- 1947 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
O, MUTLU BİR ANNE
Onu kucağına aldığında mutlu bir anneydi.
Karnına yediği tekmelerden sonra dünyaya gelen bebeği mutlulukların en güzelini yaşatmıştı onlara.
Yüzüne bakmaya doyamadığı kızı artık kucağındaydı.Kokusunu içine çekmiş, ilk sütünü vermiş ,minik parmaklarını öpmüştü, Kalbinin ritmini,vücudunun sıcaklığını hissetmişti. Bebeği artık en güvenli , en huzurlu olacağı sevgiyle sarmalanmış anne kucağındaydı.
Kuruyup dökülen ağaç yaprakları anlamına gelen “Hazal” ismini koymuşlardı kızlarına.
Hazal’ın güzel yüzünü seyretmekten kendini alamadığı bir anda hastane odasından içeriye giren doktoru görünce, yüz ifadesinden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.
Endişeyle sordu,
-Söyler misiniz doktor bey ne oldu? Yüzünüzdeki bu karmaşık ifadeyi anlayamadım.
Başını önüne eğen doktor “bir anneye bu durum nasıl anlatılır” gel gitlerini yaşarken bir an önce durumu anlatmanın doğru olduğunu düşünerek başını yerden kaldırdı ve hiç bir annenin duymak istemeyeceği o iki kelime dudaklarından dökülüverdi;
-kızınız sakat kalabilir.
O anda tüm hastane başına yıkıldı sanki, ne yapacağını bilemedi,odayı koşar adımlarla terk eden doktorun ardından kızının yüzüne baktı, her şeyden habersiz anne kucağının güvenliğinde mışıl mışıl uyuyordu Hazal.
Oysa çok değil 1 saat önce “anne olabilmenin tüm renklerini yaşamıştı, hayata gökkuşağının altından bakıyor gibiydi, sanki bütün dünya onun hakimiyetindeydi artık. Kızı ona güç olmuştu, çare olmuştu, umut olmuştu, kısacası geleceği olmuştu.
Kavuşmanın sevincini yaşarken ki mutluluğu, bir anda kaybetmenin endişesine dönüşmüştü. Karanlıklar içindeydi,yüreğinin rengi simsiyah olmuştu, yolunu aydınlatacak mucizeler bekliyordu.
Bir anlık şaşkınlıktan sonra eşinin yüzüne baktı, ellerinden tuttu, benim kızım sakat olamaz, sakat kalamaz mutlaka bunun bir çaresi vardır , birlikte aşacağız bu durumu dedi. Metanetliydi ama içinde kopan fırtınaları hiç kimse durduramazdı.
Karı koca birbirlerine destek oldular . Önce kızlarının doktoruyla konuştular, doktor sürekli olarak olumsuz şeyler söylüyor morallerini bozuyordu, tedavi etmekten ziyade çok umutsuzdu. Umutsuzluk acı olmuş yüreklerine bağdaş kurmuştu.
Onlar için artık acının rengi siyahtı.
Siyah geceler birbirini kovaladı, doktorun umutsuzluğu onların umutsuzluğu olmamalıydı. Hem anne, hem baba belli bir kültürün insanıydılar. İyice bir araştırma yapmalıydılar, tıp o kadar ilerledi ki bunun çaresi mutlaka vardı, asla çaresiz olamazdı.
Anne ve baba öncelikle kendilerini karamsarlıktan kurtardılar, sonrasında araştırmalarını hızlandırdılar. İnternet taramaları, çeşitli doktor ve hastane arayışları günlerce sürdü , umutlarını kaybetmediler. Edindikleri bilgiler çerçevesinde onlara umut veren ,tünelin ucundaki ışığı gösteren bir doktor seçtiler kendilerine ve kızlarının küçücük bedenini tıpla tanıştırdılar.
Hazal’ın bedenden aşağıya doğru olan kısmı özel bir kemerle alçıya alındı, bacağına metal takıldı.
Tedavisi aylarca sürdü. Anne ve babanın uykusuz geceleri gün geçtikçe arttı. Gündüz onları terk edince , şehrin karanlık kollarında geçirdiler günlerini.
Endişe, telaş ve korku yüreklerinden silinmedi,
ya Hazal sakat kalırsa, ya bu tedaviler , yapılan alçı işe yaramazsa.
İçlerini kemiren bu sorular uzun zaman sonra cevabını bulacaktı.
Hazal’ın rahatsızlığı doğuştan olduğundan tedavisi çok uzun sürdü, onlar hep dua ettiler, yüreklerine gelecek ilkbaharı beklediler sabırla.
Anne ve babanın gözlerindeki ışığın ardına saklanmış o buruk acıyı , suskunluklarındaki çığlıklarını sona erdiren mutlu haber gelmişti.
Duaları kabul olmuş, doktor kızlarının sakatlığının geçtiğini ve Hazal’ın sağlığına kavuştuğunu müjdelemişti. Ara ara tedavilerine devam edilse de ilk zamanlardaki sıkıntı artık sona ermişti.
İşyerimde yakınen şahit olduğum bu durum , çalışma arkadaşımın gözlerinde gördüğüm o hüzün aklımdan hiç çıkmadı.
Yıllar yılları kovaladı ve Hazal ilkokula başladı. Arkadaşlarının arasından sivrilen kendinden emin , küçük yaşta kişiliği oluşmuş yenilikçi ,zeki,lider ruhlu bir kız olmuştu. İlişkilerinde hep başa oynamak istiyor , yönlendirici , korkusuz ve tutarlı oluşu onu hep öne çıkarıyor.
Kendine olan özgüveni anne ve babasını zaman zaman zor durumda bıraksa da onlarda çocuklarından son derece eminler.
Anne çocuğunu izlerken onun içinde var olan yetenekleri keşfetmişti. Kendi dünyasında yazılar ve şiirler yazan Hazal’ın baleye ilgisi vardı .
Görsel sanatların en asili olan bale, özellikle küçük kız çocuklarının düşlerini süsleyen büyülü bir dünya gibidir. Disiplin ve özveri gerektiren bu sanat dalı Hazal’ın kolaylıkla yapabileceği ve başarılı olacağı bir daldı.
Anne ve baba kızlarının gelişimine ve sosyalleşmesine yardımcı olabileceğini düşündükleri bu sanat dalında ilerlemesi ve eğitim alabilmesi için İzmir’de sayılı kurslardan birine yazdırdılar.
Hazal okul dışında ,artık istediği bir şeyi daha yapıyordu. Çocukluğunda yaşadığı sıkıntılardan öcünü alır gibi parmaklarının ucunda yükselerek renkli ve uzun bir yolda özgürlüğünün tadını alabildiğine çıkarıyordu.
Bale’de o denli başarı göstermişti ki, anne ve babasının da gurur kaynağı olmuştu.
Hazal birkaç minik gösteriden sonra ilk büyük sınavını geçtiğimiz 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında vermişti. Sonrasında EGS parkta yapılan özel gösteride heyecanını yenmiş ve kendisini tam anlamıyla ifade edebilmişti.
Hazal sahnede dansederken anne ve babası heyecandan yerlerinde duramıyorlardı. Doktorların sakat kalır dedikleri kızları ,sahnede bir kuğu gibi mükemmel dans ediyordu. Kah fotoğraflarını çektiler, kah videoya aldılar. Çektikleri fotoğrafları çalışma arkadaşlarının telefonlarına mesaj atarak heyecanlarını paylaştılar.
Hazal’ın dansı devam ederken annenin gözlerinden süzülen yaşları, baba eliyle siliyordu.
Onlar başarmıştı, Hazal başarmıştı.
o artık mutlu bir anneydi.
Gösteriden birkaç gün sonra getirdiği videoda, kızının dansedişini iş arkadaşlarına seyrettiren annenin gözlerinde yine o heyecan ve yine o mutluluk vardı.
Bir bilseniz beni her şeyde varım ... ama hiç bir şeyde de yokum... Sığmıyor yüreğim hiç bir yere... bırakın beni kalsın gözlerimdeki yaş,Bırakın beni bir daha dökülmesin gözyaşlarım ve kızımın gözleri gözlerimde kalsın der gibiydi.
Onun heyecanını hep birlikte yaşadık, tıpkı Hazal’ın büyümesini hep birlikte izlediğimiz gibi.
**********
Kadın doğulur da “anne” olunabilir miydi? Bir başka deyişle herkes anne olabilir miydi? Fiziksel olarak bu mümkün gibi görünse de kalben anne olmanın herkeste mümkün olamayacağını biliyoruz.
Ne kadınlar tanıdım, kadın olmuş kadınlar, ne anneler tanıdım anne olmuş kadınlar.
Hazal’ın annesinin gözlerinde, çocuğunun sakat kalacağına dair hüznü ve acıyı , iyileştiğinde ve başarılarında ise mutluluğu görmüştüm.
O anne olmuş anneydi.
O artık mutlu bir anneydi.
************
Tüm anne olmuş annelerin bu özel günlerini kutlarken Hazal HEPÖZDEN’in minicik yüreğinden dökülen , yaşama dair yazılmış sevgi sözcüklerini annelere armağan edelim.
SEVGİYE HAYAT DENİLİR...
Sevgiye hayat denilir.
Hayatın ne olduğunu sana anlatayım;
Değer bulursun.
Eğer istiyorsan kaybet yeniden alalım.
Ne istiyorsan onu yapayım.
Bahar gelecek yapraklar dökülecek ağaçtan,
Yapraklar damla damla düşüp denize ulaşacak
Denizin dalgası damlalardan oluyor.
Bensiz o dalgalar büyüyemez.
Dalgaları ben sevgimle büyütüyorum.
Ben sevgiyi hayat içinde kullanıyorum,
Çünkü bilmem neden
sevgiyi hayat dolusu içimde taşıyorum.
Evime bir sürü hırsızlar gelip
onları utanmadan çaldılar izinsiz.
Neden sevgi içinde yoksun .
Eskiden sen vardın daha doğrusunu isteme benden
Eğer beni böyle kabarık gösterirsen
Senin için daha güzellerini yaparım,
Eğer sen ne istersen onu yaparım.
Biz üçümüz beraber kalırsak
Bir aşk içinde yaşıyorum.
Eğer sen ne istersen onu yaparım.
******
Sevgili Hazal umarım geleceğin Meriç Sümen’i olursun ve umarım ben seni sahnede “El Amor Brujo” sunarken seyrederim.
08/05/2010
Hülya TÜRK
YORUMLAR
Hazal için ben de çok sevindim. Anne ve babasının mücadelesi de takdire şayan... Çok anlamlı ve etkili yazınızı için kutluyorum. Tebrikler.Saygı ve selamlarımla...
HÜLYA TÜRK
Teşekkürlerimle