- 901 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
…-3NOKTA-’nın Hikâyesi
*G.ÖZDEMİR’E
…’nın Hikâyesi
Yıldızların durgunluğunda her gün dağların ardından nazlı gelin gibi güneşin doğduğu ve bin bir çeşit kuşun cıvıltısıyla, zümrüt tepelerin yüceliğiyle çevrelenmiş Anadolu’nun bir köyünde güzeller güzeli afet mi afet bir kız yaşarmış köyün bütün delikanlıları bu güzeller güzeline vurgun ve tutkunmuş fakat kızın gaddar bir de babası varmış. Malum köy yeri ne oturup konuşmak var saatlerce, ne de mesajlaşmak nede salına salına gezinmek,- alimallah bir genç kız bir delikanlının yanında yürüdü mü artık o kız o delikanlının demektir çünkü artık o kız kirlenmiştir… -
Kız ne zaman çeşme başına inse, peşinden dolana dolana köyün delikanlıları da gelirmiş. Kimisi köşe başında oturur saçlarını düzeltir kimisi babasının atıyla kızın önünden süvari gibi geçerek kıza sevdasını belli etmeye çalışırmış fakat ne zaman kızın babasına rast gelseler hepsinin forsu yerle bir olurmuş sanki hiç biri kıza bakmıyormuş gibi hiç biri kızı sevmiyormuş gibi davranır ve kızı hor görmeye çalışırlarmış… Eee… Nede olsa kızına yan gözle bakanı babası gözlerini oyar ellerine verirmiş. Zamanın birinde daha bu afet ergenliğe yeni yeni adım atıp koşmaya başlayacakken köyden bir delikanlı kıza:
—Amanın ne kadar güzelsin ey ağa kızı” dediği için babası o delikanlıyı evire çevire ağzıyla burnunu birbirine yakınlaştırmış. Bu yüzden delikanlılarda bu güzele yaklaşamıyorlarmış fakat hepside biliyorlarmış ki bu ağa kızıdır lakin her gülün dikeni vardır ve gülü seven dikene katlanır…
Zaman bu her zaman aynı yerde kalmıyor ki, pusta, akıp akıp gidiyor kimi çabuk gitsin diyoruz kimi birazcık daha yavaşlasa ölmez ya diye düşünüyoruz eee zaman bu her zaman aynı yerde saymıyor ki işte… Akrep yelkovanı kovalarken, yelkovan saate yetişmeye çalışırmış saat güne, gün haftaya, hafta aya derken epey bir zamandan sonra ağa kızın gaddar babasının simsiyah saçlarına tek tük karlar ilişmeye başlamış ve artık ağa baba kızını everip kendi saadetine gömülmek istiyormuş fakat kızını kimle evlendireceğine bir türlü karar veremiyormuş… Ee o zamanlarda yok öyle; ben bununla evlenirim şununla evlenmem diye… En zengin ailede de en fakir ailede de kural aynıdır baba kimi uygun görürse kız onunla evlenmek zorundadır. Ağa baba ne kadar gaddarda7 olsa kızına değer verir ve evleneceği kişiyi kızının seçmesini- bir ömür mutlu olabilmeleri için- istermiş velev ki bu köy yerinde mümkün olmayacağını bildiği için düşünmeye başlamış.
Ağa baba bütün delikanlıların kızına âşık olduğunu bilir lakin kızının hangisinin- daha çok mutlu edeceğini- istediğini bilmezmiş bunun için saatlerce düşünmüş taşınmış düşündükçe yorulmuş, dağlarda dolanır durdukça içi içini yermiş. Ve bir vakit çıkmış olduğu yüce bir dağdan inerken aklına kendi gençliği gelmiş ve karar vermiş kendi eşini nasıl aldıysa o da kızını öyle bir delikanlıya vermeye niyetlenmiş.
Kendisi kendi zamanlarında mektuplarla sevdiğine sevdiğini ilan edermiş. Annesi ve yahut kardeşiyle yollattırdığı aşk mektuplarıyla sevdiğine sevdiğini açıklar eğer kız kabul ederse mektubun sonuna büyükçene üç nokta koyar ve sevdiğinden mektubu getirene tekrar aynı şekilde verirmiş. Fakat kız kabul etmezse mektubu lambanın alevinde yakar ve küllerini yine aynı şekilde mektubun içine koyar, aralarında asla öyle bir şey olamayacağını söylermiş böylelikle kimsenin kalbi kırılmazmış… Herkes anlayacağını anlar ve bu mektup faslı sadece bir kereye mahsus olurmuş asla bir daha delikanlı aynı kıza mektup yollamazmış yollasa bile kız mektubu kabul etmez tekrar getirenle yollarmış… Bu fikir ağa babanın aklına iyicene yatmış ve bu gelenek ne kadar unutulsa da ağa baba gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı birisi olduğu için bu geleneği yeniden canlandırmak istemiş ve köyün delikanlılarına el altından olayın anlatılmasını kızını ancak bu şekilde vereceğini ilan ettirmiş. Bunu duyan köyün delikanlıları ve kızın âşıkları başlamışlar günlerce oturup yazmaya kimi bir destan yazmış kâğıtlara kimi iki üç satırla aşkını ilan etmiş kuru kuruya. Artık o günden sonra ağa babanın evinden misafir eksik olmamış her gün birileri geliyor gidiyormuş, gel zaman git zaman sonunda kızın hoşuna giden bir mektup gelmiş ve kız ağa babaya mektubu göstererek:
— İşte baba gönlümü fetheden fatihin fermanı budur.” Demiş ve ağa baba mektubu eline almış usul usul bakmış ve yıllar yıllar öncesine kendini sürüklemiş çünkü yıllar önce kendi eşline yazdığı mektuba benzer bir mektupmuş, mektubun sonu;
“Sevmek zor meslek, icra edemez bunu her yürek”
Diye bitiyor ve büyükçene üç nokta yer alıyormuş. Kızını vereceği delikanlıyı bulduğuna sevinen ağa baba derhal yarın bu mektubu yazan delikanlının ailesiyle gelip kızlarını isteyebileceğini söylemiş… Ve yıldızların durgunluğunda her gün dağların ardından nazlı gelin gibi güneşin doğduğu ve bin bir çeşit kuşun cıvıltısıyla, zümrüt tepelerin yüceliğiyle çevrelenmiş Anadolu’nun bu köyünde artık güneş bütün haşmetiyle batmış ve kuşlar susmuştur. Yemekler yenmiş ve kızın aşığı ailesiyle birlikte kapıya dayanmıştır. Ağa baba onları ağaya yakışır bir vaziyette içeri davet etmiş ve şark köşesine oturtmuştur közün alevinde hafif hafif pişen kahvelerin içilmesinden sonra da delikanlının babası başlamış söze:
—Efendim malumunuz işimiz hayır içindir.” der demez
Ağa önce yavaş yavaş oturduğu yeri sağlamlaştırmış ve konuşmaya başlamış.
— Öncelikle bir sorum olacak onu da doğru cevaplarsanız artık kızım kızınızdır. Bildiğiniz üzere kızım yazmış olduğunuz mektupla sizi beğenmiş ve bende sizi böylelikle kabul etmişimdir. Mektupta kullandığın aşk mırıldanmalarından hariç mektubun sonuna koyduğunuz büyükçe üç noktanın anlamını öğrenebilir miyim?” demiş.
Ve delikanlıda ağanın karşısında saygılı ve efendi tavrıyla kendine tam güvenerek söze başlamış:
—Efendim, ben kendimi bildim bileli kızınıza aşığım, divaneyim, tutkunum. Gözümü açtığımda belki kızınızın simasıyla karşı karşıyaydım ve bu geleneği duyunca biraz da duygulandım ve kızınıza başkalarının talip olacağını biliyordum ve bu hissiyatla başladım satırlarıma:
“Ey güzellikte eşine ez rastlanan güzel meleklerle güzelliğinde yarışa tutulursun her şeyden güzel gönlümde yatan bir mahpusluk aşkın vurgunusun. Ne boyuna tutuldum ne posuna, ne kara gözlerin vurdu kalbimi ne bakışların. Bir vakit bir çeşme başında duran çaresiz bir yavru kedinin köpeklerle imtihanında kediden yana oluşun, kediye gösterdiğin merhametli o nurlu dokunuşun için sevdim seni, değil seni sevmek yolunda yaraşır benim gibi binlerce gedaya ölmek lakin sevmek zor meslek, icra edemez bunu her yürek… “
Diyerek düşündüm çok çana fakat dedim ki yüreğimden en fazla çalabildiğim bu sözlerdir ancak sevdiğime ve bu dizeleri döküverdim. Ve yarimi başkası yar edinir diye biraz korktum çekindim biliyorum beni ayıplarsınız belki olmaz dersiniz böyle bir şey ama bende biliyorum erkek adam ağlamaz fakat sevdiğin için akacaksa gözlerinden yaşlar erkek adam bir çağlayan olur akar ayaklarına kadar ve bende ağladım tutamadım bu korkudan gözlerimde yaşları ve firar ettiler gözerimden birer ikişer ve üç damlası sevdiğim bir kuşun kanadından yaptığım kalemin uçuna damlayarak düştü kağıda ve belli etmemek için ağladığımı sevdiğime bende mektubun sonunu büyükçe karalar gibi koydum o hazinli gözyaşlarımın mürekkep olduğu üç noktayı ve ALLAH kerim diyerek sardım zarfa” demiş. Ve ağa başlamış delikanlıdan sonra söze:
—Kızım kızınızdır bundan sonra ALLAHKERİM damat ALLAHKERİM o mektubun sonuna kondurduğun gözyaşlarınla üç nokta var ya bizim zamanımızda aşkın ilanıdır sevdiğin kızın sana sevgi fermanıdır ben eşimi o üç noktayla aldım ve sende yârine o üç noktaya borçlusun”
Demiş ve bitirmiş üç noktanın hikâyesini… Ve yıllar yılları kovalarken küheylanlar gibi bundan sonra o büyük çene üç nokta ne zaman kondurulsa bir yazının bir mektubun, bir şiirin ve sözün sonuna tüm sevgi sözcüklerini içerirmiş… Seven üç nokta koyar, sevdiğine sevdiğini ilan edermiş…
Celalettin Yünel
27–04–2010
*: Biricik teyzemin kızı Gülhan ÖZDEMİR “… Hikâyesi’nin” yazılmasında bana ilham verdiği için bu hikâyeyi ona ithaf eder ve saygılarımı sunarım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.