- 1742 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNEN ADAM
Gecenin bir yarısı, yatakhanenin ışıkları yanmış, o şaşkınlıkla, etrafıma bakmaya çalışıyordum. Benim gibi, diğer arkadaşlarım da, ne olduğunu anlamak için yataklarından doğrulmaya çalışıyorlardı.
Şaşırmamamız gereken bir durumdu . Her akşam genelde, bu durumla karşılaşıyorduk. Gece nöbeti olan öğretmenler, farklı siyasi görüşteydiler. Herkes, bizi kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.
İdeolojilerini anlatıyor, sonra da ezberimize aldırdıklarını, tekrar ettiriyorlardı. Uyku düzenim bozulmuştu. Gözlerimin altı, uykusuzluk ve stresin etkisiyle morarmıştı sanki. Psikolojim de bozulmuştu. Ne umutlarla gelmiştim. Ailem, ne umutlarla göndermişti beni. Parasız yatılı okul… Bizler, gelecekleriydik. Bize, geleceklerini emanet etmişlerdi.
Başka da çarem yoktu aslında. Okumak istiyordum. Vatanıma, milletime faydalı bir vatandaş olmak istiyordum. Babam, beni okula teslim edip giderken, arkasına dönüp bir kez daha bakmıştı. O an, bakışında, çaresizliğini görmüştüm.
Anlatamıyordum bu durumu ona. Sayfalarca yazdığım mektuplara; bu ayrıntıyı sığdıramıyordum. Sağ ve sol görüşün ne olduğunu bilemeden, tam ortasında kalmıştım. Bilinçsizce, anlatılanları hafızamda tutmaya çalışıyordum. Unutmamalıydım. Unuttuğum anda, bana onları hatırlatacak, yüzüme inecek, tokatlar vardı. Unutmuyordum. Sadece, uyumak istiyordum.
Soğuk yatakhanenin, kararmış fakat uykuyla bütünleşmiş halini istiyordum. Küçücük bedenim, ruhum, huzur istiyordu. O mektuplarda, “ Baba ! Beni kurtar buradan. Böyle okul istemiyorum. Ben, köyümden yürüyerek, ilçeye gitmek istiyorum. Orada okumak istiyorum. “ Demek istiyordum. Fakat yapamıyordum. Babamın imzaladığı, sözleşme aklıma geliyor ve susuyordum.
Yatağımın içinde, sessizce ağlıyordum. Erkek olduğumu unutarak. Çocuk olduğumu hatırlayarak. Evet çocuktum.
Sağı ve solu da öğrenmiştim en sonunda. İyi de öğretmişlerdi. Beni kaybetmişlerdi. Ne fark ederdi onlar için. Ha bir eksik, ha bir fazla.
En son yazdığım mektubuma yazabilmiştim . Babam geldi. Beni aldı, bir yere götürdü. İstanbul’ da… Düşünen bir adam, bir bahçeye oturmuş, taşlaşmış bir şekilde, bir yere bakıyordu. Gözleri dalmış, gitmiş… Sanki bu dünyaya ait değildi.
Kurtarmıştı beni babam en sonunda… Cezasını da ödemişti. Uykusuz gecelerimin diyetini de ben ödemiştim. Uzun bir süre gördüğüm tedaviyle.
Bir türlü anlayamamıştım. Sağ ve solun birbirlerine olan kinini, nefretini. Sağlığıma kavuşmuştum. Başka okulda, öğrenimimi devam edip bitirmiştim.
O okuldan, bana kalan tek hatıra, hala devam ettirdiğim devamlı, oradan oraya yürüme alışkanlığım kalmıştı.
O gördüğüm düşünen adam, neyi düşünüyordu acaba ? Hala onu merak ediyorum.
YORUMLAR
O gördüğüm düşünen adam, neyi düşünüyordu acaba ? Hala onu merak ediyorum.
hayatımızda soru işaretleri bırakan bir çok şeyi görebiliyorsak ne mutlu....ve bazı soru işaretlerinin cevabı yok tıbkı düşünen adam ne düşünüyor merakındaki soru gibi....Bu merakın cevabı düşünen adamda saklı....gerçekten severek okudugum bir nesir oldu saygı ve selamlarımla...
Acaba ne düşünüyordu ????
Güzel bir anınızı paylaştığınız için sizi kutlarım Nermin abla...Her dönemin bir sancılı tarafları var demek ki...
Sevgilerimle...
Evet öyleydi Nermin kardeşim evet... Ya siyah olacaksın diyorlardı, yada beyaz... Oysa bizler "her renk güzeldir" diyorduk.Ne koç yiğitler boştan yere toprağa düştü o yıllarda. Ya şimdi?? Şimdi tek renk olacaksınız diyorlar. O renkmi ? Anladınız siz onu..... Kal sağlıcakla kardeşim. Tabii ki güzel bir yazı. Beğenilmez mi hiç?
Sevgili Nermin hanım, yazınızı okuduğum an kardeşimin yatılı okulda yaşadıkları geldi aklıma ve bir an içim burkuldu yeniden.
Kardeşim yatılı okulda okuyordu. Onbeş tatile gelmesi gerekiyordu ama gelmemişti. Ne olduğunu merak ediyordu babam. Okula telefon açtığında görevli olduklarını söylemişti yurt müdürü. Sonra babam dayanamadı Ankara'ya okula gitti. Gitiğinde gördüğü manzara içler acısı idi. Kardeşim sırf Cumhuriyet gazetesi okuduğu ve onunla yakalandığı için okul yönetimi tarafından falakaya yatırılmış, ayaklarının üstüne basamadığı için yatıyordu. Babam onu hastaneye götürüp rapor almış. Oradan almak için müracaat etiğinde kardeşim gelmedi. Çünkü üçüncü senesiydi ve okuluna devam etti ama okul yönetiminin baskıları altında. O gün yemin ediyor okuyup güzel bir yere gelmek için. Şimdi kendisi hakim. Ama onu falakaya yatıran okul müdür Boyabat'a sürünüyor. Çünkü siyasi hiç bir gücü kalmadı.
Kardeşim her zaman " on tane çocuğum olsa birini dahi yatılı okula göndermem" der her zaman. Yazınız bana o gübleri tekrar yaşattı. Öpüyorum sizi sevgi ile.
O anlattığınız atmosferi dolu dolu yaşadım ben.Yatılı okulda okudum.Siyasi gerilim,iliklerime kadar işlemiştir...Ama bir gerçek vardı:o zamanki gençlikte ayrı bir sorumluluk,ayrı bir yapıcı bilinçlenme dürtüsü...Ben şahsen o yılların sorumluluğuyla bu yıllara kadar geldim...Şimdiki gençliğe bakıyorum:lay lay lomcu...
Sevgilerimle Nermin kardeşim...
Nerminciğim bu sağ, sol çatışmaları yüzünden çok canlar yandı, çok kişinin hayatı farklı yönlere kaydı...Bunlardan birisi de benim...Kütühya Eğitim Fakultesini kazandığım sene ablam Eskişehir Orhangazi Ünv. okuyordu ve sağ sol çatışmalarından, bir yıl ara verdi.Babam rahmetli beni Kütahya'ya göndermedi...Oysa tek hayalim iyi bir öğretmen olmaktı,işletme okuyup muhasebeci olup çıktım...
Yanan onca canların yanında, bu halimize şükür...
Kalemine sağlık canım benim.Sevgilerimle