Son Tango
Ufak ama kararlı bir adımla yaklaştık birbirimize. Birleşti ellerimiz. Sol elin elimdeydi, sağ elinse beni sana yakın tutuyordu. Yüzlerimiz birbirine değiyordu. Nefesini içime çektim. Buram buram hasret, aşk kokuyordu. Bomboş salonda, çalan müzikle uyumlu bir biçimde hareket ediyordu vücutlarımız. Ruhlarımız da uyumluydu hep ama nedense bunu itiraf etmekten çekindik hep. Burası sana olan duygularımın senden, benden öte olduğunu hissettiğim ilk yerdi. Bu loş, sıcak salon...
Müzik yükseldikçe daha sıkı tutuyordun beni. Sanki orda benim için var olduğunu hissettirmek ister gibi. Bunu da oyunumuzun bir parçası haline getirmiştik. Önce ben senden kaçtım: Sağ ayak geri, 2 adım yavaş, 2 adım hızlı. Sonra uğruna ölümler beğendiğim tutku dolu gözlerinle beni belimden kavrayıp çektin kendine. Bacağım belini sardı. Beni yere savurmanla, tekrar gözlerimiz buluşana kadar siyah bir perde oldu saçlarım etrafımda. Şakaklarından boynuna inen bir damla ter, benim boynumdan göğüslerime inen terimi takip etti. Ardından elimden tutup beni iki adımla yanına aldın. Vücutlarımız birden uzaklaşmıştı. Şimdi sen kaçıyordun. Öne doğru üç adım, sola eğil, kalk, dön, dön, dön ve hızlı bir sıçramayla nihayet tekrar kollarındaydım. İşte bu bizim dansımızdı. Bu bizim son tangomuzdu. Aşkla, tutkuyla yoğurulmuş...
İki beden, tek bir yürek vardı o loş salonda. Bu büyülü sahnede kendilerini kaybetmiş; bazen müziğin notaları, bazen ayak sesleri, bazen havaya karışan sıcak bir nefes olan iki insan... Renkleri kırmızı, bedenleri ateşti. Hayatları boyunca yalnız hissetmişlerdi kalabalıkta kendilerini. Şimdi kalabalığın ta kendisiydiler. Vücutlarıyla, nefesleriyle, havaya karışan kokularıyla, içlerinden dolup taşan duygularıyla...
Birbirlerine söyleyemedikleri onca şeyi danslarıyla anlatıyorlardı adeta. "Sakın, kimseye bana baktığın gibi bakma" diyordu kız. "Kimse dokunmasın sana, o dudakları kimseye verme n’olur" diyordu çocuk. "Bırakma beni, ölürüm sensiz" diyordu kız çocuğun omzuna tırnaklarını geçirirken. Çocuk kızın narin ellerini tutarken "Gitmeliyim, yoksa üzeceğim seni, yıpratacağız birbirimizi" diyordu. Kız, çocuğun etrafında kırmızı elbisesinin eteklerini savura savura dönerken "Beni kıran şey sensizlik, yıkma bizi" diyordu. Oğlan kızın incecik beline hayranlıkla sarılırken "Bugün vazgeçmek zorundayım ama yarınlar bizim için hep var olacak. İhtimallerimiz asla tükenmeyecek. Sen ve ben birbirimize ait olduğumuz sürece..." diyordu. Kız gözlerinden süzülen 2 damlayla başa çıkmaya uğraşırken daha da yaklaştı ona. Alnından öptü çocuk. Kız çocuğun dudaklarının sıcaklığıyla tüm göz yaşlarını armağan etti oracıkta. Bir süre öylece asılı kaldılar. Müzik susmuştu. Alev alev yanan bu dansın ardından ikisi de nefes nefese kalmıştı.
Kız, başını kaldırıp siyah gözlerini çocuğun kendini hayranlıkla izleyen gözlerine dikti. Her ikisinin de bakışları çaresizlik kokuyordu. "Biliyorum, bu bir son değil. Geri döneceksin sevgilim. O zamana kadar kimsenin bu sevgiyi kirletmesine izin vermeyeceğim. Bir gün döndüğünde herşeyi bıraktığın gibi bulacaksın" dedi kız içinden. Oğlansa kızın siyah gözlerinde son kez kaybolduğunu düşünürken "Beni beklemeni dilerdim ama bunu senden asla isteyemem. Git ve mutlu ol ama beni sakın unutma. Çünkü ben seni asla unutmayacağım, anlamım" diye geçirdi içinden.
Önce vücutları uzaklaştı birbirinden, sonra elleri ayrıldı güçlükle; bir gün yeniden birleşmek üzere...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.