelmiştim ve kapıyı açan esin şapşal aşık gel demişti… İşte o çiçekleri aldığım yer ile karşılaşmak tüm beraber geçirdiğimiz zamanı 1 dakikada öyle bir hatırlatıyor ki bana… Her gün okula giderken aynı şeyi yaşamak… ve sahte gülümsemelerle insan içine karışmak… Her yerde olan sensin Duygu…
Duygu dedim de, sana kızmıştım ya bir keresinde; sonra bilet alırken duyğu diye yazdırtmıştım ismini… Kadınla mücadele etmiştin, senden kimliğini isteyince kabullenip bana kaşlarını çatmıştın ya hani!
Kaşlarımızı çatarak o porsuk çayında, gondola binmeden önce sabah çekildiğimiz fotoğraf da durur hala…
Sıkıcı bir yıla girmeden önce, sana balık almıştım 2 tane… Hani bir tanesinin ismine benim adımı vermiştin ve ölmüştü de, nasıl ağlamıştın... Bense nasıl gülmüştüm öldüğüme… İşte onun gibi şimdi ölüyorum ama bu sefer ağlıyorum…
Değişik değişik ilginç şapkalar takmıştık ve allı pullu ipler vardı boynumuzda hani o yıla girerken ve nonoş gibi deyipde uzun süre dalga geçmiştin benimle.. Ben kapatmaya çalıştıkça, sen öyle olduğumu düşünmeye başlamıştın… =)
Sonra o gece katı çorba yapmıştın ve ben bunu sürekli vurgulayarak rövanş almaya çalışmıştım senden…
Playstation oynarken, ağzımızdan ilginç sesler çıkarırdık ya hani...
Sen benim göbüşümle dalga geçerdin ve benim taklidimi yapardın ya hani.
Sonra hep ilk uyanırdın ve beni uyandırmaya çalışırdın da uyanmayınca da yanında hep bir kitap veya dergi taşımak isterdin bu zamanı daha iyi değerlendirmek için ya hani...
Bedava pasta çıkmıştı çekilişten.Şanslı hissetmiştik ya hani kendimizi...
Geçen sene bu zamanlarda Karadeniz turunu planlıyorduk hani... Hani şu Eurovizyondaki hadiseyi bir kasabanın bakkal televizyonunda izlediğimiz bir yerde kalmıştık...
Titanik değil de bandırma vapuruydu ya bizimkisi…
Hani birde mezuniyetim vardı, seni davet etmediğim ve seninde gelmek istemeyeceğin kadar kötü bir mezuniyet… Sonrasında sana bir çiçek getirmiştim, herkes sevdiğine versin diye vermişlerdi hani bize. Ben gömlekleydim verirken, sen pijamalarınlaydın alırken hani…
O mezuniyetin stadında, onca insanın içinde tribünden fark etmiştim seni ve sen duymasan da bağırarak ”duygum bütün onca insanın içinden bir güneş gibi parlıyorsun adeta demiştim gülerek… herkes bir bana bakmıştı, herkes bir sana bakmıştı ya hani…
O güzel mayısta lunaparka gitmiştik de hep birlikte , takla atmıştım zıp zıpla, oooooooooooo diye sesler yükselirken dönüp sana hepsi senin için demiştim yaa hani…
Sonra Güvercilere yem atarken videoya almıştık da, sen beni çekmek yerine şirin bulduğun bir çocuğu çekmeyi tercih etmiştin ya hani…
Manisaya asker uğurlamaya giderken, kavga etmiştik otobüs de telefonla çok konuşuyorsun diye… Sonra kolunu sıkmıştımda, bunu hayatım boyunca sana yapacağımı düşünmüştün ya hani...
Yada Eskişehir’e zorla gitmiştik de, herkesi karşımıza alarak ve gecenin ortasında puro arıyorduk, sonra bulduğumuzda da, ilginç teraslı bir barın son demlerine yetişmiştik...
Sen kola içmiyordun, ben bir cafeden meyve suyu getirmiştim sana pet şişeye koyarak…
Sılanın konserine gitmiştik de, ben sılaya bakarken kafamı sürekli çeviriyordun ya kendine, yada alessandra amborsia’yı örnek vermeme her seferinde sinir oluyordun yaa hani…
Alışveriş merkezinde yorulmuştun da, çantanı ben taşımıştım sürekli ve fotoğrafı çekmiştin…
Ve ikimizin fotoğrafını çekecek kimse bulamamıştık , zamanlayıcı ayarlamıştık ama sen sürekli sağ sola baktığın için doğru düzgün bir fotoğraf yakalayamamıştık ya hani…
Pamuk şeker yemiştik ya sonra gecenin 3ünde…
Senin dogum günün için en küçük pastayı almıştık da hani bunu sürekli bize söyleyip duruyordun ya… (Ve orada ki tek mumu ikimiz birden üflerken tuttuğum dilek hala aklımda.. Tuttuğum dilek hala gönlümde…)
Nargile içerken komik bir yüz ifadesine bürünüyordun, ben duman altına boğuyordum ya hani...
Hani sonra kayak yapmak için kaç saat yol çekmiştik, 3917 metreye tırmandıktan sonra, tipi ile karşılaşmıştık ya hani.. Ama gene de karlarda koşturmuştuk… Benim mahkemem vardı ve sen bana iyi olacağına dair konuşmalar yapıyordun ya soğukta..
Sonra şehre geri döndüğümüzde, arkadaşlarımızın evinden çıkarken ayakkabının iplerini bağlamıştım ya…
Sonra gözlerini kısarak bakardın bana…( bu an’ı imgelerimle geri getirmek beni mahvediyor…Geçenlerde bir şarkı dinlerken, şarkıda geçen, “bakışındaki işveye kurban olayım” sözü beni daha da çok mahvetmişti)
Defalarca beraber uyumuştuk ya hani… (Şimdi her gece geç saatlerde yattığımda, uyan diyorum.. Bak sağına soluna, beni göreme… Hisset ama diyorum.. Uyan diyorum duygu.. Kalk.. Allahım uyansın diyorum, beni hissetsin… Öyle içten istiyorum ki bunu, hissettiğine inanıyorum…)
Ama en çok neyi unutmuyorum biliyor musun? İzmir’de otobüse yetişmek için karanlıkta koşmuştuk.. Ve sonra ben sana en çok hangi an’ı sevdin diye sorduğumda, bana bu an’ı söylemiştin…Nedenini sormuştum ve bütün her şeye, bütün tehlikelere öyle güçlü bir şekilde , karanlıktada olsa el-ele koşabildiğimiz ve koşmamız gerektiği için demiştin…
Ben bunlarla yaşıyorum işte Duygu… Bunlarla ve bunlar gibi bir sürü şey ile… Aksi olsaydı da yaşayabilirdim biliyorum ama bunu istemiyorum…
Diyorum ki geçen zamanın hiç mi getirisi olmamıştır, olağan üstü bir şey çıkartsam karşısına anlayabileceği, hissedebileceği bir eylem… Tarifi olmayan büyük, kocaman bir iz...
Belki o zaman diyorum… Belki o zaman bir şeyler değişir...
Değişir mi duygu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.