- 1051 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgi Sağlık Bebek
...Sonbaharın başlarıydı.
Vardiyalı çalışan bir işçiydi;
Gençti, babaydı, elleri nasırlı ve yüreği sevgi doluydu evine, eşine ve evladına.
Kendi kasabasında katıldığı bir grev yüzünden işten atılmıştı.
O nedenle doğduğu şehrin yabancı bir kasabasındaydı,
askerden hemen sonra yine hasret kaldığı anne-babasına uzak diyardaydı.
Gürültülü ve dev makinelerin arasında ezilen
çay yeşilinin ağır kokusunda bir gece vardiyasından yorgun argın işten çıkmış.
Hızlı adımlarla evine ulaşmak istiyordu.
Sıcak yuvasına kavuşmaya az kalmıştı ki iki tedirgin gölge ile irkildi!
Tanıdıktı.
Biri "ana yarısı" kaynanası biri de gecenin mavi gözleri ile yaralı bir ceylan gibi duran eşiydi,
can yavrusu yaşlı kadının kucağındaydı.
"Ne oldu" diyebildi yutkunarak. Bu saatte nereye?
"Ogulcan" dedi genç kadın,
"Zehirlendi." Ürkek ve ağlamaklı bir ses tonuyla.
Genç adamın sesinde ise öfke hissedilir oldu;
"Nasıl yani?"
Genç kadın başını öne eğip mavi gözlerini saklıyarak;
"Çocuk almasın diye buzdolabının üstüne koyduğum ilaçlardan"
"Eeee..."
"Annemden bir çocuk aspirinin yarısını kaşıkta eritip getirmesini istedim"
"Sonra..."
"Annemde yanlışlıkla 500 mg senin ağrı kesicilerden birini eritip getirmiş bende içirdim ama şimdi dudakları elleri..."
Ve genç kadının gözyaşları...
Genç adam "zayıf omuzlu" yaşlı kadının ellerinden bebeği aldığında
ay ışığında dudaklarının ve parmaklarının morardığını gördü
üstelik daha iki aylıktı ve annesi ona ne zorluklarla hayat vermişti.
Genç adam geriye dönüp az önce çıktığı bitmek bilmeyen taş merdivenlerden olanca hızıyla inmeye başladı ve nihayet sahildeki kara yoluna ulaştı.
Saat gece yarısından sonraydı.
Kasaba küçük, ışıklar sönük, taksicilerin mesaisi çoktan bitmişti.
Zaten evde telefon yok, -cep telefonu da henüz icad edilmemişti.
Genç adam her gelen arabanın önüne atıyor kendini bebe kucağında;
Bir özel otomobil... Durmadı.
Şehirler arası bir otobüs... Durmadı.
Zaman akıyor. Çaresizlik çok kötü. Kimse durmuyor..
Bebe gidiyor... Sonunda insaflı bir Anadol yarı kasalı duruyor.
Kadınları öne oturtan genç adam bebeği annesine verip kendisi de Anadol’un kasasına atlıyor. Soğuk ısırsa da aldırmıyor.
Gözyaşlarını rüzgar sürüklüyor yanağından.
Daha hızlı, daha hızlı diyor içinden.
Sürücü insaflı ki hastahane’nin önüne kadar götürüyor.
Şoför yönünde kasadan atlayan genç adam;
"Borcum ne kadar abi?"
Şöför;
"Ne demek kardeş geçmiş olsun, borcun yok."
Bakışlar yabancıya kardeş olmayı anlatıyor.
Sevgi böyle bir şey belkide.
Kadınlar arabadan inmişti.
Genç adam bebeğini kaptığı gibi "Acil Servise" fırlamıştı;
Tam ortada durup derin bir nefesle "çocuk zehirlendi" diyebilmişti ancak.
Görevliler bebeği aldılar.
Nöbetçi doktor;
"Hemen damar yolu açın, mideyi yıkamamız gerekebilir"dedi.
Genç adamın bakışları demli bir çay gibi oğluna akıyordu.
Acemi genç bir hemşire bebeğin sol yanındaki saçları traşladı..
Kalın bir serum iğnesiyle damarı bulmaya çalıştı...
Bulamadı!
Sağ tarafını da traş etti;
Bıngıldak ın üstünde kalan saçlarıyla bir Apaçi savaşçısına döndü bebe..
ama asıl olan kendi yaşam savaşıydı.
Hemşire o koca iğneyle damar yolunu yine bulamadı...
İğne bir kaç kez kollarına batırıldı, damar yolu bulunamadı...
Artık sıra bacaklara gelmişti bir türlü damar yolu bulunamıyordu...
İğne her battığında bebe irkiliyor, ağlıyordu...
Genç babanın yüreği sızlıyordu;
"Ne yapmaya çalışıyorsun delik deşik oldu çoçuk?" diye,
Acil Serviste ses yankılanınca,
Nöbetçi Doktor ve hasta bakıcı genç adamı iki yanından tutup dışarı çıkarırken;
"Biz oğlunun hayatını kurtarmaya çalışırken sen bağırıyorsun" diye uyardılar.
Doktor haklıydı ama baba yüreği işte.
Genç adam ağlıyordu.
Ne olur biraz dikkat, ne olur biraz şevkat o daha bir bebek...
...Her şeye rağmen Türk Hekimlerine sonsuz teşekkürler. Onlar bize Atatürk’ten emanet.
Bebek mi ne oldu?
O Doktor, o doktorlar o bebeği kurtardılar..
Şimdi on yedi yaşında sırım gibi delikanlı..
İğnenin sözünü bile açılsa korku ile yaşamaya devam ediyor...