Gerçek mi?
Belki de hayatımın ince, zayıf, hatta en yırtılmış günüydü. Yok olmak, hiç var olmamış olmak, bir polenin üstüne tutunup esen bu rüzgarda amaçsızca yolları katetmek; gözlerimi açtığımda kendimi gece yarısı, okyanusun tam da ortasında boğulmak üzereyken bulmak. Bunları gerçekten istedim.
Her şey muhtemeldir hayatta ve sonrasında.
Bağlı kaldığı son saç telinin kel ve mutsuz bir adamın başından düşmesini izlerken O’nu düşündüm. Ne kadar buruk bir tat bıraktı zihnimde. Düşüşe ve ölüme çaresizlik...
Toprağın kokusunu alamayarak tam yüz kırk üç gün ve gece geçti. Simitçi bir çocuk için uzun ve zorlu ancak seksen yedi yaşındaki kel ve mutsuz adam için hayatın sadece altmış paket sigaralık dilimi. Basit olduğundan uzatmak, abartmak, heyecan duymak istemedim. Plan yapamamam belki de bundandı. En uzak planım ilk temel gereksinimime dayalıydı. Onunla geçen tek bir ortak harf bende değişimler yaratmıştı peki onda? Ben -se, -sa eklerinden kurtulalı çok olmuştu, o değişmiş ya da değişmemiş gerçekten bilmiyorum ama değiştirmişti. Artık yamuk tabloyu düzeltemezdik.