- 2159 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSKENDERUN
İskenderun’da sevdiğim bir kız vardı. Adı lora. Her aşığın başına gelen benimde başıma geldi. Gençliğimde babamla sorunlar yaşadım. Bu yüzden Adana Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ de yirmi sekiz gün tedavi gördüm.
Macera benim için vazgeçilmezdi. Bu duygumu tatmin için İskenderun’da modern mahallelere gider sokaklarını gezerdim.Sorunlardan uzaklaşmak için kitap okumaya başladım. Faydasını da gördüm. Artık babamla daha seyrek sorunlar yaşıyordum.
Evimiz İskenderun’ nun Orhantepe beldesindeki polis lojmanları apartmanlarındaydı. Çarşı merkezi uzaktı.Çarşıya otobüs ile gider gelirdim. Bazen de beş kilo metreyi yürüyerek katederdim.İlk yıllarım donuk geçti. Sonraki yıllar gezdikçe ve okudukça ufkum açıldı. Şu an Çumra’dayım Buraya geleli bir çok akrabamın ölümüne şahit oldum. Bu beni Çumra’ya biraz daha bağladı. Çumra’nın gezecek yerleri az. Çatal höyük var. Sırçalı var. Ama Çumra’yı sindiren için burası Aden cenneti gibi. Evimiz üniversiteye yakın. Bu yüzden her gün değişik insanlar ile karşılaşıyorum. Özellikle kafeye alış verişe gittiğimde öğrenciler ile karşılaşıyorum. Hemen yanımızdaki kafede internetin oluşu ayrı bir rahatlık.Adı Begonya kafe.
Ali bey höyüğü yurdunda üç yıl boyunca bir çok hatıralar yaşadım. İnsan onca sene kalabalık arasında elbet yaşayacak. Temizlik günüydü. Yabancı olduğum için abime bağımlıydım. Temizlikte tuvaletlere verildim. Hüseyin hoca abime benim için “bu daha yeni. Sen de onunla birlikte temizle.Sana bakarak nasıl temizlik yapılacağını öğrensin.” Dedi. O an çok sevindim. Çünkü abim yine benim ile birlikteydi.
Yaz tatilindeydik. Orta okul biri bitirmiştim. O gün ay tutulması vardı. Talebeler birer ikişer çatıya çıktı. Orada uzun bir süre ayın tutuluşunu seyrettik. Talebenin biri “Hüseyin hoca geliyor” dedi. Bizde panik başladı. Aşağıya inemeden Hüseyin hocaya yakalandık. O elinde bir sopa ile karşımızdaydı. “Dizilin.” Dedi. Sırası gelen sopayı bacaklarına yiyip aşağıya indi.
Ortaokul üçe geçmiştim. Bir gece beş arkadaş kasabanın çarşısına kaçmaya karar verdik. Yurdun pencerelerinden uzak bir duvara görünmeden ilerledik. Duvardan atladık. Firar öyle zevkliydi k, havada adeta uçuyordum. Bir kahve haneye girdik. Biraz maç seyrettik. Çay içtik. O an yurdun görevlisi Mehmet hoca skodası ile bakkalın önünde belirdi. Kahve haneden görebiliyorduk. Başlarımızı eğerek oradan çıktık. Artık keyfimiz kaçmıştı.Yurda dönmeye karar verdik.
İskenderun’daki yaşantımda daha ilginç maceralar yaşadım. O zamanlar bir hayli büyümüştüm. Kanım hızlı akıyordu. Doğal olarak sürekli macera yaşamak istiyordum. Bu hayatın zevkini çıkarmak demekti. Çumra’dan trenle İskenderun’a gidiyordum. Adana istasyonunda treni kaçırdım. Sabah kadar bekledim. Posta treni ile toprak kaleye kadar gittim. İnmem gerekti. Param yoktu. Sordum. Gideceğim yere tren çok geç geliyordu. Yürümeye karar verdim. Erzin’e kadar otuz kilo metre yürüdüm. Yolda bir araba durdu. Karı koca, arkada uyuyan genç bir kız. Kadın “İskenderun’a bu yoldan mı gidilir?” diye sordu.”Evet.” dedim. Sonra çekip gittiler. Sanki benimle kafa bulmuşlardı. Beni yanlarına almadıklarına ver yansın ettim. Yürüyerek olmayacaktı. Minibüsler yolda ha bire yanımdan bana nispet yaparlar gibi geçiyorlardı. Birini durdurdum. Bindim. Planım Sarıseki’ye kadardı. Orada inip şoföre beklemesini söyledim. Babam bu bölge trafiğinde çalışıyordu. İçeriye girdim Polis beni tanıdığı için rahattım.Kimin oğlu olduğumu söyledim. “Üzerimde para yok. Minibüsü gönderebilir misiniz.” Dedim. Dışarıya görünmedim. Polis minibüsü eliyle gidebilirsin işareti yaparak yolladı. Para vermekten kurtulmuştum. Sonra dışarıya çıktım. O polis bir minibüs durdurdu. Beni bindirip şoföre “Akçay köprüsüne kadar götürüver.” Dedi. Zaten orası evimize yakındı."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.