- 9174 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
YİRMİ YAŞINDA ÖLÜP, SEKSEN YAŞINDA GÖMÜLENLERDEN MİSİNİZ?
Robin S. Sharma, ‘Koza kelebeği bilmez’’ adlı kitabında şöyle der. ‘’Çoğu insan yirmi yaşında ölür, seksen yaşında gömülür. Bunun sizin başınıza gelmesine lütfen izin vermeyiniz.’’
Ben bu sözün anlamını çok düşündüm ve ben de yirmi yaşında ölenlerdenim. Sadece bana sunulan hayatı yaşadım. Hep kendi kozamın içine gizlendim. Kozamın dışında, ne var, ne yok diye hiç bakmadım. Kelebek olup uçmadım! Uçamadım! Bildiğim yolların dışına hiç çıkmadım. Çıkamadım. Belki korktum. Belki kendime olan güvenim yoktu. Yeni kapılar açmayı hiç denemedim. Yeni yollarda hiç bilmediğim adresleri aramadım. Bana sunulanla yetindim.
Peki, benim kaderim bumuydu? Ben mi böyle olmasını istedim? Her zaman, hayatımı başkalarına göre endeksledim. Bunun suçlusu başkalarımıydı? Hayır! Suçlu olan sadece bendim. Ben yapmasaydım, kimse bana bir şey yaptıramazdı. Ufkumu genişletmek için, uğraşıp çaba sarf etmedim.
Eğer isteseydim, etrafımdaki çemberi kırıp dışarı çıkabilirdim. Çıkamadım! Çünkü çemberin içi güvenliydi. Dışına çıkmak, beni hep korkuttu. Neden peki? Çemberin dışında ne olduğu bilinmiyordu. Hep bilmediklerimizden korkmaz mıyız? Aslında korkumuzun üstüne gidip, bilinmezi araştırsak… Karşımıza çıkan gerçek, belki korkunç değildir. Denemeden nasıl bilebiliriz?
Ben bunu, şuna da benzetirim; bir yol düşünün, gündüz defalarca geçeriz, yola aşinalığımız vardır, hiç korkmayız. Aynı yoldan gece geçerken korkarız. Çünkü önümüzü göremeyiz. Görüş alanımız dardır. İşte yine karşımıza bilinmez çıktı… Biz bilmediklerimizden korkuyoruz. Hayatın bize verdiğiyle yetiniyoruz. Ufkumuzu ve rızkımızı genişletmek için, çoğumuz gereken çabayı ve cesareti gösteremiyoruz.
Mutlu olmadığımız bir evliliği, sırf el âlem ne der, çocuklar üzülür, gibi mantığı olmayan gerekçelerle sürdürmeye çalışırız. Sevmediğimiz bir işi, işsiz kalmak korkusuyla bırakamamak, hep bizi korkutmuştur. Denemeden nasıl bileceğiz? Belki biraz çabayla, sevebileceğimiz bir iş bulacağız. Belki, yeniden âşık olacağız. Ne bileyim… Bazen korkmadan karanlıkta yürüyelim derim ben. İnanın, aydınlıkta gördüklerimizin aynısı, karanlıkta var. Belki daha fazlası…
Bu bizleri korkutmasın. Korkularımızın üstüne gidelim. Daralan çemberimizi kıralım. Dışarıdaki dünyayı görmeye çalışalım. Kişileri tanımaya çalışalım ve tanımaya çalışırken de, gereğinden fazla gözümüzde büyütmeyelim. Hiç kimse bulunmaz değildir. Her insan ayrı bir yetenektir. Önemli olan, o kişinin yeteneğini fark edebilmektir. Kimsenin, kimseden üstünlüğü yoktur.
Kim bilir; belki hiç ummadığımız kişilerle ve fırsatlarla karşılaşacağız. Ne dersiniz? Ben yirmi yaşımı geçeli çok oldu. Seksene daha çok var. Yirmi yaşındayken öldüğüme göre, sekseni beklemeden gömüleyim mi? Yoksa, devenin hörgücündeki ayrık gibi; kendimi vahaya mı atayım?
Bir rivayete göre; bir dal ayrık, devenin hörgücünde, kızgın çöllerde tam yedi yıl yol almış. Tam kuruyacakken, deve bir vahaya rastlamış ve serinlemek için kendini suya atmış. Bizim ayrıkta, fırsattan istifade edip, çamura tutunmuş. Dallanıp budaklanmış ve demiş ki, ‘az kalsın ölüyordum.’
Eveettt! İşte bu! Durum tamda bu! Henüz gömülmedik. Haydi hep beraber ayrığı örnek alalım. Bir parça çamura tutunalım. Bu hayat, bizim hayatımız. Kimse bizim yerimize yaşayamayacağına göre, bizde kimsenin yerine yaşamayalım.
Şimdi bana sorduklarınızı duyar gibi oldum. ‘Peki, sen çemberini kırdın mı?’ Evet. Ben çemberimi kırdım; fakat dışarıya hâlâ çıkamadım. Çemberim kırıkta olsa, güvenli. Tutundum kaldım. Nasıl çıkarım, ne zaman çıkarım bunu bilmiyorum. Siz en iyisi, imamın dediğini yapın; ama gittiği yoldan gitmeyinnn! Henüz gömülmemişken çıkın dışarıya. Belki bir kelebek olacaksınız… Kozaya sıkışıp kalmaktan iyi değil mi?
Emine/ Manisa/29/04/2010
YORUMLAR
Arkadaşım dün siteye gelemediğim için yazını şimdi gördüm ve okudum.Okurken de "Acaba Emine benim duygularımı mı anlatıyor" diye sormaktan kendimi alamadım...
Evet çemberi kırmak...Genç kızken, ailemin ve çevrenin kuralları vardı. Evlendim; mutlu olmak için, iki çocuğum ve eşimin yettiğini düşünüyordum.11 yıldır kızımla bir dünya kurduk kendimize, dediğin gibi ister çember de, ister taştan duvar de...Kendimi hapsettim senelerce, güvenliydi...
Daha yeni yeni kırmaya başladım çemberi.Adım atar mıyım? Zaman gösterecek.Ama artık kendim için bir şeyler yapmak istiyorum.
Sevgilerimle...
Emine abla senin yazını görmemişim. Yoksa ilk yorum yazanlardan olurdum biliyorsun. Okurken, nefessiz okudum. Aslında, sen bu yazıyı yazarken, hepimizin iç seslerini dile getirmişsin. Soluksuz okudum diyebilirim. Ablacığım, sen kelebek olmuşsun bile, kozanı kıralı çok olmuş fakat senin haberin yok veya var. Teşekkürler bu güzel yazı için ve seni tanıma fırsatı verdiğin için. Sevgilerimle :))))
galiba haklısınız yada tamamen haklısınız
yirmi yaşında ölmemek için herkes kendisi için
yaşamayı seçmeli bence de, yada elinden gayreti göstermeli
kendisi için.
aynen bende sizin gibi bir kaç yıldır birazcık ta olsa
koza'mın dışına çıkmaya çalışıyorum, ve gayette memnunum
bu halimden en azından ölmediğimi hissediyorum.
beğeniyle okudum bu yazıyı
ve sayfanıza gönül alkışlarımı bırakıyorum.
her dem sevgi ve saygımla.
Ellerinize sağlık çok önemli bir konuya parmak basmışsınız. Sadece abşkaları için ve gelip gelmeyeceğini bilmediğimiz yarınlar için açlışıyor, yaşamımızı ona göre ayarlıyoruz. Bunun altında Geri kalmış ve duygusallığı ağır basan bir toplumda yaşıyor olmamız var diye düşünüyorum.
Ancak bilinmesi gereken şudur;
Yaşanacak gün bu gündür, Dün geçmiştir, yarının geleceği garanti değildir.
Saygılarımla.
böyledir maalesef...
hep başkaları için yaşarız
çocukluğumuzu yaşamadan kendimizi bir adanmış kurban olarak buluruz
gençliğimizi ailemize veririz
onları mutlu etmek için çabalarız
başkarı buna sorumluluk der bence değil...
sonra hayata atılırız
evleniriz.güya aşık olduk da evlendik biliriz buda bir kandırmaca
kurduğumuz yeni düzende de başkalarını mutlu etmek gibi bir görev üstleniriz..adamın yada kadının bir takım ihtiyaçlarını temin ederken kanıksarız bu görevi
sonra çoluk çocuk olur..bu kez onlar için yaşamaya başlarız
yhirmisinde merhaba dediğimiz hayatta hiç biz olarak yaşamadan koca bir ömrü başkalarına adayarak seksenine varmadan gömülür gideriz..
hiç bizim yaşamadığımız bir hayat kalır arkamızda
hep başkaları için harcanmış ömür...töreleri böyle yaratırken biz kader diye bir bahaneye de sığınmayı ihmal etmeyiz...kaderimizi kenmiz yazacak kadar yürekli olamadığımz bir ömrün yasını tutmamayı öğrendiğimizde geç kalmış oluruz geç...
enfes bir yazıydı
sevgiler saygılar dost
Emine hanım yazınız diğer yazılarınıza nazaran biraz daha değişik bu yazınızda kendinizden bahsettiniz olumlu veya olumsuzluklarından bahsettiniz yani kendi öz eleştirinizi yapmaya çalıştınız anladığım kadarıyla hayatınızda olumluluktan daha çok olumsuzluklar olmuş...
Devenin örgücünden ağaçın yarık yerinden örnekler verdiniz ama bilmem kaç sene çölde deve gezerken karşısına yırtıcı hayvanlar çıkmadı belki devenin şansından belki orada yırtıcı olmayışından
Kozanız sağlamsa yinede orda kal kozanın penceresinden manzarayı seyret kozayı beğenmeyip veya kozayla yetinmeyip daha ferah daha geniş yerler istersen çok dehlikeli bir vahada olduğunuda unutma..
Biliyorsunki kozadan çıkan tırtıl çok güçlü olmaz çakallara yem olur
Dışarıda yüzünüze gülen her çiçek sahici değildir severken koklarken çok dikkatli olmalısın..
.................güzeldi
..................saygımla
Bir kelebek kozasında üç yüz altmış beş gün içerisinde gelişir, olgunlaşır ve en tabii ve güzel halini alır. Ama ne yazık ki kozasını yırtıp çıktığı o güzel doğadaki ömrü de beş ya da altı gündür. Hatta bazı kelebeklerin ömrü bir günlüktür. Şimdi insanın aklına şu geliyor; henüz olgunlaşmadan kozayı erkenden yırtıp çıkmak ve bir saat bile yaşayamamak mı, yoksa zamanı gelip de kozadan çıkmak beş altı gün de olsa hayatı en güzel haliyle yaşamak mı? Tabi ki bu soruya verilecek birbirinden farklı, ama haklı bir sürü cevap olabilir. Bu da normal. Çünkü okuduğum yazı felsefi, yani sorgulatan ve düşündüren bir tarzdaydı.
Tebrik ederim. Kıymetli bir yazıydı.
Robin S. Sharma, ‘Koza kelebeği bilmez’’ adlı kitabında şöyle der. ‘’Çoğu insan yirmi yaşında ölür, seksen yaşında gömülür. Bunun sizin başınıza gelmesine lütfen izin vermeyiniz.’’
Emine Hanım bizim Robin ağabey Kanada da doğmuş büyümüş, bir eli yağda, öteki pekmezde, altında Ferrari’si bir yerleri ile trampet çalıyor olsa gerek bu kadar rahat sallıyor. Oysa burası Türkiye.
Bir kere yaş ortalamasından kafadan çakmış kerata. Devlet dokümanlarını araştırdım Türkiye'de ortalama ömür kadınlarda 73,8'e, erkeklerde 68,9'e daha yeni yükselmiş. Burada insanı yirmi yaşında diri, diri gömerler, artık ellimi olur, kırk mı olur, otuz beş mi olur kalan yılları toprağın altında yaşamaya mahkûm ederler insanı. Alışırsında ne hikmetse, emri hak vaki olana kadar.
Kır çemberini, bir tane daha, onuda kır, bir daha, onuda, bida, onuda bid...Bitmeeeez çemberler kırmakla :(
Aslında hep bir nevi itikafta değimliyiz, çile bülbülüm çile.
Saygılar, selamlar
Ah can Ah. kelebek olsak bu sefer de kanatlarımızı yoluyorlar. Öldürmeden süründürüyorlar maalesef.
Hani bir zamanlar Kelebek olsam mı? diye bir yazı yazmıştım. Sonra düşündüm de Kelebek olalım da sürünmektense yaşamın en güzel anlarını kısa da olsa tadında yaşayıp ölelim. Bunlar ona imkan bırakmıyorlar ki. Sürün diyorlar resmen. Biz de bu denene kimi zaman isyan ediyoruz, kimi zamansa boyun eğiyoruz. Ah diyorum bir kez daha ah! yaşamı ve insanları sevmesem çok daha farklı bir cemil olurdum herhalde. Biliyormusunuz hiç böyle olmamıştım. Ağız tadı ile bir haber programı bile dinleyemez oldum diyebilirim. 20 yaşında da ölmeye hiç niyetim yok. Sonuna kadar mücadele edeceğim doğrularım yolunda. Sırf o imam ve imam kılıklılara inat.
Sevgilerimle.
Ağyar
Merhabalar,
kusura bakmayın, hala alaka kurmaya çalışıyorum ?
Selamlar
HAYAT CEMBERINI KIRMAK TABIKI HERKESIN KENDI ELIDNE,DESTEGE DE IHTIYAC OLUYOR TABIKI O CESARETI VERECEK BIRI DE OLUYOR,BU HAYATIN ICINDE ANNENIZ OLABILIYOR,YADA AILE FERTLERINDEN BIRI ,BIRAZ CESARETLENDIRICI KISILER EL
VERDIGINDE OLUYOR CEMBERI KIRMAK,BEN BUNU YASADIM,ANNEMIN HER KONUDA BANA DESTEGINI GORDUM VE CEMBERIMI
KIRDIM,HER ISTEDIGIMI YAPTIM ,YAPMADIGIM BIRSEY KALMADI,DIYEBILIRIM,ICIMDE UKDE KALABILECEK BIR SEY OLMADI.
SEVDIGINIZ SEYLERI YAPIYORSUNUZ,HOBILERINIZI YAPIYORSUNUZ,ACILIYORSUNUZ CEMBERIN DISINA CIKIP,FARKINDALIKLARINIZ VE KENDINIZDE KESFEDEBILDIGINIZ SEYLERI YAPIYORSUNUZ,EN SON BEN SIIR YAZAMAM DIYORDUM
VE ARKADASIM DA YAZARSIN DIYE ISRAR EDIYORDU,DENEDIM VE YAPTIM DEMEK KI DENEMEK LAZIMMIS COK DIRENDIM BASTAN YAPAMAM DIYE,AMA CESARET VERECEK BIRINE DE IHTIYAC DUYOR INSAN,O CESARETI KENDINDE BULAN DENIYOR VE BASARIYOR,
BU KONUDA BEN SANSLIYIM YAPMADIGIM ICIMDE UKDE KALABILECEK HIC BIRSEY KALMADI DIYEBILIRIM,HER SEYI DENEDIM VE YAPTIM.AILE ,YAKIN CEVRENIZ VE ANNENIZ BUNA CESARET VERINCE DENIYORSUNUZ VE BASARIYORSUNUZ.ARKADASLARIM ACISINDAN DA ,AILEM ACISINDAN DA SANIRIM SANSLI INSANLAR ARASINDAYIM HAYAT CEMBERINI KIRAN BIR KISI OLARAK.
Çok güzel düşüncelerle yazılmış bir yazıydı sevgili EMİNE, Şiirimi gönderiyorum sana. Sen karar ver 20 yaşında ölüp ölmediğime.................sevgilerimle...
ÇILGINCA
Çılgınca yaşamak isterim çılgınca,
Sevincimi, üzüntümü, sevgimi,aşkımı
Çılgınca yaşamak.
Ne geçmiş,ne gelecek
Varsa, yoksa şu an olmalı
Çılgınca bakmak çevreme
Ve çılgınca görmek herşeyi.
Yardım elimi çılgınca uzatmak isterim,
Yalnızca ihtiyacı olana.
Fırçamı tuvale çılgınca sürmeliyim
Renkler karışmalı birbirine çılgınca.
Mızrabım gezinirken Ud’un tellerinde
Çıldırmalı, çıldırmalı.
Ve kendime olmamalı çılgınlığım
Sevdiklerim için, değer verdiklerim için
Gözlerindeki bir damla yaşı,
Okyanus edip boğmalıyım kendimi
Sevinçlerinde zil takıp oynamalıyım çılgınca
Sevdiğimi öyle bir sarmalıyım ki çılgınca
Zaman durmalı, zaman durmalı……
25/11/2008-Nilgün KURT
Çok özenle hazırlanmış ve içeriği çok düşündürücü bir yazıydı. Hayat çemberi sanıldığı kadar büyük değil aslında nsanın kendi iç dünyası kadar. Ama ileride içinde uhde kalacak en azından basit kendini mutlu edebilecek bir kaç şey yapabilmeli insan.. Bizler anaç aile tipiyiz. Böyle gördük onu da uyguluyoruz. Arada bir kendimizi ödüllendirmemiz lazım bu küçük çiçek olabilir yada başka bir şey... Tebrik ediyorum yine harikuladeydi. Sevgilerimle...
Önce kendim..! Hiç diyemedim.Dermiyim yine de demem...Özgürlüğüne düşkün biri olmama rağmen sınırlarıyla yaşamasını seven biriyim...Aslında derdim kelebek olmak da değil açıkcası...Sevdiklerim için ertelediklerim çok olmuştur, hiç pişman değilim çünkü onlar mutlu olunca bende oluyorum...Tamamlayanı olmalı insanın... Koza olmazsa kelebek nerden olsun...
Lakin 20 yaşında ölüp 80 yaşında gömülmeyi farklı algılıyorum...Yaşanılan anların zevkine varmalı, her yaşam tecrübesi, birşeyler katar insana.... Vahlanarak ömür geçmez...Geçerse işte böyle 20 de ölüp 80 de gömülmek olur...
Kelebek olmak isteyene hancı oluruz Bursa da...Ağırlamak sa; su ekmek soğan ekmek der babam güler yüz birde asl olan...
Seviyorum sizi biliyorsunuz...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Teşekkürler...sevgilerimle...
Çok haklısınız Emine Hanım,yapıcı olmak için insanın önce kendi özeleştirisini yapıp, belirli kalıpları kırması gerek değil mi.?...
İnsan yaşadığı sürece her zaman fırsatlar karşısına çıkacaktır...Pozitif bir yaklaşımla yaşamdan kopmamak gerek.Bu zaten diyalektiğin özüne de ters düşer...Yoksa dogmatik olur küflenir gider,insan...
Bu yazınız; pasif olan, sadece laf cambazlığı seven insanlara biraz ders veriyor nitelikteydi...Ben devlet memeurluğundan,ırgatlığa kadar her işi denedim.Allaha şükür yemeye ekmek buluyorum yine de...
Saygı ve sevgilerimi gönderiyorum efendim...selamlar...