- 1263 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
DEREDE CÜMBÜŞ
Gölgeler, dansını tamamlamış, güneş, ayla yer değiştirmeye karar vermişti. Artık güneş dinlenecek , ay görevini yapacaktı.Gizli sevdalara ışık tutacak, belki de ilk kez yaşanan bir aşkın ilk buluşmasına tanıklık edecekti. Karanlık, günü kovarken zaferini ilan ediyor, her yeri siyaha boyuyordu. Kavakların gökyüzüyle yarışan boyları karanlığa karışıp diğer çalılarla aynı boya gelmişti.
Mehmet, o gün çok yorulmuş, erkenden yatmaya karar vermişti. Yemeğini yer yemez, şapkasını bir kenara attı ve uzandı olduğu yere. Öyle yorgundu ki yer ayırt edecek zamanı yoktu. Anında uyudu. Fakat gece karanlığının ona hazırlamış olduğu tuzaktan hiç haberi yoktu. Dış kapıdan biri sesleniyordu.
-Mehmet, uydun mu len.
Mehmet’in eşi cevap verdi gelene.
-Kim o?
Gelen, Mehmet’in en yakın arkadaşıydı. İçeri buyur etti kadın ve Mehmet’i uyandırdı. Mehmet , telaşla uyandı ama gözleri kan kırmızısıydı.
-Ne oldu Ahmet? Bir şey mi var? Bunları sorarken oldukça titrek bir ses tonu hakimdi kelimelere.
-Var tabi oğlum. Ne yatıyorsun bu saatte? Yatılacak gece mi?
-Yorgunum, ne yapayım?
-Hadi kalk giyin, dedi Ahmet. Yakın köydeki bir arkadaşlarının düğünü olduğunu ve ikisini de davet ettiğini, gitmezlerse ayıp olacağını, biraz görünüp hemen geri geleceklerini anlattı kısaca.Mehmet ne kadar gitmek istemese de O’nu ikna etti. Hemen yola çıktılar.
Ay , arz-ı endam ediyor, deminki karanlığın bir kısmını ortadan kaldırıyordu. Yollar oldukça aydınlıktı ve dağlar fark ediliyor , kavaklar çok uzaklardan görünüyordu şimdi. Yakınlığı iki kilometreydi komşu köyün. Yürüyerek yarım saat bile sürmüyordu. İki dağ bir dere geçmek zorundaydılar sadece. Zaten köyün ışıkları da belli oluyordu.
Birbirleriyle konuşa konuşa , taşlı yolları geçtiler ve dereye yetiştiler. Derede bir cümbüş vardı ki gören inanamazdı. Gecenin bu saatinde, suyun başında bu cümbüşe bir anlam veremedi Mehmet. Ahmet’e bunun ne demek olduğunu sordu. Ahmet çok sakindi ve ona .
-Bizi karşılamaya gelmişler oğlum , dedi.
Bu Mehmet’in aklına yatmıştı. Çünkü düğün sahibi diye söylenen adam, onları gerçekten severdi. Tefler çalıyor, dümbelekler dağı taşı inletiyor, davulla zurna gümbür gümbür öttürüyordu çın çın eden geceyi. Ortada dans edip oynayan insanlar , en güzel figürleri yapıyor, kıvrıla kıvrıla yerlere kadar yatıp oyunların en hasını ortaya koyuyorlardı.
İki arkadaş topluluğa tamamen yaklaştılar. Düğün alayındakiler onları öperek karşıladı.Şimdi onarlın etrafında oynuyorlar ve onları da oynatıyorlardı. Mehmet, biraz nazlansa da onu ellerinden tutup halaya karıştırdılar. Derenin içinde, bu saatte , böylesine bir eğlence… Mehmet korkmaya başlamıştı.
-Ben biraz oturacağım , dedi.
Bir sandelye getirdiler hemen.Mehmet oturdu oturmasına ama artık korkusu onu rahatsız etmeye başladı.Oynayanları seyrediyordu fakat anlam veremediği bir şeyler vardı.Oynayanlara dikkatli dikkatli bakmaya başladı. Birden irkildi. Çünkü oynayanlar bazen uzuyor bazen kısalıyordu. Arkadaşı Ahmet’i aradı gözleri. O’ da oynayanların arasındaydı. Tıpkı diğerleri gibi Ahmet’inde boyu bazen uzuyor bazen kısalıyordu. Dere, düğün, sazlar, oyun oynayanlar, boyların uzayıp kısalması… Mehmet , artık olanlara normal gözle bakamaz olmuştu. Aklına her türlü şey gelmeye başladı. Eskilerin anlattığı şeytan hikayeleri geldi aklına.Tüyleri gömleğini yırtıp çıkacaktı nerdeyse.Korkudan titremeye başladı. Peki ne yapmalıydı.”Ezan okursan ve ordakiler cin veya şeytansa kimse kalmaz, hepsi kaybolur” demişti birileri. Onu hatırladı. Ayağa kalktı. Elini kulağına atıp”Allahu ekber, Allahu ekber” demesiyle ortada oynayan hiç kimse kalmadı. Dere yine eskisi gibi çın çın ötmeye su ve kavak yapraklarının hışırtısından başka hiçbir şey duyulmamaya başladı.
Arkadaşı Ahmet’i aradı gözleri. Yoktu .Korkudan kısılan sesiyle “Ahmet “ dedi bir iki kere ancak cevap veren olmadı.Şimdi biraz öncekinden daha çok korkuyor ve en ufak bir çıtırtıda hemen eğiliveriyordu.Koşarak oradan uzaklaşmak istedi ancak sanki ayaklarına pranga vurulmuş, bir çiviyle çakılmıştı toprağa. Kendini zorlaya zorlaya bir iki adım attı. Sürekli iki yanı kontrol ediyor ve sürekli ezan okuyordu.Suyun karşı tarafına geçtiğinde biraz rahatladı. Fakat içindeki korku azalacak gibi değildi.Dağın yamacına doğru, düşe kalka yürüyor, arkasına hiç bakmıyordu. Ara sıra saçlarını kontrol ediyordu; diklenip diklenmediğini öğrenmek için.Ezan okumayı hiç kesmiyor ve bir an önce köye ulaşmak için taşlarla boğuşuyordu adeta. Nihayet köy görünmüştü.Az da olsa bir rahatlama gelmişti vücuduna. Koşmaya başladı. Eve ulaşıncaya kadar da koştu.Dış kapıyı kırarcasına çalıyordu. Dış kapıdan içeri girer girmez kendini bırakıverdi. Bayılmıştı. Ayıldığında tüm ev halkı karşısındaydı.Herkes ne olup bittiğini merak ediyordu.
Mehmet, bir bardak su istedi. Suyu getiren oğlunun elini tuttu. Evet canlıydı. Oğluna ;
-Oğlum sensin değil mi? diyordu .Korkulu gözlerle iki yanını kontrol etti.Hanımı:
-Evdesin korkma. Ne oldu sana, her yanın hayvan pisliğine bulanmıştı, dedi.
Demek oturttukları sandalye bir hayvan pisliğiydi, dedi içinden. Sonra kendini toparlayıp olanları bir bir anlattı. Evdekiler de irkildiler.Oğlunun aklına Ahmet’i aramak geldi. Babasına.
-Baba, ben iki dakika Ahmet amcaya uğrayayım dedi.
Oğlan biraz sonra Ahmet’le birlikte eve geri döndü. Ahmet, o gece erkenden yattığını ve evden dışarı hiç çıkmadığını söylüyordu. Mehmet ‘in ve orada bulunan herkesin gözleri kocaman kocaman olmuş, birbirlerine bakıyorlardı.
O gece derede olanların ne olduğu hakkında herkes bir şeyler söyledi. Herkes bunu şeytan değil cin yapar dedi. O gece derede neler oldu neler yaşandı onu bir tek Mehmet gördü ve yaşadığı şeyleri her sorana tekrar tekrar anlattı. O günden sonra Mehmet nerdeyse yataktan hiç çıkmadı. İki yıl kadar sonra da vefat etti.
Herkes bir şeye inanır. Yaşanmıştır ya da yaşanmamıştır bunu kimse bilemez. Bize, anlatılana saygı duymak düşer. Ben de bu hikayeyi bizzat yaşadığını söyleyen kişinin oğlunun ağzından dinledim. Yani Ahmet’i çağırmaya gidenin. Gerisi size kalmış. Ben paylaştım.DİL KUSURUMUZ VARSA AFFOLA.
YORUMLAR
hikayeyi güzel ve akıcı anlatmışsınız tebrikler
benzer şekilde bir kaç şeyde ben ben duydum bunun gibi cin oldukları söylenmişti