- 733 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜMEK
Ağaçlar ıslaktı ve dalların ucunda asılı damlalar vardı. Gündüz delidolu bulanık bir sel olmuş, akşama akıyordu … Beklenmedik bir misafir gibiydi hüzün , gelip başköşeme kurulmuştu. “Tanrım bu kurşuni bulutlar ve dumanlı manzara iç dünyamı resmetmek için mi ?”diye sordum kendimi fazlaca önemseyerek…
Ne çabuk geçiyor zaman değil mi Elfida? Elfida…Küçük kız,duyuyor musun beni? Çocukken her şey çok güzeldi…Anneannem ve dedem genç ve kuvvetliydiler…Bahçemizde bir ayva ağacı ve bir de erik vardı...Sonra hayvanlarımız...Her sabah taze süt olurdu sofrada..Anneannem ineği sağar ve sütü yayıkta çalkardı…Mis gibi tereyağı ve buğusu tüten ev ekmeği …Her sabah bir tören gibi tekrarlanan alışkanlıklarımız…Yaz günlerinin serin sabahlarında, ayağımda sandaletler fırlardım bahçeye..Bahçede çiçeklerin her türlüsünü bilirdim; üç yapraklı ,dört yapraklı, dikenli ve dikensiz…Taze ot kokardı, yuvarlanırken çimenlerin üstünde…Her ağacın bir ruhu vardı sonra, bir kişiliği , bir adı…Üzerine bir sevdanın baş harfleri kazınmış diye ağlayan dut ağacını ellerimle sarar ve sevgimle iyileştirmeye çalışırdım. “Elfida, yemek hazır…”Bahçeler ve sokaklar bu sesle dolardı…Ölüm yoktu o zamanlar…Ya da çooook uzaktı evimize…
Ben küçükken her şey çok büyüktü.Mesela babam…Devasa boyuyla karşımda durur ve azametli bir şekilde söylerdi adımı.Elim bir parmağını ancak kavrayabilir ve sadece parmak uçlarımda yükselerek yanında yürüyebilirdim.Sonra anneannemlerin evi , ahır ve kümes…Başımı kaldırıp bakınca tavanlarına, çok yüksek görünürlerdi.Bahçede elimi başımın altına yastık yapar ;gündüz nazlı nazlı süzülen uçurtmaları, gece şıkır şıkır yanan yıldızları izlerdim.En sevdiğim görüntü göçmen kuşların sürü sürü uçup gökyüzümü hareketlendirmesi idi…Tuhaf bir hüzünle onları seyreder, baharda yine gelin derdim, yine gelin olur mu güzel kuşlar? Sahi leylekler vardı, ne oldu onlara? Uzun gagalarıyla takır takır kuşlardı.Leyleği havada görürsen çok gezersin, hacı baba leylek hadi uç da Bursa’ya gidebileyim, arkadaşım Semiha’yı çok özledim çünkü…
“Elfida bak kandil gecesi, hadi dualar edelim seninle.”Anneannem dinibütün bir kadındı.Hiç okumamış ama gönlü alim bir kadın...Dini sevgi temeline oturtur, herkesi, her şeyi severdi.Şöyle bir cümle duyabilirdiniz ağzından: " Aaa kedicik sütü içmiş…” Ya da "Kızancık şişeyi kırmış.” Kızılacak olaylara bile ibret alınacak bir ders gözüyle bakabilmeyi başarabilecek miyim bir gün?
Yağmur yeniden başladı .Ellerim üşüyor ve bana artık o kadar da yüksek gelmeyen bu evin, bu bahçenin kuytuluk bir yerine sığınıyorum.Sular artık çoktan yıkılmış ve harabeye dönmüş ahırdan ve kümesten artakalan tuğla parçalarının kırmızısıyla karışıp kan kıvamında sızıyor toprağa.Ayva ağacı kurumuş.Erikse tek tük meyve veriyor hala...Çiçeklerin adını, rengini, dokusunu ,kokusunu unuttum yani ezber bozuldu.Dut ağacına karşı duyarsızım uzun bir süredir.Dalını koparsalar kolum kırılmış gibi hissettiğim günler çok eskide kaldı artık.Kuşlar çekip gitmişler ve sanırım yerleştiler sıcak ülkelere...Belki de ben sorumlulukların ağırlığıyla çökmüş omuzlarımı doğrultup gökyüzüne bakmıyorum epeydir.Bu bahçede sandaletlerimin koşarken çıkarttığı ses de kaybolmuş.Sanırım büyümek böyle bir şey…Artık ölümün gerçekliğine inanıyorsun çünkü inandırıyor seni…Elfida, çocukluğuna el salla, gelmemek üzere gidiyor giden…
Yağmur iyice arttırdı şiddetini, hadi içeri gir üşüteceksin yoksa. Elfida , yalnızlığa alışmaktır büyümek.Ölümlere şaşırmamaktır.Kaderi sessizce kabullenip yeni bir günü karşılamaktır.Büyümek çocukluğun masum evrenine el sallamaktır.Köprünün karşı yakasında olmaktır büyümek…Elfida , büyü artık!