Erkeklerde Adet Dönemi
Dışarıda güzel bir hava.(zaten bu sene hava hep güzeldi.) Birazdan okula gideceğim. Otobuse binmek için evin yüz metre uzaklığındaki durağa gitmem gerek. Öyle bir üşengecim ki yürümeye bile eriniyorum. (Durumumu ifade edecek kelime kesinlikle “üşengeçlik” değil. Bu farklı bir “şey”). Herkes dışarı atarken kendini bu güzelim bahar günlerinde ben hep evde oturmak istiyorum. Arkadaşlarımın dışarıda, şehrin ana caddesinde tur atma tekliflerini bile reddediyorum.
Odama kapanmak istiyorum. Yaklaşan sınavlara çalışmak için de değil ya da bir şey okumak ya da bir şeyleri karalamak için de değil. Hem bu senemi tuhaf bir içgüdü ile karamsar yazarlara adadım. Tadından yenmeyen bir yazar da keşfettim bu sene. Genç yaşında intihar ederek aramızdan ayrılan İranlı muhalif öykü yazarı Sadık Hidayet.
Uzun süredir yazamıyorum da. Bana “Neden yazmıyorsun?” diye soruyorlar bazı dostlar. Ne cevap vereceğimi bilemiyorum. Uzun uzun düşünüyorum ya da bir anda öyle düşündüğümü fark ediyorum. Sahi ben neden yazamıyorum?
Bunları düşünmek vakti değil, şimdi okula gitme zamanı. Ara salondaki aynanın karşısına geçiyorum, saçlarımı toplayıp çengelli toka ile bağlıyorum.(Bu sene çengelli tokayı keşfettim.). Saçı toplayıp arkadan bağlamak bana yakışıyor. Hafif uzamış, kızıl rengini almış sakalım, düz ile kıvırcık arası saçlarım. Zaten hep aradayım. Saçım düz ile kıvırcık arasında, sakalım kızıl ile kara arasında.
Gitmek lazım diyorum kendime . Bugün Mehmet Hoca derste bakırın üretimini anlatacak. İyi dinlemek lazım diyorum. Allah vere de bana soru sormasa. Derste de hep aradayım. Ne kendimi tam verebiliyorum ne de tam kopabiliyorum. Bir rüya da gibiyim. Vucüdum dünyada,ruhum farklı alemlerde. Geçen hafta hiç beklemediğim bir anda bana soru sormuştu.(zaten ne zaman soru bekledim ki). “Söyle bakayım sen çinko üretiyorsun ama mavi toz dediğimiz olay meydana geldi ve çinko kaybın çok oldu. Ne yaparsın?” sınıfın bakışları ben de. Hocanın gözleri üzerimde ben cevap veriyorum. “Çok basit” diyorum. “Yoğunlaştırıcıda Çinko ile oluşan karbondioksiti karbon ile indirger, karbonmonoksite dönüştürürüm.” Hoca şaşırıyor,arkadaşlarım şaşırıyor, ve ben kendime şaşırıyorum.
Gitmem lazım diyorum artık. Ders bekliyor, hoca bekliyor, sınıf bekliyor. Bir de ayaklarım gitmeyi istese ne hoş olur.
Dışarıdayım, güzel bir hava. Otobus durağında bekliyorum. Geçmesi gereken on dakika bir türlü geçemiyor. Otobus nihayet geldi. Ayağım eve geri dönmek ile otobuse binmek arasında kararsız. Ve otobusteyim. Ayaktayım,arkada bir kızla göz göze geliyoruz. Gözlerimi hemen kaçırıyorum. Olası bir elektrik kaçağını önlemek için.
Bu sene kadınlardan da haz alamıyorum. Ne ilgileniyorum ne de istiyorum. İçimden öyle geliyor. Bu durum bana da sahici geliyor. Soranlara “ne vaktim var, ne de nakdim” diyorum. Diyemiyorum canım istemiyor. Desem de inanmazlar ki. Ne demek canın istemiyor. Kadın istenmez mi diyecekler.
Otobus fakülteye yaklaştı. En yakın durakta iniyorum, fakülteden içeri giriyorum. Ferahlanıyorum ve fark ediyorum ki aslında benim istediğim hep kapalı bir ortam. Bu kapalı ortam sınıf da olabilir,ev de olabilir. Yeter ki dışarısı olmasın,yeter ki güneş olmasın. Günden,güneşten,aydınlıktan kaçıyorum. Acaba bu durumun tıpta bir ismi var mı? Kadınların adet dönemlerinde böyle tutarsızlıkları olduğunu okumuştum bir yerlerde. Acaba derste Mehmet Hocaya mı sorsam:
“Hocam erkeklerde de adet dönemi var mı?” diye.