- 1246 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NASREDDİN HOCA KİMDİR.( 2)
NASREDDİN HOCA KİMDİR.
Cumhuriyetimizin ilk kurulduğu yıllarda Arapça ve Farsça nın hakim olduğu dilimizi
Türkçe ye entegre etme çabaları; Bazı dil Erkanı nın dinle biten sözcük ve isimlerin son hecesini yumuşatarak ’tinleştirmesi’ nihayetinde. Cemal-ed din (Cemalettin).Kemal-ed-din
(Kemalettin) olmuş ve giderek yaygınlaşarak isimlerin sonuna Din’e ait ibaresi kaldırılarak tin e ait eki konmuştur. Tin Kuranda geçer Ruh Anlamı taşır. Ve yine Tin İngilizcede teneke. Konsevre kutusu anlamlarına gelir. Kurandan ilham almadıklarını zannettiğim bu Dil Erkanlarının isimleri ’Tenekenin cemali’ ya da ’Tenekenin kemali’ şeklinde değiştirdiklerini fark edip etmediklerini bilmiyorum. Bunda kasıt var ya da yok da demiyor okurlara bırakıyorum. Benim bunları yazmamda maksat. Nasreddin hoca nın; edinilen tüm bilgiler ve kendisinin bir derviş olması sebebi ile Dinsiz olamayacağıdır. Yani Öncelikle, Nasred DİN dir. Tin değil.
Bir diğer açıdan; İsimler bulunduğu cismi etkileyen şeylerdir. İsimlerin Şahsiyetlere yansıyan yüzleri vardır. Mesela. Hiç devasa bir RAFET yoktur. Ya da çok minyon bir AHMET bulmak zordur. Sadece kalıba değil ruha da tesir eder isimler. Mustafalar munis olur. Mehmetler biraz daha kendince yaşarlar gibi. Bu açıdan bile baksak Nasreddin. Asırlardır din’e daha doğrusu imanın gereği olan. İyi huy ve doğru karakter’e. Yaptığı espriler ve verdiği hayat dersleri ile İnsanların Din de devamlılığını sağlayacak ahlakına yadsınamayacak derecede yardım etmiştir. Varsayalım ki Nasreddin hoca hayatta ve biz ona hitap ediyoruz.
-Sayın Nasrettin hoca.?..
Dediğimizde eminim bize şunu haykıracaktır.
-İsmim de benim gibi DİNLİDİR yeğen DİNSİZ DEĞİL.
Çok şaşırmıştım Vay anam vaaaaayyyy bu adam ne yazmış böyle yavvvv. Demekden alamadım kendimi. Bileğim uyuşmuştu; bir yandan sızlayan diğer bileğim ve okurken unuttuğum zaman ise ’DİNSİZ değil hitabı’ ile bir tokat gibi yüzümde patlamış, belki Kendisinden binlerce kez bahsettiğim. Nasrettin şeyyyyy... Pardon. NASREDDİN hocanın ismine hiç dikkat etmediğimi fark etmiştim. Sahi yav Benim ismim Hasan. Bana Haso diyenlere ben o kadar kızıyorken Başkalarının ismine ettiğim bir saygısızlık değilmiydi. Babama Levent yerine’ Levo’desem. Bana lavukmu dedin diye parçalardı beni. Sanırım. Kıkır kıkır gülmeye başlamıştım ki; kardeşim kapıyı vurdu.
-Efendim Devo diye Refleks olarak çıktı Derviş olan ismi ağzımdan. Ve Deve demiş gibi hissedip utandım yaptığımdan.
-Abi...? Devo ney????.Neydi bu şimdi..
Nasıl izah edeceğimi bilemedim. Kitaptan etkilendim Özür dilerim dedim se de bu kardeşimin yüz hatlarını değiştirmedi.
- Yemek hazır Annem çağırmamı istedi. Diyerek, Sertçe kapıyı çekip ilerledi. Kalakalmıştım yerimde. İki yaş küçüktü benden. Acıkmış olmama rağmen onunla aynı sofrada olmaya hayâ ettim nedense.
-Siz yiyin benim şuan iştahım yok.Zaten canım yanıyor.diyerek yaralı olmamı duygularıma maske edinmiştim.Terlik seslerinden,Annemin odama doğru geldiğini hissettim.Belliki ısrar edecekti. Öylede oldu Beni alıp masaya götürdü nefis çorbadan yudumladıkça içime sevinç tadında bir serinlik yayılıyordu. Küçük kardeşim. Mırıltılı bir sesle
-Hasan abiii
-Efendiiimmm.
-Düdük neeeyyy? Diye sordu. Yemek ortasında ne düdüğü anlamadımsa da.
Cevap vermek asaleti yerine soru sorma ukalalığında bulundum.
-Neden sordun ki.
-Dü-dük-ney abiii.
-Sebebini söylersen sana ne olduğunu açıklarım. Hemde Derviş Abine bir tane ısmarlarım sana hediyem olur. Yüzüme çatık kaşlarıyla baktı önce. Elindeki kaşığı tabağın yanına usulca bıraktı. Burnu yavaş yavaş kırışırken alt dudağı titreyip uzamaya başladı hem sofradan kalkıp hemde sızlanarak.
-Bana ne bende yemem o zaman. Sizi zaten anlayamıyorum. Bir cevap yerine yirmi soru sormayı tercih ediyor hepiniz. Hanginize ne sorsam bana bir dünya sorular soruyorsunuz. Sizin yüzünüzden hiç bir şey öğrenemiyorum sokağa da bırakmıyorsunuz zaten ve daha neler neler Aman Allahım şu küçücük beyinde ne fırtınalara sebep olmuştum. Kalkıp yanaklarından öptüm özür dileyip; düdüğün odun parçasından ya da plastikten yapılan üflenince ıslık çalan bir oyuncak olduğunu izah ettim. Ben ona düdük nedir onu öğretmiştim ama o bana. İnsan’ın Çocuk ken sadece cahil ama aptal olmadığını öğretmişti bir anda. Evde gerilen hava yumuşamıştı. tekrar masaya toplandık. Yemek arasında. yine kardeşim.
-Abiiiii!....Babam düdük çalamıyormuş biliyor musun.Bu gün anneme dedi ki.Parayı veren düdüğü çalarmış ben çalamadım işte. Zınk diye her şey oturdu yerli yerine beynimde.
Annemin siparişlerine cevap veremeyişini babam bu yolla anneme söylemiş olmalı diye düşündüm. Kalkıp şefkat ile yanaklarından öperken fıkrasını da anlatıp, tekrar odama döndüm yönümü. Derviş ardımdan seslendi.
-Abi parayı versen de Bizim Samet de Düdüğü çalsa. Diye esprili bir şekilde verdiğim sözü hatırlattı. ona bozukluk verirken İnsan olmanın ne kadar büyük bir şeref olduğu geçti aklımdan.Sevgi iletişim ve Fedakarlık İnsana has olmazsa olmazlar muhakkak diye düşündüm.ve odaya doğru yürüdüm.Gözüm kitaba ilişti,aklımdan şu ata sözü geçti.
’En güzel dostluklar kavgayla başlar’.Gerçi biz onunla kavga edemedik O beni dövdü sadece ama olsun. Kendimi onunla tanıştığım zandakinden daha iyi hissediyordum. Bana bişeyler kattığı kesindi. Daha iki sayfa okumuş olmama rağmen.
Önce pencereden dışarıyı seyrettim biraz.Kendimi yokladım dışarı çıkma isteğimde yoktu zaten.Hem bir kaç gün çıkmasam iyi olacaktı sanırım.Şimdi dışarı çıkmak demek her arkadaşa;ya yeni yalanlar söylemek yada olayı tekrar tekrar anlatıp rezil olmaktı.Yine yatağıma uzanıp kitabı açtım.
Evet, Nasreddin hoca kimdir demiştim. Kimlik ne içindir neden kullanılır ondan da bahsetmek isterim diye bir giriş yapmıştı yazar. Ve devam ediyordu...
Varlığın KENDİSİ ve ezeli, ebedi Olma vasfı ile Allah (C.C). Bilinmeyi Murat etmiş ve Kâinatı, melekleri, yeryüzünü yaratmış, ardından Bilinmeyi Murat ederekte Kul adını vereceği. Âdem (A.S) i yaratmış, Ona eşya isimlerini, hitabı ve Kimliğini bildirmiş. Ondan bir eser olması hasebi ilede Ona ’Âdem’ demiştir. Her şeye bir mana İktiza eden insanoğlu. Âdem ismine de. Yokluk, Hiçlik. lik insan. Gibi manalar yüklesede. İşin kemalatını ve Mahiyetini ancak ve ancak O.(C.C) bilir. Nasıl ki Bir yazar ve şairin yazdığı bir satır veya şiirde asıl manayı kendisinden iyi bilen yoksa Bu nevi bir manayı haizdir Âdem de. Kimliklerde ki esas. Kanımca Ben olma savaşı vermek yerine. BİZ olmaya giden; Onsekizbin alemi Yaratan’ın yine kendi emir ve öğretileri doğrultusunda; Vahdet bulmamız için Ahlak eğitimine bireysel olarak katkıda bulunma sürecimizi ihya ederken, şahıs olarak suçlarımızın bilinip İnsanlar arasındaki insicam’ı bozan fiilleri beşeri manada oto kontrol yada hukuk sistemi içinde ceza vermek sureti ile tamamlamak içindir.İyi olan fiilin sahibi eğer samimi ise takdir beklese de Mükafat beklemez.Ama her suçlu yaptığına karşılık gelecek bir cezayı muhakkak bilir ve bekler.Bu da Hilkatin gereğidir.Her şeyin bir sebep ve sonuca bağlı olarak Yaratıldığı alemde KİM lik sadece yer yüzünü ilgilendiren bir isim yada mahlastır.Topyekun adımız insanlıktır bizim.Bir adım ötesi ise CANLILAR ALEMİ.İnsan her şeyden önce insandır.Erkek veya kadın olmak işin detaylarında kalmış olması gerekirken günümüzde ön plana çekilmiş olmasına rağmen. Acı içinde kıvranan bir Kadın yada erkeğe Şehvet asla tetikleyici uyarıcı şifa veya mutluluk telkin eden bir duygu değildir. Cinsiyetten CAN noktasına çıkmak üzere kurgulanan hayatın Kimlik ihtiyacı yoktur. Allahın bir şekilde İlham ettiği bilinme tanınma Sevme ve sevilme ile bire bir ilgisi vardır. Şimdi size şunu sorsam. Bir deli ve ateist veya mümin kim olursa olsun erkek ya da kadın. Size bir fayda ya da zarar verse
ettiği eylemmi ön plana geçer kişinin zatımı değişir.Sanırım ne deli akıllı olur ne erkek kadına dönüşür.Tokat yediyseniz yüzünüz yanar okşandı iseniz mutlu olursunuz.Bu manada Nasreddin hoca İNSAN dır İnsan olarak yaşamış İnsan olarak (Bizim deyimimizle) öle bilme şerefine erişmiş bir şahsiyettir.Nerede doğduğu kimden doğduğu detayına takılmadan Yer yüzünü şereflendirmiş BİR insandır.BUNA RAĞMEN KİM OLDUĞUNU MERAK EDİYORSANIZ.Size bu kitabın hiç bir faydası olmayacaktır.Şu ana kadar yazdıklarımı bağışlayıp bana hakkınızı helal ediniz.Yok eğer sizin için İnsan olmak yeterli ise aramıza hoş geldiniz.......
Çeyrek yüzyıldır boşuna yaşadığımı hissettiren bu satırlar bittiğinde hafif sarhoş olan şuurum, Bu kitabın alelade bir kitap olmadığı hissini uyandırmıştı bende. Neden bilmem birçok yerini tekrar tekrar okuma ihtiyacı hissettim, yazılanların. Kimliği yok sayan bir anlayış vardı önümde. Yada kim olmaktan insanlığa bir damla gibi süzülmemizi isteyen’ Ben’ i yok sayan BİZ diyen ve bunu canlılar diyede çepe çevre var sayan bir duruş. Kitabı yanıma bırakıp sırt üstü uzandım yatağıma. Bembeyaz tavana donuk gözlerle bakarken bir yandan da okuduklarımı anlamaya yada hazmetmeye çalışıyordum.İnsan olmaktan öteye bir kimlik taşımamak.Cinsiyetten ,kopmak.Ya nasıl olur bu.Ben Erkeğim ya ERKEK.Onurlu, haysiyetli, Başı dik, gururlu ve ve ve....Ya bir dakika bu saydıklarım bir kadında da var.Baştan düşünmeliyim sanırım.Erkek olmak nedir................Allah Allah...cevap bulamıyorum.Bazı Fizyolojik farklar dışında hakikaten bende olan her şey kadın’da da var.Beni Üstün kılan bir şey muhakkak olmalı yaa!!.Çünkü ben erkeğim.Bu işi Can’ız işte yada İnsan müşterekine terk edemem Ben erkekliğimle gurur duymayı öğrendim.Ölürüm İnsan olmam asla ve kat a.Ha ha ha ha ...Ben ne diyorum ya.!Tabi ikide insanım ama erkek insanım yok yahu...Çok çiğ ve çirkin durdu sanki.Erkek tavuğum gibi bir ifade oldu bu.Ben kendimi biraz dinleyeyim Buna akılcı bir çözüm bulurum nasıl olsa.
Şuan bunlara cevap veremese de beynim. Muhakkak bir izah’ı vardır ve bunu Bulacağım. diye içlenerek kalktım yataktan.
Aşağıdan sesler geliyordu. Odamdan çıkıp ne olduğunu anlamaya çalıştım. Salonun ortasında komşular vardı. Ellerinde ufak defek hediyelerle, geçmiş olsuna gelmişti komşular. Hemen Odama kaçtım görsünler istemedim beni. Onlar hoş beş ederken. Ben de penceremden dışarıyı seyrediyor yoldan gelip geçenleri izliyordum. Herkez bir istikamete doğru umarsızca gidiyordu sanki. Kimi ala bildiğince yavaş kimi, koşar adım kimi kol kola kimi yan yana. Kimbilir kim hangi acıya ya da sevince doğru yürüyordu. Az sonra başına geleceklerden habersizdi herkes. Aklıma. Nasreddin hocanın bir Fıkrası geliverdi.’Yine Nasrettin dedim neyse daha dikkatli olurum bir dahakine.’
-Neden insanlar farklı yönlere gider. Diye sormuşlar Hoca ya. O da
-Herkes aynı istikamete gitse Dünyanın dengesi bozulur demiş. Hoca işte Pratik zekası ile soruyu savmış başından. Kurnaz adam vesselam.
En iyisi ben Kitabı alıp oturayım. Yoksa sıkıntıdan çatlayacağım. Beynimde ondan okuduklarımın olanca meşguliyeti ile aldım kitabı. Cam kenarındaki yeşil kadifeden kaplanmış. Altın yaldızlı simlerle süslü mor lale desenleri ile eski ama ihtişamlı duruşu ile beni bekleyen koltuğa oturdum. Zaten bir dangalaklık hissetmiştim. Teee en başından. Buraya kadar yazdıklarından özür dileyen cümleye buruk ve aşağılayan bir tebessümle baktım önce
Sonra yeniden başladım okumaya.
-Evet, Hoş geldiniz. Hala bu kitabı okumaya devam ediyorsanız, her kimseniz artık manen O şahıs değilsiniz. Kitaba devam ediyor olmanız bunun ilk sinyalidir. Pis pis sırıtarak mırıldandım.
-salak adam Mahkumum yoksa çoktan terk ederdim belkide.Hatta bunu yakarak işe başlamamamın sebebi bile belkide garip bir merakın daha da garip gelişen sonuçları .Hıh!.diye içlenerek devam ettim satırlara.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.