- 547 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NİNEM (ATMAYIN BENİ KÖR KUYULARA)
Kıskansam da ninemi herkesten, yazmak istedim öyküsünü yine de…
Bana ne senin ninenden, diyenler, terk edebilir sayfayı… Ben dinlemek isteyenlere anlatacağım…
Bir erkek torun olarak dedem değil ninem en sevdiğim oldu benim. Adımı çok ender duyardım ondan. Sevilenim derdi bana. Komşular, tanıdıklar bile anlardı onu, sevilenim derken kimi kastettiğini.
Artık 80 yaşında olan ninem, anlatılmaz güzellikte bir tavus kuşu edasıyla dolanırdı evin içinde. Öyle de sessiz öyle de adabıyla yürümez de süzülürdü adeta… oysa oğlu da olsa, gelini de olsa kimseleri rahatsız etmeme kaygısındandı bu sessizliği. Oturduğu koltuğundan kalkıp mutfağa su içmeye giderdi de, kimseler fark etmezdi kalkıp gittiğini, yeniden geri gelip oturduğunu, önelrinden geçerken bile fark ettirmezdi kendini.
Kısa bembeyaz saçlarıyla, yüzüne yakışan gözlükleriyle, boynundan yaz kış eksik etmediği fularıyla, hep tertemiz bakımlı ve gülen yüzüyle, konuşurken sesini yumuşak tutma gayretiyle, hep sevecen hep yapıcı konuşan, kimselerin işine karışmayan, ve hep kendi özel karışımı kokusuyla evimize nurlar saçan ninemdi o benim…
Her şeyini unutsaydı bile, hep tertemiz kalan mendilini cebinden eksik etmezdi. Yaşlandım kaygısıyla, çocuklar, kimseler beni kötü durumda görmesin, ola ki ağzımdan su akar, ola ki hapşırırım birden, ola ki bir yerlerime yemek artığı bulaşmıştır, kaygısını taşıyarak eksik etmezdi mendilini.
Sehpaya onun için konan bardağı da tabağı da, çatalı bıçağı da derli toplu durudu. Sanki hiç kullanılmamış gibi. Oturdu mu koltuğuna, tebesümüyle kalırdı öyle saatlerce. Sorulursa konuşurdu.
Bu ninemin yaşlılık günlerindeki haliydi. Şimdi artık gençler, bizden sonrakiler konuşsun onların işine karışmamalı, diye düşündüğünden susardı. Ninemin gençliği böyle miydi? Evi çekip çevirenin, her konuda en doğru kararları verenin ninem olduğunu dedem de bilirdi ve bununla gurur duyardı…
Hep sevilenim derdi bana.
Benim ilk masallarımı duyduğum ninemdi o benim. Dizinde uyuduğum, sesinde şevkat duyduğum ninem. Hiç bilinen masalları anlatmadı bana. Hep kendisi o anda uydurup anlatırdı. Bu yüzden aklımda kalan bir masalını yeniden dinlemek istediğimde önce gülümser sonra anlatırdı ama bambaşka bir masal olurdu bu kez.
Bir tek ben girebilirdim onun odasına. Bir de dedem. Üzerinde büyük bir boy aynasının oturtuldu ceviz konsolun açmaya gücümün yetmediği çekmecesini hep merak ederdim de, açtığında görürdüm özenle katlanmış örtüleri, havluları ve hep ütülü olan mendillerini. Bir de içime çektiğim naftalin kokusu kalırdı aklımda.
Bir keresinde aynanın karışsında oturup kendine güldüğünü ve öylece donup kaldığını gördüm. Gülmesi donup kalmıştı film karelerindeki gibi. Neden öyle duruyorsun nine, dediğimde, tamam, diyerek aldı beni dizlerinin üzerine, anlayacak yaşta değilsin ama anlatayım yine de. Ben artık yaşlandım sevilenim. İstiyorum ki hep gülümseyen bir yaşlı olayım da kimseler asık suratla görmesin beni. Görmesin ki ben de gülen yüzlerle karşılaşayım. Senin anlayacağın alıştırma yapıyorum, dediğini anımsıyorum…
Mahallemizin de cici ninesiydi. Büyük küçük herkes cici nine derdi ona. Hep derli toplu, hep bakımlı, hep temiz oluşundandı. Çocuklar için de her zaman yanında bulundurduğu ve yakın bakkalların hiç birinde bulunmayan farklı şekerleri çıkarıp cebinden verdiği için cici nineydi…
Hiçbir komşumuz onun kahve içimine gelmesinden rahatsız olmadı. Aksine hep mutlu olurlardı. Gittiği yere huzur, barış, tatlı sözler bırakır gelirdi. Nice çatırdayan evliliklere yol gösterir motive ederdi. Kendini iyiliklere, güzelliklere adamış fedakar bir insandı. Sanki bütün öksüzlerin, zayıfların, korumasızların, annesizlerin, sevgiye özlem duyanların sevgi perisiydi… hele bir dua edişivardı. Ömrümce başka kimselerden duymadım o duaların aynısını. Bugün bile uyumak için kafamı yastığa koyarken, ninemin bana öğrettiği sadece benim olan duamı eder de uyurum…
Bir yaz günüydü. Egenin güneşi her zamanki gibi herkesi içeri sokmuş, ölü sessizliğindeydi sokaklar. Çocuklar direnirdi de dışarı çıkmaya, anca bahçeye ağaç altlarına izin verilirdi. Böyle bir sıcaktan korumak için beni annem, haydi gel uyu biraz dedi. Uyumak isteyen kim? Bak, dedi. Ninen de uyudu. Haydi sen de yanında uyu.
Yelkenlerim suya indi tabi. Ninemin yanında uyumak. Geniş salonda, kocaman pencereleri açılmış püfür püfür esen bir serinlik. Ninem dörtlü koltuğa uzanmış uyuyor. İnce pembe fularıyla da yüzünü bile örtmüş… Yanındaki koltuğa da ben uzandım. Bir yastık verdi annem sadece. Üzerini örtme, çok sıcak deyip kapıyı kapatıp çıktı.
Sonradan duydum, öğrendim her şeyi.
Dedem girmiş oday sonra, biz uyurken ninemle. Yayla kirazı almış bir yerlerden. Ninemin çok sevdiği. Yıkatmış bir güzel nineme ve bana sunmak için. Gelip oturmuş ninemin baş ucuna. Fatma! Fatma! Diye seslenmiş birkaç kez. Uyanmayınca dürtmüş ninemi. Çekip almış yüzünden ince pembe fularını.
Bir feryatla, bir bağırma, ağlama sesiyle fırladım yerimden. Bakıyorum, olumsuz bir şey göremiyorum. Herkes komşular bile dolmuş odaya, ninem de orada öylece uyuyor işte. Neden ağlıyor dedem ve annem?
Kimsenin aklına beni dışarı çıkarmak gelmiyor. Her şeyi yavaş yavaş kavramaya çalışıyorum. Uyuyor sandığım ninem, tıpkı yaşamındaki gibi, kimslere rahatsızlık vermesin diye, uyuyacağım biraz deyip sonsuz bir uykuya geçmişti. Anlayamadıysam da çok fazla, boğazıma bir şeylerin düğümlendiğini hissetmiştim… Sevilenim, gel yanıma demesini bekledim orada öylece kalmışken. Saçlarımı okşayan parmaklarına takılmıştı gözlerim. Öyle güzel duruyorlardı işte. O yastıkta hala ışıldayan gözleriyle boylu boyunca yatan ve son nefesinde bile gülümseyerek direnen benim masallarımın ninesiydi.
Dedem, gözlerimin önünde bir taş heykele dönmüştü. Kıpırdamadan taş gözlerinden yaşlar akıtıyordu. Sonra ömrümce hiç unutamadığım ve çocuk aklımla komik bulup güldüğüm şeyi yaptı. Ninemi saçlarından başlayıp ayaklarına kadar seslice içine çeke çeke kokladı.
Sonradan, çok sonradan anısadım ninemle olan uyku zamanımı. Yaz tatillerinde kimi zaman köydeki halama giderdim. Halamların taş örme duvarlı bir su kuyuları vardı bahçelerinde. Kuyuya bir şey düştüğünde, ya da temizlenmesi gerektiğinde halam taşlara tutuna tutuna ta dibine inerdi kuyunun. Şaşardım buna çocuk aklımla.
O gün uyurken ninemin yanı başında. Bu kuyuya düştüğümü görmüştüm rüyamda. Hem de sonu gelmeyen bir kuyuydu. Dipsiz bir kuyuya düşüyordum.
Şimdi bunca yıldan sonra, kıskandığım cici ninemin öyküsünü paylaşırken, sevileninin bu günlerini görmesini çok arzulardım.
Bir kuş, belki bir martı konup konup duruyor yüreğime. Sevince boğuyor beni. Kim bilir belki de gönderen odur, bu martıyı yüreğime…Ben onun sevileniydim. Sevinirdi mutlaka bu hallerime.
Ninemi üzgünken değil, mutluyken anımsadım ve kıskandığım öyküsünü paylaştım
O da böyle isterdi…