- 947 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ŞOFÖR HASAN!
(anlatılanlar tamamen yaşanmıştır)
Bazen öyle olaylar yaşarız veya duyarız ki kulaklarımıza inanamayız. “Bu kadar da değil” cümlesi dökülür dudaklarımızdan. Oysa bunları görenler gerçekten yaşandığını bilir ve o ana tanıklık ettikleri için kendilerini şanslı sayarlar. Haksız da sayılmazlar. Çünkü anlatılanlar her zaman ve her insanın tanık olabileceği cinsten şeyler değildir. Bu kadarlık kafa şişkinliği yeter değil mi? Öyleyse buyurun…
Güneş, beyinlerini alatav hale getiricesine yakıyordu; pamuk tarlasındaki işçilerin. Ara sıra uzaktan birbirlerine takılmalar dışında bir eğlence yoktu. Yoktu ama az sonra yaşanacaklar gerekli rengi verecekti bu güneş yanığı ovaya. Herkes bellerine bağladığı çantalarıyla var gücüyle pamuk topluyordu. Bazen mırıldanılan türküler veya sorulan bilmeceler zamanın geçmesine yardımcı oluyordu. Ovada tek ses onların sesiydi. Uzaklardan bir toz bulutu yükseldi. Bu toz bulutu birilerinin işçilerin yanına geldiğinin habercisiydi. Merakla beklenen bu ziyaretçi arabasıyla onları ziyarete gelen; pamuk ağasının oğluydu.Birkaç kişi etrafına toplandı. Hoş geldin faslından sonra bir kenara oturup laflamaya başladılar.
Hasan işçilerden biriydi ancak muzip bir insandı. Kısa ve çelimsiz bir görüntüsü vardı. Ağanın oğlu ona sürekli takılırdı. Hasan arabaya bakıyor ve iç çekiyordu.Ağanın oğluna:
-Fadıl, senden bir şey istesem yapar mısın? dedi.
-Tabi Hasan. Söyle ne istiyorsun?
Hasan ıkına sıkıla:
-Şey, arabanı biraz sürebilir miyim?
-Ne demek Hasan , tabi zaten çalışıyor ,çık sür.
Hasan keyifle oturduğu yerden fırladı, bir çırpıda şoför koltuğuna oturuverdi.Fadıl el frenini çekme gereği duymamıştı.Çünkü durduğu yer düzdü. Ancak Fadıl’ın bilmediği şeyler vardı: Hasan araba kullanmayı bilmezdi. Öbürleri sesini çıkarmadı. Hasan ayaklarını gaz, debriyaj ve fren arasında gezdirirken nasıl olduysa hareket ettirmeyi başarmıştı. Araba yavaş yavaş gidiyordu ve Hasan’ın ağzı kulaklarına varıyordu. Yol boyunca biraz gitti. Fakat araba durmuyordu. Hasan direksiyonu düz tutuyor ve yoldan çıkmasına engel oluyordu. O’nun şoförlüğü olmadığını bilenlerden biri:
-Fadıl Bey, Hasan şoförlüğü bilmez , haberin olsun.
Fadıl hızla ayağa fırladı. Kuşkuyla :
-Peki nereye gidiyor, arabayı nasıl durduracak, ya durduramaz bir yere çarparsa , babam beni öldürür, diyerek telaşlanmaya başlamıştı.Hasan’ın arkasından bağırdı:
-Hasan, dur artık.
Hasan durmuyordu, duramıyordu. Pencereden kafasını çıkarıp bağırmaya başladı:
-Durmuyor bu. Nasıl durduracağım bunu?
Hep beraber arabaya doğru koşmaya başladılar.
-Frene bas, frene.Direksiyonu çevir, dön gel.
Hasan bu cümlenin “Dön gel” bölümünü iyice duymuştu.Kendince de bu doğruydu. Dönüp onlara doğru gitmeliydi. O telaşla ayağını bastığı hiçbir şeyden çekmiyor, arabayı bağırtıyor ama durduramıyordu.Birden direksiyonu çevirmeye başladı. Nasılsa tüm şoförler böyle yapıyordu. Araba pamuk tarlasına doğru yöneldi. Dışarıdakiler ona epey yaklaşmıştı.
-Hasan, Hasan, Hasan…
Hasan’ın onları duyacak hali yoktu. Direksiyonu çevirdikçe çevirdi. En sonunda olanlar oldu ve araba pamuk tarlasına girdi, biraz yürüdü ve çalılara takılan tekerler yürümez oldu. Araba kendiliğinden durmuştu. Hasan kapıyı açıp arabadan indi ve koşar adım oradan kaçmaya başladı. Biraz uzaklaştıktan sonra durdu ve derin bir oh çekti.
- Tövbe, tövbe, tövbe. Bir daha araba sürmem.
Hasan’a bir bardak su içirdiler.Hasan boncuk boncuk terlemiş halde düşmanına, biraz önce zevkle bindiği ancak şimdi nefret ettiği arabaya bakıyordu.
YORUMLAR
Evet korkmustur da o anlar onun icin de hic unutulmaz.
Ama aganin ogluda hic büyüklenmeyen biriymis.
Insan bazen birine birseyi müsade ettigi icin de pismanlik duyabilir.
Yine de ucuz atlatti ibret olsun bilmedigin seyin basina gecmez bir daha.
Ama orada ki insanlar da bastan söyleyebilirdi o kullanmayi bilmez diye uyara bilirdi.
yüreginize saglik yine cok güzeldi.
sonsuz saygimla