Şiir değil bu! (eylülle gelen-3)
Bulamayınca çaresini, yine şiirler yazdım.
Ama şiir değil bu.
Karaladım durdum öfkelerimi.
Havaya savurdum, biraz da belgeledim sadece
Hayata küfürlerimi, elemlerimi.
Düşündükçe daha da gömülür oldu hayallerim.
Gittikçe battı.
Buz soğukluğundaki çamurlara.
Demiştin;
Batıyoruz!!
İmdat istemiyorum.
Belki, zevk bile alıyorum, bilmiyorum.
…ve üşüdüm bu gece de.
Ensemden bir ürperti sardı önce
Ve sardı buğusu yokluğun(un)
Büyülü hayal gecelerimde.
Hayır, istemiyorum sıcacık bir ten, nefes.
……
Buğulu bir camın ardından görmekti, yaşamak.
Belki seni..
Depreşti sanki yeni bir atak, ve geliştirdi
Savunmasını derinleştikçe.
Tanıdı belki esir alanını.
Bağışıklık kazanıyor gibi..
Böyle oldu işte
…yine bu gece de.
……
Uyu, ben tutarım nöbetini.
Çoktan çöken,
Çamur sıvalı sanal sevda imparatorluğunun temelleri
Gizli mabedim artık silinmeye yüz tutmuş,
Ayyuka çıktıkça.
İzlerinden başka hiçbir değeri olmayan izbe,
Terkedilmiş, sahte sırça köşkümün.
Artık duvarları üstüme üstüme gelmiyor.
Çünkü biliyorum ki;
Nasıl başlattıysam(k) öyle bitirebilirdim bir hırs anımda..
Yokluğun doğuşunun sancısında..
…ve yıktım.
İlk darbeyi vurdum, kalemin en hassas kolonuna.
Ve başladı büyümeye, incecik çatlak.
Yer sarsıldı, gök bölündü
İsrafil sur’u üfledi.
Saydım ikiydi, iki bana biraz az geldi.
Biz üç kişiydik, belki beş ne bilim ben.
…ve biliyorduk ki; olması gereken oldu.
Kıyamet elbet kopacaktı.
Bazen insanın elleriyle kıyametini koparması en hayırlısıdır.
Kimi durumlarda..
Herkesin kıyameti kendi ölümünde koparmış,
Şimdi ben öldüm mü?
Yaşasam, ne çıkardı sanki?
Hiç; koskoca bir hiçti sanırım benim hayatımın kelimesi.
Nihai cevabım.
Rahatça uyu sadece, o gün gelince uyanacağız nasılsa
Hep birlikte.
Ben tutarım enkazımın sonsuz nöbetini.
Şimdi mezarım iki tane.
Belki feriköyde…
Ben yine içlerinde değilim.
Sadece bekliyorum başlarında, öylece.
Hayalet bir bekçi olurum,
Ya da ebedi ölürüm, dirilmemek üzere.
Sur’da bile….
Hüzün perisi…
5-6eylül’07_enkazyığınlarımda..