- 1345 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çoğunluğa Uyma(ma)k
İnsanlar genellikle, içinde yaşadıkları toplumun kendileri hakkında ne diyeceğine, ne düşüneceğine bağımlı olarak yaşarlar. Bu bağımlılık, insanları din ahlakının gereklerini yerine getirmekten alıkoyar. Kurallarını toplumun koyduğu, adeta bir din gibi benimsenen ve uygulanan bu yaşam şeklinin dayanağı, ‘çoğunluğa uyma’ mantığıdır. Bu batıl gelenek toplumda öyle yerleşmiştir ki, kişiler kurallara itiraz etmeye dahi güç yetiremezler. Bu ‘din’in mensuplarının toplumun sayısal çoğunluğunu oluşturuyor olması, diğer insanları da yanlış yönlendirir. Çünkü insanlarda çoğunluğun yaşam şeklinin, uydukları ve uyguladıkları kuralların doğru olduğu gibi bir inanış hakimdir. Oysa Kur’an’da “…Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar. (Hud Suresi, 17) ayetiyle tam aksi haber verilir.
Bir başka Kur’an ayetindeki ifadeden de çok açık anlaşılır ki; Yüce Allah insanlara haksız çoğunluğa ve onların hevalarının koyduğu kurallarına uymamalarını emreder, çözümün ise Kur’an ahlakını uygulayarak gerçekleşeceğini bildirir:
"Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın... " (Maide Suresi, 49)
Ancak çok sayıda insan, vicdanlarına uymanın değil, onaylamıyor da olsalar çoğunluğun yaşam tarzına ayak uydurmanın zorunlu olduğunu düşünürler. Onlara göre, toplumun her bireyi bu kurallarla yaşamak zorundadır. Din dışı olan bu mantığı öylesine benimsemişlerdir ki, insanlar toplumdaki bu kurallara adeta hak dinin gereğiymiş gibi uyarlar.
Kur’an ahlakını gerçek anlamda kavramamış olan bu kişilere göre; dünyada Rabb’imizin emirleri dışında da insanların uyması gereken bazı kurallar vardır ve insan da sosyal bir birey olduğuna göre bu kurallara uymak zorundadır. Amaç, toplumun bireylerinin hoşnutluğudur ve tek endişeleri, "insanlar ne der, ne düşünürler, benim hakkımda şöyle düşünmesinler, böyle konuşmasınlar" gibi düşüncelerdir.
Kur’an’da cahiliye olarak tanımlanan bu toplumların ortak özelliği, çok açıktır ki büyük bir aldanış içinde olmalarıdır. Bu toplumun bireyleri bir bilim dalıyla ilgilenen kariyer sahibi kişiler dahi olsalar, Yüce Allah’ın kudretini ve büyüklüğünü tanıyabilecek akıl ve vicdana sahip olmadıklarından cahildirler. İnsanların çoğunun bu cahil yapıda olması ve diğerlerinin de bu çoğunluğun davranışlarını kıstas alıyor olmaları tüm toplumun cehalet batağında yaşamasına neden olur. Bu kişiler, ‘‘Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle’ yalan söylerler.’’ (En’am Suresi, 116) ayetiyle de bildirildiği gibi, zan ve tahminle hareket ederler ve insanları Allah’ın yolundan saptırarak kendi sapkın yollarına çekerler.
Yüce Allah’ın yolundan farklı yollara sapan bu kimseler, kendileri gibi aciz birer kul olan insanlara tabi olur, o insanların görüşlerini kesin doğru olarak kabul ederler. Akıllarını ve vicdanlarını kullanmadıkları için, zamanla işitmeyen ve görmeyen kişiler haline gelirler. Ayetteki ifadesiyle bu kişiler, “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.” (Bakara Suresi, 18)
Dinsizlik sisteminin hakim olduğu toplumlarda, hak din hakkında sayısız önyargı oluşmuştur. Din ahlakını samimi olarak yaşamaya çalışanlar için ise gerçek kıstas, insanların din hakkında ne dedikleri değil, kişinin kendi vicdanıdır. Ayetteki ifadesiyle hak olanı değil, zan ve tahmini kıstas alan ‘insanların çoğunluğuna’ uymanın kişiyi doğruya götürmeyeceği Kur’an’da birçok ayetle açık bir şekilde ifade edilir.
Vicdanı kabul etmediği halde, yalnızca insanlar tarafından kınanmaktan korkarak, kişinin bu mantığı kabullenmesi büyük bir yanılgıdır. Vicdan, bir anlamda insanı doğruya yönelten Allah’ın sesidir. O halde kişinin toplum tarafından kınanmaktan korkması ve vicdanının gösterdiği doğrulardan kaçınması son derece akıl dışı bir davranış olacaktır. Kur’an’da, insanların kınamasından korkmamanın önemli bir mümin özelliği olduğu şöyle haber verilir:
"Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi’nin onları sevdiği, onların da Kendisi’ni sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ’güçlü ve onurlu’, Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir."(Maide Suresi, 54)
Samimi inanan insanlar her devirde, yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, insanların değil yalnızca O’nun hoşnutluğunu gözeterek yaşamaları ve O’nun buyruklarına uymaları nedeniyle yaşadıkları toplumlar tarafından kınanırlar. Cahiliye toplumlarının çarpık yaşam biçimini ve şeytani sistemini reddetmeleri, Kur’an’da Allah’ın tavsiye ettiği ideal ahlakı benimsemeleri nedeniyle yadırganır, tepki görürler.
Kınayanın kınamasından korkmak, aynı zamanda Allah’a ortak koşmak anlamındadır. Çünkü Allah Kur’an’da ’yalnızca Kendisi’nden korkulması gerektiğini’ bildirir. Kendisinden başkasına kul olan kişinin yerine Allah, –ayette de bildirdiği gibi- kınayanın kınamasından korkmayan ve üstün özelliklere sahip müminleri getirir.
Kalben Allah’a yakın olmak isteyen insan, vicdanını tam kapasite kullanır; diğeri şeytanın sözcüsü olan nefsinin fücurunu gözetmek olacaktır. Vicdanının önüne "çoğunluk böyle yaptığına göre doğru olan budur" mantığıyla set çeken, Yaratıcısının değil, insanların hoşnutluğunu önemseyen ve toplumda kınanmaktan çekinen kişi, Kur’an ahlakından tamamen uzak yaşar.
Kur’an’da Hz. İbrahim’in ve onunla birlikte olan müminlerin, kendilerini kınayan putperest kavimlerinden çekinmeyen kararlı tavırları örnek olarak verilir. "…Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp- inkar ettik… " (Mümtehine Suresi, 4) sözleriyle son derece kararlı davranan Hz. İbrahim’i müşrik kavmi cezalandırmak istemiş; Allah ise ‘dost’ edindiği Hz.İbrahim’i, içine atıldığı ateşi ‘soğuk kılarak’ kavminden kurtarmıştır.
Hz. İbrahim’in kararlılığını örnek alarak, vicdanını devreye sokan insan, bu Kur’an ayetinde vurgulanan gerçeği görebilir. İnsanların büyük çoğunluğunun gerçekte ‘alçaltılmış’ kılındığını, kendisinin ise samimi imanı nedeniyle ‘üstün’ olduğu gerçeğini…İşte bu konuda kararlı davranan insan, çoğunluğun yaşadığı sıkıntı ve zorluktan, aydınlığa ve güzelliklere ulaşacaktır.
Allah’ın hoşnut olacağı yaşam dışında bir hayat tarzını benimsemişlerse, çoğunluğa uyma mantığı kazanç değil, büyük zarar getirir. Tüm dünyada örneklerini gördüğümüz gibi, din ahlakından uzak yaşayan kişiler, çıkar kavgalarının ve düşmanlıkların yaşandığı dejenere bir toplum oluştururlar. Yaşadıkları huzursuzluk ise, Allah’ın Kendisi’ne şirk koşanlara dünyada verdiği karşılıktır. “…Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır. " (Hud Suresi, 20-22)