- 826 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cumhuriyet’in Karanlık Yüzü
Kurtuluş Savaşı zaferle sona erip Cumhuriyet kurulunca, iktidar olan güçlerin sınıfsal karakteristiğine bakılmadan yeni dönemin bir “aydınlanma” dönemi olacağı iddia ediliyordu. Batı’da nasıl ki Rönesans-Reform olmuştu ve bu devrimlerin sonuçları batı toplumlarına “aydınlanma” ve paralelinde “ilerleme” olarak yansımıştı, aynı şeyler, kurulan Cumhuriyet sayesinde Türkiye toplumu için de gerçekleşecekti. Burada en önemli görev Cumhuriyet aydınlarına düşüyordu! Beklenti buydu ve en azından Kemalist elitler bunu ileri sürüyor, ülkeyi aydınlık bir geleceğin beklediğini savunuyorlardı.
Aradan yüz yıla yakın bir süre geçti. Toplumlar tarihi için kısa ama siyasal rejimlerin başarmaları gerek şeyler açısından oldukça uzun bir dönem. Peki, yaklaşık bu bir asırlık süre içerisinde Cumhuriyet neyi ya da neleri başardı? Bugün yaşananlara baktığımızda Cumhuriyet projesinin aslında “toptan bir başarısızlık” olduğunu söylemek, Cumhuriyet’in kurucularına fazla mı haksızlık olur? Belki de onların istedikleri buydu. Gericileşmiş ve zihinlerinde hiçbir aydınlık düşünce taşımayan, toplumsal ve siyasal alanda ilerlemeye karşı, sadece öteki dünyayı düşünen ve kaderine razı olan kitleleri yaratarak, yönetmek ve yönlendirmek daha kolay değil miydi?
Türkiye toplumunun toptan gericileşmesi, kırıntı şeklinde varlığını sürdüren Cumhuriyet kazanımlarının bile gelinen nokta itibariyle silinip atılmaya çalışılması başarı mıdır? Cumhuriyet’in sekseninci yılında AKP gibi bir partinin hükümet olmasını sadece BOP’a, dolayısıyla ABD’ye bağlayarak açıklamak yeterli midir? AKP hükümeti, Cumhuriyet elitlerinin ve yönetici sınıflarının seksen yılda yarattıkları bir heyula değil midir?
Diğer yandan AKP dışında seçenek üretemeyen bu toplum darbelerle, sürekli müdahalelerle, baskı, yıldırma ve yaygın bir din propagandasıyla bu duruma getirilmedi mi? Gerici ve Tarikatçı güçlerin kucağına itilmedi mi? Bu halkın sırtından devletin sopasının hiç inmemesinin nedeni dinci, gerici, ırkçı ve emek düşmanı bir zihniyet yaratmak değil miydi? Şöyle bir geriye dönüp bakalım; bu rejim tarihinde hangi ilerici, yenilikçi, hak ve özgürlüklerden, kısacası insandan ve insan haklarından yana bir gelişmeyi desteklemiştir ya da bu tür kıpırdanışlara ön ayak olmuştur? Örneğin Köy Enstitülerinin kapatılması, devrimci-ilerici kurum, kuruluş ve faaliyetlere düşmanlık bu ülkede karanlığın yaygınlaşmasının önünü açmaktan başka ne amaç taşıyordu?
İçinde bulunduğumuz dönemde hala yönetenler katında “çete” savaşları oluyorsa, türban vb. konular “özgürlük sorunu” olarak lanse ediliyorsa, Kürt, Alevi vb. kesimler “öteki”ler olarak bilinçlere kazınıyorsa, diğer taraftan da “şeriat geliyor”, “ülkeyi bölecekler” yaygarası koparılıyorsa biz bunlara neden inanalım ki? Son elli yılda gerçekleşen tüm karanlık ve kirli işlerin altında imzası olan Demirel, “şeriat geliyorsa ODTÜ gençliği nerede? ” diye sorduğunda, bir gazetecinin “nerede olacak Sayın Demirel, sayenizde Ankara Cebeci Mezarlığında” diye yanıt verişi, bu Cumhuriyet’in toptan özeti değil miydi? Cumhuriyet egemenleri, “Ne doğrarsan aşına o gelir kaşığına” sözünden hiç mi haberdar değillerdi! “Yüzde doksan dokuz Müslüman” ön kabulünü her gün gözümüzün içine sokanlar, “Cumhuriyet aydınlanması”ndan nasıl bahsedebilirler ki? “Devletin içine çeteler sızmıştır”, “rejim gericileştirilmek isteniyor” vb. diyenlere karşı “Cumhuriyet Devleti toptan çeteleşmiş ve gericileşmiştir” demek neden hala suç olmaya devam ediyor peki?
“Laik Cumhuriyet” masalına inananlar var mı hala? Devletin dini, bir mezhebe dayalı olarak örgütlemesi ve bunun propagandasını yapması, İlköğretim’de din derslerini zorunlu hale getirmesi, Kur’an kurslarına izin vermesi, İmam Hatip Okullarını açması ve altı-yedi bakanlığın toplam bütçesine eş değerde bir bütçeye sahip Diyaneti yönetmesi, yüz bine yakın camii ve İmam’la Türkiye toplumunu bir ahtapot gibi sarması aydınlık bir Türkiye için midir? Yüz yıldır palazlanan İslâmcı sermaye ile AKP buluşmasından başka bir sonuç mu bekleniyordu? Neydi beklenen? AKP gibi bir parti kazanmayacaktı da kim kazanacaktı!
Cumhuriyet döneminin ortaya çıkardığı aydın, entelektüel ve akil adamlarına bir bakın! Kendine aydın kimliğini yakışık görenlerin, toplumun önünde olmaları gerekmez miydi? Bu gelişmeler karşısında tutumlarını yakından inceleyin. Doğrulardan yana tavır alan dürüst aydın, yazar, gazeteci ve akademisyenin sayısı iki elin parmaklarını geçiyor mu? Ama seksen yıldır resmi ideolojinin sözcülüğünü üstlenerek ortalarda dolaşan, topluma akıl danelik yapan ve böylece akçeli işlerini kolayca halleden ne çok “aydın”, “yazar”, “gazeteci”, “akademisyen” ve “akil adam” tanıdı bu toplum! Çetelesini tutabilen var mı?
“Cumhuriyet aydını” olarak kendilerini lanse edenleri yakından izleyin! Cumhuriyet tarihi boyunca çıkarları neredeyse oraya koşmadılar mı? Egemen resmi ideolojiye bağlılık yemini ederek “her dönemin adamı” olmadılar mı? En çok parayı veren ve menfaat sağlayanların gazete ve TV’lerinde “canlı yalan üretme makineleri”ne dönüşmediler mi? “Biz de Müslüman’ız” diyerek söze başlayarak “laiklik dersleri” vermediler mi? Ülkenin ABD ve Batı emperyalizmine bağımlılaştırılmasına destek sunmadılar mı? Ülkenin en önemli sorunu olan Kürt Sorununu Kürtlerden ayırarak çözme analizleri yapmadılar mı? Başta darbeciler ve Ordu olmak üzere “resmi olan” her güce ve kuruma yalakalık yapıp biat ederek boyun eğmediler mi? En laikçi geçinenler bile Said-i Nürsi’ye ve Fetullah Gülen’e övgüler dizmediler mi? Listeyi uzatmak mümkün ama gerek yok.
Basında ve televizyonlarda sıkça karşılaştığımız “toplum mühendisliğine aday”, “her konuda uzman” aydın, gazeteci-yazar ve akademisyenler aslında Cumhuriyet rejiminin tükenmişliğinin en tipik örnekleridir.
İster Sağ’dan ister “Sol”dan isterse muhafazakâr ya da liberal çevrelerden gelsin bu tarz tutum ve zihniyetler bu ülkede gericilikten, toplumun üzerini kaplayan zifiri bir karanlıktan başka neyi ürettiler, neyi örgütleyip geliştirdiler ki şimdi şikâyetçi oluyorlar.
Son dönemde yaşanan olaylar karşısında bu ülkenin dantellektüel takımı, neden homurdanıyorsunuz? Egemenlerin düzeninin sürmesi adına bu ülkenin halklarına şırıngalamadığınız zehir, söylemediğiniz yalan, yapmadığınız kötülük kaldı mı ki bugün Ergenekon’dan, şeriat tehlikesinden, ülkenin bölünüp parçalanmasından, AKP’nin hükümet olmasından şikâyetçi oluyorsunuz? Cumhuriyet tarihi boyunca bir kez olsun ezilen, sömürülen ve katliamlara uğratılan kesimlerin yanında yer aldınız mı? Bir kez olsun sırça köşklerinizden sokağa çıkarak elinizi taşın altına koydunuz mu?
“Asıl Ergenekon’u Fırat’ın Doğusunda Arayın! ” diyor Kürt kardeşleriniz! Buyurun yanıt verin! Bu ülkenin insanlarının kafalarının aydınlanması, bilek ve yüreklerinin önünün açılması için ne yaptınız ki son dönem gelişmelerinden rahatsızlık duyuyorsunuz? Bir düşünün bakalım, ülkenin, toplumun ve devletin bu hale gelmesinde sizlerin “sahte halkçı, sahte aydın, sahte Cumhuriyetçi ve sahte demokrasici” olmanızın ne kadar payı var?
(2008)
Mehmet Ali Yazıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.