- 1048 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİT VE GAZİLER ANASI
ŞEHİT VE GAZİLER ANASI
Sakarya muharebesi henüz başlamıştı. Karadeniz kıyıları ile Şark vilayetlerini dolaşmak icap etti. Tekerleklerinde Türk tarihinin yüz yıllarını taşıyan ve Anadolu mücadelesinin en kıymetli unsuru olan
kağnı ile yola çıktık. Ankara ile Çankırı arasında bulunan ve (Kızılkaya) adını taşıyan köycük yüksek bir dağ üzerine konmuş bir kuşa benziyordu. Güneşin yakıcı sıcağından biraz kurtulmak için bu köyün bağlarına sığınmak istedik. Fakat köy pek yüksek, dağ sarp ve yolda çetindi.
— Arabacı, kağnı köye gidebilir mi?
Arabacı bir köye, bir yola bakarak:
— Kağnı öküzün çıkabileceği her yere çıkar, gideriz dedi.
Tekerlekler hiçbir makinanın yapamayacağı zikzaklarla kâh sağa, kâh sola eğilerek, fakat muvazenesini (Denge. Dengeleme) hiç kaybetmeden bizi istediğimiz yere götürdü. Hemen etrafımızı bir sürü çocuk sardı!
Ah! Bura halkının ne kadar güzel olduğunu görseniz! Fakirlik ve yoksulluk renkleri solmuş bu yavrucukların üzerindeki paçavraların bin bir deliğinden bakıyor. Fakat kumral saçları, beyaz yüzleri o kadar sevimli ki.
— Kızın adın ne?
— Ayşe.
— Baban var mı?
— Babam Çanakkale’de şehit oldu.
— Şimdi kim bakıyor sana?
— Anam.
— Annen şimdi nerede?
— Tarlaya gitti, ekin zamanıdır.
Diğer birine:
— Oğlum senin adın nedir?
— Durmuş.
— Baban var mı?
— Babam İnönü’de şehit oldu.
— Annen var mı?
— Yok efendim. Dayım bakıyordu. O da askere gitti. Şimdi ablam bakıyor.
— Ablan nerede?
— Ankara’ya cephane götürdü.
Etrafımızı kuşatan on altı çocuktan hepsinin babaları şehit, anneleri ise ya tarlada işliyorlar veyahut orduya yiyecek ve cephane taşıyorlar. Biz çocuklarla konuşurken yanımıza köy tarafından değneğine dayana, dayana ihtiyar, yetmişlik bir kadın geldi.
— Nereden geliyorsunuz, evlâdım?
— Ankara’dan.
— Aman ordudan ne haber?
— Ordumuz çelik gibi anne! Yakında İnşallah düşmanı kahredeceğiz.
— Şükürler olsun! Şükürler olsun! Aman budara bir takım şeyler söylediler. Allah bizi kahretti diye düşünüyorduk. Kalbime sular serptiniz. Allah razı olsun.
— Evlâdın var mı anne?
İhtiyar kadın derin bir ah çekti:
— Dört oğlum vardı. İkisi Çanakkale’de şehit oldu. Birisi İnönü’de dördüncüsü de ordudadır. Yolunu bekliyorum.
— İnşallah gazi olur gelir, mes’ud olursunuz.
İhtiyar kadın derin bir elem taşıyan bir bakışla:
— Ben oğlumu düşünmüyorum evlâdım, Ben bu yetimleri. Eliyle çocukları göstererek, bu yurdu düşünüyorum. Allah bunları gâvur ayaklarına çiğnetmesin!
İhtiyar kadının bu son sözleri beni, arkadaşlarımı tâ derinden müteessir (Te’sir altında kalmış. Acımış yahut sevinmiş. Hissiyatına dokunmuş. Üzüntülü.) etti. Her ne kadar çay, kahve teklif ettikse de kabul etmedi ve yine köye doğru çevrilerek orada kendisini bekleyen ve Ankara’dan bir haber bekledikleri belli olan genç kadınlara doğru gitti.
AHMET AĞAOĞLU
(TÜRK İNKILÂBI yazılarından)
* * * *
Alem-i Sır
dan; Saygıyla sunulur!