- 926 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
festival
şimdi bahçede voleybol oynayan bir grup var.
onları seyrediyorum.
gençler.
güzel oynuyorlar.
gençken voleybol oynamadım.
futbol severdik çoğunluk.
orta okulda voleybol oynayanlara muhallebi çocuğu gözüyle bakılırdı.
belki ondan.
bilmem.
arkadaşlar hep futbol oynardı.
ben de tabi
bizim Hayrettin çok güzel oynar.
üniversite okurken okul takımında imiş.
Marmara 1.si olmuşlar
ha Hayrettin derken,ne aklıma geldi.
şu çocuk bir alem ya.
dün şehirde açık hava kahvelerinden birinde eski bir dosta rasladım.
çay ısmarladı.
yazdan beri beni görmemiş.
tabi yazın traş olmadığım için biraz tanıması zor oldu.
zaten bu yaz tanıştık onunla.
Nihat Hoca.
gerçekten fedakar ,çalışkan,mert bir doğulu arkadaş.
ben de bulunmaz fırsat,deneyimlerinden faydalanayım diye oturdum.
çaylar geldi.
sohbet koyulaştı.
kimseyi görmüyoruz.
sonra omzuma bir el dokundu.
"Harun!n’aber koçum?"
kim diye döndüm.
Hayrettin.
gemilerden gelmiş yine.
"nerdeydin?gel otur.tanıştırayım.Nihat hoca."
"Hayrettin"
"memnun oldum"
"ne iş yaparsın birader?"
"kaptanım üstad"
"siz?"
"felsefe öğretmeniyim"
sohbet böyle devam etti.
velhasıl iyi anlaştılar.
felsefeden konuştuk önce.
Hayrettin mürekkep yalamış çocuk.
anlattı da anlattı.
felsefe okumak istemiş meğer bizim oğlan.
ama gemicilik ve kaptanlık okumuş takdir işte.
Comte’yi,Bergson’u,Russel’i sevdiğini söyledi.
Nihat Hoca daha çok şarkiyatçı.
Gazzali,İbn sina,Ömer Hayyam hayranı.
gemilerden konuştuk.
limanlardan.
Marsilya’yı anlattı Hayrettin.
böyle devam etti gitti sohbet.
sohbet sohbeti açarmış ya.
sonra Nihat Hoca gittikten sonra Hayrettin’le başbaşa kaldık.
o gün tam şehir parkının kenarında ziyafet varmış .
pastalar,meşrubatlar.
gelen geçen sebil yani.
eski Türk konukseverliği anımsattı bana kitaplardan okuduğumuz.
dışardan gelenlerde olmuş tesadüfen.
biz de iki iskemle çektik çınar ağacının altına.
festivali izledik.
"Harun yarın gelsene.bir arkadaşın su deposu var.yardım etmem gerekiyor"
"ne yapıcaz?"
"su taşıcaz.çok kolay.yardım edesin.sonra yevmiye alırsında"
"ne yevmiyesi.sen al yevmiyeyi"
"olsun.alırsın."
neyse saat 9’da marketin orda buluşmaya sözleştik.
gelmedi 9 oldu.
içimden vazgeçeyim dedim.
ama söz verdiğim için sözümde durayım dedim.
sonra su deposuna geçtim.
gidiyim gitmeyim derken.
Hayrettin kapıda göründü.
"Harun!"
ya nerdende gördü dedim içimden.
Hayri bu iş dediği şimdi abuk subuk bir şey çıkar.
depoda boş su damacanalar vardı.
dolular gelecek.
onlar boşlara konacakmış.
ben hariç 3 kiş daha vardı.
poğaça çay içiyorlar.
tanıştık.
bunlar gerçekten işin erbabı.
koca tır geldi.
arı gibi suları depoya boşaltıp geliyor mübarekler.
bana bakıyorlar.
ben de dişimi sıkıyorum.
ha bitti bitecek filan derken.
ağrı kollarıma omuzlarıma dolandı.
artık pes ettim.
Hayrettin sabret diyor ama.
birkaç damacana daha götürdüm.
koca tırın yarısı bitti.
ben de bittim.
Hayrettin’e çaktırmadan depodan ayrıladım.
yevmiye onlara kalsın.
daha olmazsa Hayrettin’i sonra görürüm.
ama bunu işleri böyle işte.
sonra 5 gün kendime zor geldim.
ft.