Tanzimat Edebiyatı’ndan Bugüne Türk Şiiri (10)
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri -5-
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri’nin önemli isimlerinden Cahit Külebi ve Atilla İlhan, I. Yeni (Garip) anlayışından farklı şiirler yazarlar. Cahit Külebi, heceye yakın usta bir nazımla yazdığı şiirlerinde açık, iyimser bir tablo çizer. Halk türkülerini andıran akıcı, çarpıcı şiirlerinde kafiye ve diğer ses uyumlarından yararlanır. Anadolu’yu anlatan samimi şiirler yazar.
Hisar şairleri gibi Anadolu’nun bağrında yetişmiş, Anadolu insanını yakından tanıyan Cahit Külebi, Anadolu’yu, Anadolu insanını şiirlerinde gerçek anlamıyla yansıtır. Onun şiirlerinde yalınlık sıradanlıktan uzak ve özgündür. Somutla soyut arasında lirik bir anlayışla şairane bir gezinti yapar.
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm
Niksar’da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm………Cahit Külebi
Atilla İlhan’a gelince, şiire bakışı dünya görüşüyle yan yana gelince özgün, farklı ve coşkulu bir duyarlık ortaya çıkar. Dili yoğun ama anlaşılır biçimde kullanışı, toplumsal şiirlerinden bireysel şiirlerine kadar dikkati çeker. Atilla İlhan şiiri geniş bir çerçeveden ele alır. Halk şiirine , divan şiirine ve batılı anlamda her konuya yakındır. I. Yeni’ye de ‘yoz’ bulduğu II. Yeniye de karşıdır. Şiirin basit, sıradan, sığ olamayacağını savunur.
Vur ha vur davul baş pehlivan havası
Çıksın Bekir Osman, Mestanoğlu, Dülger Ahmet
Vur ha vur davul gürlemenin sırası
Davran bre pehlivan da ömrüne bereket
Ateş alsın büklüm büklüm pazındaki kudret
1952’li yıllarda çıkardığı ‘Mavi’ dergisi etrafında toplanan Ferüt Edgü, Orhan Duru gibi isimlerle bu anlayışını sürdürür. Sosyal realizmin egemen olduğu şiirlerde duygu ve romantizm ön plandadır.Yazım ve noktalama kurallarına uymaz. Nesnelliği öznellikle sentezler. Şiirlerinde bolca mecazlar vardır. Şairanelik, içli ve derin bir üslupla şiirlerine yansır.
Ben Sana Mecburum
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu………..Atilla İlhan
Sivas Yollarında
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler.
Sivas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider
Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde
Ne, sevdayla dolar taşar gönüller.
Bir rüzgâr eser ki bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider
Kamyonlar gelir geçer,kamyonlar gider
Toz duman içinde
Şavkı vurur yollara
Arabalar dağılır, şoförler söver
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.……….Cahit Külebi
YORUMLAR
merhaba canım anam harika bir çalışmaydı. kutlarım.aramıza ayrılık girdi sanırım
ben yine de bir hayırsız evlat olarak ellerinizden öpüyorum
ustalara ve size saygıyla
şimdiden anneler gününüz kutlu olsun
evdekilere selam
sevgiyle kalın
GÖLGENLE DANS
yarınlara kurulan bir intiharın tuzağıydı gözlerin
sesinin içinde
alevleri susamış bir aşkın
kırıntılarında boğulur gece
güne bakanlar uyanır uykudan
günün rahmine düşer umut
ayışığıyla avunur akşam
bir tohum çatlar avuçlarının sıcaklığından
önce teninin ıslaklığı çekilir tenimden
sonra uzaklaşır yokluğun
acı yatağını değiştirir
ellerinin üşüdüğü yerde kurulur cehennem
ne olursa olsun
ben senden gidemem
dilimi nereye döndürsem küfür
başımı nereye çevirsem gurbet
döl tutmuyor deniz
ölüleri çoğaltmaktan başka ne işe yarar bulutlar
ağaçlar köküne küsmüş
damarlar taşımıyor kanı
önce ben bozdum sicilini kimliğimin
sen yüreğimin ana vatanı
kırık bir dalın ırzına geçiyor kuş
rengini solduruyor yaprak
rüzgarı önüne katmış
tozunu kovalıyor toprak
yarından önceki günde sevdim seni
mayısta sallanan bir gün bitimi
ölüyordum sensizlikten
bağışla beni
sustum sayfalar dolusu
dikenler battı gözlerime
yüreğin yurdum
bedenin tabutum
ben sana doğmuşum
karanlığa kafa tutuyor aşk
kaç ölüm kaçırdı beni gözlerinden
ellerim sana uzanan köhne bir liman
gölgenle dans ediyordum
sevişmeyi önce düşlerde doyurmalı insan
teninden başka hiçbir şey
sindiremedi yalnızlığımı
her aşk için
bir kurban mı gerek
artık
bu beden
gönül kırıklarıyla daha fazla yaşayamaz
yüreğime bir ip bağladım bıraktım denize
yüreğin yurdum
bedenin tabutum
ben sen olmuşum
kime ne
şimdi
bir gül bas vurulduğum yere
sus
gövdemde sus
sadece aşkın senfonisini dinle
İsa İnan
üç mayıs iki bin on / seninle biz aynı gölgeye sığındık bir akşam üstü ...