1 EYLÜL
Serin bir Eylül sabahında şehre güneş doğmak üzere, ufukta mavinin tüm tonları kendini göstermek için ince bir kaygı içine girmiş. Sokak köpeklerinin bağrışmaları bir de ara ara yoldan geçen birkaç arabanın sesi geliyor. Sanki şehir fırtına öncesi bir sessizliğe bürünmüş. Birazdan kopacak fırtına, uyanacak şehir ansızın ve telaşlı bir koşuşturmaya girecek. Bütün büyüsü bozulacak zamanın ve ağır ağır akmaya başlayacak duran hayatlar. Yönü belli olmayan bir geleceğe doğru akacak. Kimse farkında olmayacak ömründen çalınan zamanın.
Ayrılıklar, göz yaşları, sevinçler, özlemler ve daha bir çok duygu sığdırılacak bir güne. Yani yaşanması muhtemel tüm acılar ve mutluluklar yaşanacak farkında olmadan. Aynı zaman diliminde ayrı bedenlerde ve coğrafyalarda bir birinden habersiz bir şekilde ne kadar duygu varsa yaşanacak.
Sizi sıcak yatağınızda uykunun son demlerini yaşarken acaba Irak’ta kaç can uykusunda ölmüştür. Sabah çocuklarınızla beraber mutlu bir kahvaltı sofrasında kahvaltı yaparken acaba Afrika’da kaç tane çocuk açlıktan ölmüştür. Ya da siz deniz kenarında sağlıklı bir yaşam için sabah koşusundayken 3. Dünya ülkelerinin her hangi birinde kim bilir kaç kişi ilaçsızlıktan veya AIDS’ ten ölmüştür.
Bu acıları dindirmek için kaçımız bir şeyler yapmışızdır yapmaktayız. Ya da kaçımız bunları düşünürüz. Yer yüzünde bir gün içinde ne kadar çok şey yaşanıyor. Oysa bir ömürde 24 saat ne kadar kısa bir süredir.
* Dünya barış günü anısına, umut dolu yarınlar için…