- 3059 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aşka dair…
Aşka dair…
Çorak topraklarımdan sana insanlarımı getirdim. Kimisi sevilmeye aç… Kimisi özgürlüğe… Tüm kıskanımlarında da sen varsın. Ve gittikçe sona yaklaşıyoruz. Bu uzay boşluğunda ayaklarım da yere basamıyor. Şaşkınım… Yeniden öğrenmem gerek yürümeyi ve ardından dur durak bilmeden koşmayı… Topraktan yeni filizlenen bir çiçek gibi güneşi ilk gördüğümde gerilmeyi… Gözlerim kamaşıncaya kadar güneşe bakmayı… Ve sonunda ölebilmeyi… Bitebilmeyi… Ve umudumun en can alıcı yerinde sana seslenip beni tüm kabuslarımdan virgüllemeyi… Beni noktalamayı… Sona yaklaşıyoruz göremeden ve ikimizde görmek istemeden… Ve benim hala atlıkarıncalar düşlerimdeyken tüm hasretimle sana çağırıyorum: Seni Seviyorum.
Ve şimdi git… Git ki bir anlamı olsun bu sevgimin… Bırak yarım kalsın… Tüm çığlıklarımı hangi kayadan attığımı bile bilmeden amaçsız yaşamalıyım. Öylesine sessiz… Sensiz… Gizli kalmalısın, saklamalıyım seni, kimse bilmemeli ve beni gördüklerinde kim ki bu sevgili dedirtmeli… Kim? Aşkımın manasına kapılmadan yol al ve git artık. Vakit geldi. Kalbinin kapılarını aç. Aşkı tümüyle benden tatmadan uzaklaş. Ama elbet bu ayrılığın bir sonu olmalı, bakışlarımızda hüzün çiçekleri değil güller açmalı, gökten yağmurlar yağmalı başaklara, yıldırımlar düşmeli ana kucağına, dövülmeli davul ağlayan gelinin ardından bir şekilde işte… Ve beni anlamalı Tanrı…
Şimdi git. Git ki umudum hep olsun yaşanmayana dair… Belki bir gün hatırlarsın. Okursun dipnotlarına sıkıştırdığın geçmişini… Mağrur, işaretlemiş olduğun tüm doğrularını… Ve arkanda kalan tek yanlışın benim olduğunu düşündüğün an… Cennet dizlerine kapanıp ağlayacak, cehennem küfredecek ve nihayetinde insanlarımın dize geldiği bir krallık çökecek. Ve adının ne nihaventsiz olduğunu söyleyecek bulut, toprak seni kabullenmeyecek… Hava nefretle bakacak sana… Akıl ise hayıflanacak… Ve tüm bunlara rağmen ben senden gelmeni dileyeceğim…
Duygu yüklü bulutlar, salıversin yağmurlarını kalbimin nehirlerine… Bozkırlarla kaplı topraklarım karlarla süslensin… Hiçbir hayat emaresi kalmasın bitkilerde… Yeşeren yalnızca umutlarım olsun. Ve soğuk tenimi yaksın. Aydınlık kalksın. Hem varsın olmasın kuşların sesi… Onları duymayalı zaten çok uzun zaman oldu… Ama bu eziklik ta ki sen gelinceye kadar. Yoksa bu duruma çok uzun müddet katlanamam. Dayanamam bu ölüm vari sessizliğe… Ve yaşamakta yok gözümde… Hem geleceğin gün topraklarımda ilk filizlenen bitki görmek isteyecek seni… Nedense başka bir aşk saracak çevresini… Ardından yükselen müziğe kaptırarak kendini tüm çorak arazilerimi bereketlendirecek… Bitmedi dahası da var söyleyeceklerimin. Ben hiç kalkamazken tahtımdan şahlanan bakışlarım diriltecek yolarını… Dağlar dümdüz kılacak kendisini… Ufuk ırak kalmayacak bana… Borazanlar çalacak ve rüzgar uğuldayacak seni nasıl özlediğimi. Ve zamanın kirli gövdesine vurup kırbacımı kaderin sırat köprüsünden uçarak sana ulaşacağım…
Ama tabiat ana söylerken en son şarkısını ikimize, biz ayrı yollarda, farklı insanlarla savaşınım veriyor olacağız. Basit insan rollerine bürünüp yaşadıklarımızı unutacağız. Hatırlamak ve hatırlanmak olmayacak dileğimiz. Belki doğrusu da bu… Ama şeytan dururken düşünce okyanusumun üzerinde sen hep hatırlanacaksın ve iblisin alevleriyle buhar tutan deniz suyunun tuzu, ikimizin acısını da katmerlendirecek. Ve ikimizde bununla yaşamaya alışacağız. Birbirimizden haber dahi almadan… Ve dağlar dövülmedikçe, volkanlar patlamadıkça, depremler usun temellerini yıkmadıkça, seller boyumu aşmadıkça ve bu doğa olaylarından herhangi bir tanesi dahi ‘ben dünyamızda’ yaşanmadıkça birbirimizi hiç hatırlamayacağız. Avunmak ve avutulmak için var olacağız. Ve bu büyüttüğüm krallık unutulacak… Ve esir düşmüş senliğim yaralanacak bu savaş meydanında… Hayatım dizleri üstüne kapaklanacak… Hiç kaybetmemiş bir kral olarak ölecekken, yalnız sana yenileceğim… Bundan utanç duymuyorum… Ama kellemi uçururken yalnızca gözlerimin içine bak… Kazandıklarımı ve kaybettiklerimi gör… Ve bunu daima hatırla… Düşün…
Hasan KARAKAYA
02.11.2009
hasankarakaya.wordpress.com/