- 1044 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FASL-I BAHAR
Kırlarda kanat çırparak dolaşan ve birbirine kur yapan iki nazlı kelebeğin İstasyon Caddesinde ilerleyip Abdullah GÜL Parkı civarında seyreden otobüsümüzün penceresine kadar yaklaşmaları yaklaşmakla da kalmayıp içeri süzülmeleri ve bir anda bütün bakışları üzerlerine odaklamaları bana yıllar önce bu manidar bahar şiirini yazan Orhan Veli’yi hatırlattı…
‘Deli eder insanı bu dünya
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç…’
Ayların efendisi Nisan henüz bitmeden gündemimizi meşgul eden her şeyden soyutlanıp dört başı mamur bir bahar yazısı yazmak bu aralar en çok arzuladığım şeydi…
Hamdolsun nasip oldu. İnşallah, doludizgin bir hal almış duyguların şelale misali çağlayacağı bu yazıdan ve yahut envai çeşit renk ve görüntü cümbüşünü bünyesinde barındıracak bu asude bahar mutfağından başta kekik olmak üzeri bin bir çeşit kır çiçeği ve baharat kokan beğeneceğiniz bir mönü çıkar…
Hakikaten de baharda adımınızı attığınız her nokta gözünüze ilişen her şey insanı adeta efsunlayıp sarhoş eder…
Bahar, insanın aklını baştan alan, neredeyse Aşk gibi sırılsıklam sarmalayan, gene Orhan Veli’nin tabiriyle insana eve ekmek almasını bile unutturan bir büyülü zaman dilimidir…
Güzel günlerin müjdecisi cemrelerin ardından çağıl çağıl akan dereler, dere kenarlarında bir anda dört bir yanı çepeçevre saran sütbeyaz papatyalar, nergisler, mavi mineler, leylaklar, menekşeler, düğün çiçekleri, laleler, kokusunu peygamberin miski amber terinden alan kırmızı, beyaz pembe güller…
Baharın aşkına avazı çıktığı şakıyan, bambaşka nağmelerle en güzel terennümlerini sunan cıvıl cıvıl kuşlar, renk cümbüşü içinde ruhları coşturan şipşirin kelebekler, kovanlarının önünde adeta bir terminal uğultusunu andıran arılar, parmağınızın tam ucuna tırmanınca uç komutuyla bir çırpıda gözden kaybolan uğur böcekleri, akşamları özellikle de köylerimizde güneş batıp karanlık çöktükten sonra etrafa ışık ve güzellikler saçan ışıkları zayıf da olsa yeryüzünün soylu ve zarif yıldızları olan ateşböcekleri…
Gene köylerimizde, baharın gelişiyle, bayramlık giysiler gibi rengârenk ve albenili esvaplar giyen ve hep beraber güle oynaya navruz çiçekleri, ışkın, yemlik ve kenger toplamaya giden o nazenin köy kızları, Fatmalar, güllüler, kezbanlar, Zeynepler…
O Anadolu kızları ki, dere tepe topladıkları mis kokulu kır çiçekleriyle saçlarına birbirinden albenili taklar, tokalar yapmayı ne güzel becerirlerdi…
Bileklerine kuşburnu dikenlerinden bilezikler, kulaklarına vişne ve kirazlardan küpeler yapan gene aynı dağ kırlangıçları, yaratıcı ve hamarat, on parmaklarında on marifet o kızlardı…
Köylerimizde kırsalın, kırların, derelerin, çayların, kınalı tepelerin insanımıza sağladığı huzurun ve dinginliğin aynını kentlerimizde denizler sağlamaktadır...
Bahar ve baharın ardından Deniz...
Denizler, rızık arayanlar için oldukça cömert bir nimet dizininin ve bereketin kaynağıdır. Aynı denizler, gezmek, ve eğlenmek isteyenlerin de olmazsa olmazı yegane tutkusudur...
İtiraf etmeliyim, bugüne kadar yaşadığım baharlar beni sadece büyülerdi. Ama bu defa yaşadığım ilk bahar büyülemenin de ötesinde kelimelerle tarif edemeyeceğim bir çekim gücüne sahip...
Bahar, cemredir, güneştir, umuttur, neşedir, murattır, tutkulu bir sevdadır...
Sözü fazla eveleyip gevelemeye ne hacet...
’Bahar’ı seviyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.