- 754 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAHVEHANEYE PİŞAZKOMLULARIN KAHVEHANEDEN ÇAY SÖYLEDİLER. / ardahan öyküleri (105) (kitap 68)
Bir kaç kez söyledi: "Çay getirün laa..! "
Sağ olmuş ne getiririm diyor; ne de getirmem.
İkindi güneşi kendini kaldırıp kahvehanenin camlarına atmış. Murdar çamuş leşi baksan ki!
Ağırlaşmış içerinin havası ve kasketleri siperlemişler ama kim dinler?
Müşteriler boşanmağa başladı. İdaresiz, boş adamlar, on yılda bir çay içenler güneşin hakaretamiz muamelesine oralı olmuyorlardı.
Bunlardan birine aş hananın kapısında bacadan çocuğun biri başına cullamıştı. Yağmur mu sepeledi? demişti. Kanmazdan gelmişti.
Geniş, karnı büyüktü.
Aksine illaham çay isteyen şahıs ise...
Hıra kaçan lej adamlar, vire yıldırıcı soruyla bunaltırdı.
Simsar presleri bu şekildir: Çay isteyen sakız gibi yapışır.
Çay ver!
Çay yok mu?
Gibi, gibi, gibi...
Kahveci kıvranıyor biçare. "Tüp yok. " diyemiyor. "Al! " diyecekler, biliyor!
"Para yok." diyemiyor. "Yazdırsana baba." diyecekler. bilmiyor mu?
Karşısına yeni açılmış kahvene vızır vızır çalışıyor. Yaylı kapısı her açılanca bu kahvecinin kafasına taş salınıyor adeta.
Hükmen mağluptu bu yolda işletmeci kahve’aneci
Çırak çalmıştı: Tüpe borç bırakmıştı. Yanda ki bakkallara çuvallarla şeker yazdırmış. Çay paketlerini ayrı bakkallara takmıştı. Bir dantel örer gibi herifin yuvasını yapmıştı amma ha yapmıştı.
Soktukça, sokmuştu...
Sokkukça, sokmuştu kahveciyi borca.
Kira vermediğinden bir iğne deliği nefes hakkı kalmıştı. O delikten soluklanıyordu. Hırtleğine nefes giden bu noktaya biri çöp tıkasa o dakka mırt giderdi.
"Düşenin dostu olmazmış."
Yeni açılmış yere hücum edenler. Hepisi müşterisiydi. Şimdi kozu şaşırmış dana gibi yandan dolaşıp karşıya doluşuyordular.
Şakayla karışık selam veriyorlar. Ama herifin ümüğünü sıkmadıkları kaldı bir. O ki: Herifi şakayla döğmüşler, o hikaye siz bilürsüz.
" - Çay getirin! Kimse yok mu?"
Her seslenilişte etinden et döküyordu kahveci.
Diyeceksiniz: Kapatsın! Virana kalanı. Haklısınız ama ha diyende kapanmak kapanmıyor işte.
Yıkım nasıl olur?
Benzetmek olmasın. Kahvecinin kahvesi aynısı...
Ahırın duvarı uçar. Kim işittirmişse kulağının üste yatan mal sahibine: Bir şey yok deyip, lafı edene teselli verirmiş. Meğer kendine baş sağlığı verecekmiş finalde...
Çamur saman harçla, kayalarla örük ahır duvarı baştan harç ufalılarını dığarlamaya başlar... Hıbar kadar taşları salarmış... Gene arkayın adam.
Hiç oralı olmamış.
O ki: "GÜRRRR!" diye dere gibi basmamış mı ağhorun duvar? Altında kalan kaz cücükleri mırt olmuş. Ahana sene, kulak asmamak!..
HIRRRR! diye kapanacaktı kahvene, az kaldı.
Kime ne?
Kim sevinecekse?
Sen kalk!.. Git! Yeni açılan kahveden buraya çay söyle!
Garsonlar ham. Mekan ham. Onlar ne var bilmiyor.
İnsan sıkılır. Anur’u kırmak maksadıyla. Kahveciyi hacil edeceklere.
Vicdan sahibi, azcık insaflı böyle davranır mı?
Adamın eli dönmüyor diye mi?
Çırak ile ocakçı çalmışlar. Bir sefer yıkılmıştı adam.
Yani bunun şakası, dıydığhlığı yapılır mı?
Eğlenecek şey mi, arıyorsun? Git kendine oyalanacak eğlence bul!
Ne manaya geliyor? Kahvehaneye; kahvehaneden çay söylemek.
Yani kastın içeriğini anlamaktan da bihaber bir tipti.
Ama sorumsuz davranışları mütemadiyyen başına sorun açıyordu.
Şimdi mağdur kahveci, sorumsuz müşteriye ne dese? Tahmin edin lütfen:
"- Olan oğlum Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın!"
Evet, evet sadece: Sekiz kelimelik bir cümle, kırk bir harflik bir kırılmış kalpden gelme sözü söz ettiydi.
y. yılmaz 23-04-2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.