- 1498 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hep Aydınlığa Yürüdüm (Düşüngülü Eleştiri)
H E P A Y D I N L I Ğ A Y Ü R Ü D Ü M
( DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ )
Her biri kör bir bıçakken,
işkenceden sonra keskin birer
kama olmuşlardı. Şerife Çağlayan
Şerife Çağlayan’ın ‘Hep Aydınlığa Yürüdüm’ romanı, Türkiye’nin on iki eylül öncesi, o karışık döneme ayna olurken bizlere son kırk yılda Kayseri’de yaşananları anlatıyor.
Çağlayan, ey yilli (yerli) senin kayıt dışında birinci gelen kentin, benim de kentim der gibi diyalektik yazmış. Dünya görüşü yazdıklarının dokusunu oluşturmuş. Bir İç Ana/dolu ezgisi..! Tehlikenin farkına varıp Tandoğan Meydanı’ndaki ‘Cumhuriyetine sahip çık’ mitingine katılan Kayseri Atatürkçü Düşünce Derneği’nin flamasını taşıyan grubun diğer katılımcılar tarafından iki üç kez alkışlanması gibi bir ezgi bu!.. Hiç düşündünüz mü, neden? Onlar, neden ‘Kayseri laiktir laik kalacak’ diye slogan attı!?..
Altmışlı yetmişli yıllardaki kırsal kesimden kentin varoşlarına göçen umut yolculuğuna Yasemin de katılıyor. Kavurucu yalnızlığı yaşarken bile, onun derdi sığındığı kentte okumaktır. Bu yolculuk, yoksul halkın devrimcilerle tanışmasına neden oluyor!?.. Dağılan yaşamların ortaya çıkardığı sorunlar imleniyor..! Okumayı düşleyen köylü, sol görüşlü bir ailenin kızı kendisini sağ sol çatışmasının içinde bulur. Derslerini aksatır, öğretmeniyle kavga eder ve ardından da köylü yüzü hayatın orta yerinde yalnız kalır… Bir yıkılış döneminin ardından iş hayatı ve evlilik yılları başlar…
Tüberküloz menenjit hastalığının verdiği bitmek tükenmek bilmeyen acılarının üzerine bir de trafik kazası eklenince Yasemin’in lime lime olan bedeninden gıdım gıdım feryatlar kopar. Gönül kabında yeniden yaratır kendini, yaşam oylumlarında damla damla çoğalır. Erken boşalan kocası Abdullah cinsel sorununu çözemez. ‘On dokuz yıl boyunca çöp bidonu gibi kadınlık’ yaptığı için kocasından ayrılır. Cinsellikten haz alamayan bir kadının, dip anaforu gibi gelen hastalık ve sorunlar karşısında yıkılışı, Kayserili bir kadın yazar tarafından anlatılıyor. Devrimci düşüngüyü ilke edinmiş kırık bir hayatın yaşamöyküsü… Çağlayan, karakter yaratma konusunda ustalık göstermiş.
Romana geniş açılımlar verilmemiş, eski hikâyelerde olduğu gibi olay kurgusu Yasemin üzerine kurulmuş. Geniş katmanlarda işlenerek bir bütünlük yaratılamamış. ‘Hep Aydınlığa Yürüdüm’ romanının yüzde on beşi diyaloglarla geçmiş. Devrimci bir hayatın orta yerinden geçmekte olan yazar, Yunus ve Hacı Bektaş gibi yüreğe sesleniyor.
Yaşadığı kentte kadının aynası olan Şerife Çağlayan, toplumsal gerçekleri kendi doğal yapısı içinde yaşamöyküsel bir dille anlatmış. Dile anlam ve zenginlik katan imgesel görüntüye romanında hiç yer vermediği gibi bezeme ve yaldızlı söz söyleme sanatından da hiç faydalanmamış. Öyküyü en kolay yol olan anlatı ile dile getirmiş, içini doldurmayı da akıl etmemiş. On iki eylül öncesinde olduğu gibi bir kutupluluk ortamı yaratılmış. Roman benöyküsel dille yazılmış olsaydı, okur kendini daha çok romanın içinde bulacaktı.
Bilinçli, sözcüğü iyi alımlayan okur, ne zaman güzel, parıltılı bir söz okusa gözleri tilki gibi parıldar. ‘her yeşili boyamış, fıstığı yeşil ile uğraşıyordu.’ (s.284) ‘Ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordu.’ (s.290) ‘Evlilik: Yalnız yaşamayı beceremeyen insanlar için verilmiş bir kurumdur.’ (s.292) ‘yaşamak bazen bazı insanlara kötü oyunlar oynar’ (s.205) Sevimsiz, hoş olmayan söz de okuru irkiltir. ‘kuyruğunun altını kaldırıp da bakan yok ki.’ (s.84) ‘Sen benim elimin kirisin, o benim namusum.’ (s.84) İşlek olmayan eski sözcüklere de bir göz atalım. ‘o anda beyni ile bir şey idrak edemiyordu.’ (s.106) ‘geline verilen ziynet eşyası’ (s.125) Şerife Çağlayan, sayfada ortalama on üç kez yabancı sözcük kullanmış.
Terim üretmeyen bir kalemin mürekkebi de yok demektir. Yazar, sayfada ortalama 4.6 kez terim kullanmış. ‘Enjektördeki sarı sıvıyı cam bir tüp’ (s.134) ‘Sedyede ambulansa binerken’ (s.135) ‘nöbetçi hemşireydi’ (s.140)
İç çatışmayı anlatan monologlara bir göz atalım. “ ‘Ölmek var dönmek yok’ dedi kendi kendine.” (s.34) “ ‘Ağlarsa anam ağlar’ diyerek kim bilir neler düşünürken gözyaşları süzülüyordu.” (s.136)
Çağlayan, toplumun davranış biçimini, yaşam özelliklerini soyut tarzda algılayan söz varlıkları atasözünü her on sayfada bir kez kullanmış. ‘Allah dağına göre kar verir’ (s.244) ‘Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer’ (s.283)
Yazar, okuru felsefeye yaklaştıran soruları sayfada ortalama 1.2 kez yöneltmiş. “ ‘Ben sizin sevdiğinizle mi evleneceğim yoksa kendi sevdiğimle mi? Bu yaşamı onunla siz mi yaşayacaksınız?’ dediğinde ‘Biz sevdik mi? İleride, zamanla seversin’ ” (s.105)
Romanın olmazsa olmazlarından olan ayrıntılarda kendimizi buluruz. Çağlayan, öykülere heyecan katmak için ayrıntılardan faydalanmış. “o sırada Yasemin’in üzerindeki çarşaf havalanmıştı. ‘Anne benden bir şey patladı’ diyebilmişti. Annesi çarşafı kaldırıp bakınca ‘Çocuk geliyor yavrum’ diyerek ” (s.139)
Çağlayan, nesnelin belleğimize estetik yansıması olan imgeyi neredeyse hiç kullanmamış. ‘o konu bir köşede durup yavaş yavaş bir ateşe dönüşüyordu..’ (s.237)
Yine romanın olmazsa olmazlardan olan betimlemeye yazar oldukça az yer vermiş. Her sayfada ortalama bir satır betimleme yapmış. ‘o saatte kuşlar uyanmış, etraftaki ağaçlarda ötüyorlar, gök yüzünde uçuyorlardı.’ (s.86) ‘Masanın başında, ellerinde kalem, önündeki uzun deftere bir şeyler yazan, saçlarını arkaya doğru taramış, beyaz kısa kollu gömlekli, gri üzerinde siyah puanlı kravatı olan gözlüklü bir öğretmen vardı.’ (s.34)
Çekici anlatım özellikleri olan deyimlere yazar, oldukça az yer vermiş. Sayfada ortalama 0.7 kez kullanmış. Oysa Türkçemiz deyimler bakımından yeryuvarın en zengin dillerindendir. ‘yıllardır çektiği acılar pişmiş tavuğun başına gelmemişti.’ (s.274) ‘tarla sevdası ile köye çakılmıştı.’ (s.85)
Çağlayan, dilin anlatım gücünü kuvvetlendiren ve kavramları zenginleştiren ikilemelere de çok az yer vermiş. Türkçemize estetik katan ikilemeleri sayfada ortalama 0.3 kez kullanmış. ‘Gözleri dolu dolu olmuştu’ (s.20) ‘bir yerde yan yana görünmesi’ (s.109) ‘ev işlerini yavaş yavaş yapacaksın’ (s.160)
Bir kanıt türü olan benzetmeyi yazar, sayfada ortalama bir kez kullanmış. ‘Serçe gibi üstüme çıkması ile inmesi bir olurdu.’ (s.215) ‘Kaynar kazana girmiş gibi bütün vücudu alev alev yanıyordu.’ (s.84)
Çağlayan’ın zaman zaman mizahtan da faydalandığını görüyoruz. ‘Babamın namus kavramı da babam gibi yaşlanmış’ (s.287) Yasemin’in bacağına beş milyarlık platin protez takılır. ‘Ameliyattan önce beş kuruş etmezdim, şimdi beş milyar ediyorum’ (s.276) “Yasemin denizi Hatice’ye ‘Şu karşıda görünen dağ mı diye ağzından kaçırmıştı.’ Kampa yerleştikten sonra bu kez Hatice ‘Yasemin haydi dağa gidelim’ ” (s.96)
Şerife Çağlayan yaşadığı kentteki kadının aşırı muhafazakâr tabularını yıktığı gibi gölgesini de çiğniyor. ‘Hep Aydınlığa Yürüdüm,’ onun yazın yaşamındaki kalemle ilk birlikteliği. Kadının erkekten daha çabuk değiştiğini okuruna gösteren Çağlayan, yaşadığı kentte kadının bildirisi olmuş. * Hep Aydınlığa Yürüdüm / Şerife Çağlayan / Arka Oda Yayınları / 320 s. / / / Seyrani’nin salladığı gibi Kayseri’de kültür devrimini kim yapacak?.. Kendi yandaşlarının kitabını satın alıp müdür, şef ve yakınlarına eşantiyon olarak veren Büyükşehir Belediyesi, Gevher Nesibe ve Merkez Kütüphane’lerine yedi sekiz yıldır neden kitap almıyor?.. Öğrenciler, güncel kitaplardan neden yararlandırılmıyor?.. Kitap alımı için yazdığım dilekçelere neden bir kez olsun cevap verilmedi?.. / / / * * Hayat, eleştirmenine ince bir elek dokuttu mu? Edebiyata bakışı realist olan yazar, idealist bir eleştirmen olarak yaşayabilir mi?