Sadakat Müzesi
Sana yaklaştığım kadar uzaklaştım kendimden. Aşk nefrete yakındır derler. Ne de haklı çıktılar! Hem seni çok seviyorum, hem sana ölesiye kızgınım. Sevgim kızgınlığımı, kızgınlığım sevgimi göstermemi engelliyor. Donuk kalıyorum tüm renklerimin arasında, soğuk...
Bir güç tutuyor ellerimden. “Bir şey yapma” diyor. “Sakin ol ve bekle. Zaman en iyi ilaçtır.” Bu gizli merhem nedense tüm haklılığına rağmen iyi gelmiyor yaralarıma.
Bir yerlerde hala hayat devam ediyor. Dönüyor dünya. Yağmur tanıdık güzel müziğiyle kulaklarda serin bir his bırakıyor, esiyor rüzgâr o bildik hoyratlığıyla. Tüm bu gerçekliğin içinde bir ben yaşıyorum sanki bu tutsak dünyada. Kimsenin görmediğini görüp, kimsenin dokunmadığı bir hüzne dokunuyorum. Kimsenin solumadığı bir havanın içinde boğuluyorum.
Gündüzlerim gecelerime, gecelerim gündüzlerime benziyor git gide. Artık hayalle gerçeği ayırt edemiyorum. Her yüz birbirinin aynı. Anlamsızlaşıyor yaşam. Hayatlar hep benzer sıkıntıları ve sevinçleri paylaşıyor. Bu monotonluk sıkıyor boğazımı.
Ayrılmam, kopamam geçmişimden. Denedim. Her sırtımı dönüşümde takip etti senli günlerin gölgesi beni. Ona bile yaklaşamadım. Dokunamadım saçlarına. Ona bile itiraf edemedim artık yalnız olduğumuzu. Sanki bunu dile getirsem, var olduğu gerçeklikten daha gerçek bir hal alacak.
Zor! Zamanın getirdiklerini tek başına yüklenmek, anlamak, hissetmek, kabullenmek… Var olabilir mi vazgeçmemek? Canın ne kadar acısa da eski, mutlu günlerini tüm imkansızlıklara rağmen geri istemek çok mu çılgınca? Tekrar kazanmaya çalışmak! Bunun için tek başına, umutsuzca savaşmak. Boşa kılıç sallamak gibi…
Çok mu zamansız bu isyan? Hak etmiyor mu biraz mutluluğu? Cevapsız kalan sorularıma, artık içime akıttığım yaşlarıma değmez mi? Deliriyor muyum yoksa? Ya da çok mu abartıyorum? Başıma bela hislerim gereğinden fazla mı kabarıyorlar. Neden bana tüm bu tepkiler normal geliyor o zaman? Bana bile yabancı bu duygular! Beklenebilir mi anlamam?
Kendime yabancı kalmam bu yüzden! Artık aynadaki insanı tanımamam… Bu yüz artık benim değil. Duygulara tutsak bir kızın yüzü bu. Artık ona bile ait olmayan duygulara. Senin mutluluğun tüm bunlara değer mi acaba? Peki ya ardında bıraktığın insan… Yoksa dilden dile dolaşan aşk böyle bir şey mi? Birini güldürürken öbürünü yarım bırakan!.. İyi ama bu ne kadar adil? Seninle tamam olduğumu düşünürsem nasıl ben olduğuma inanırım. Seni bulduğum yerde kaybetmeyi nasıl unutabilirim? Mutlu olacağımıza inanırken, sana bu kadar güvenirken… Beni geçtim, aşkı yanıltmaya ne hakkın var?
Biliyorum; artık başka bir dilde konuşuyorum. Cümlelerim artık eskisinden daha karmaşık. Daha az insan anlayabiliyor artık beni. Daha az ifade edebiliyorum kendimi.
Bu tam olarak nedir ben bile bilmiyorum. Canımın yanması mı yoksa ölümsüz özlemim mi? Ama bir şey var, senden kopmama izin vermeyen. Beni özel kılan… Senin haberin olmasa da, kalbimin hala senin için delirmesine sebep olan. Bir sebep var, artık başkalarından duyduğum kokunu her gün defalarca karşıma çıkaran… Başımı döndüren anılarımla, gözlerimdeki bir damla yaşla yüzüme imzanı kazıyan bir şey!
Kaderci bir insan değilim ama tüm benliğim haykırıyor, “döneceksin” diye. Öyle bir his ki bu, çıkarmak istiyorum bazen kalbimi yerinden. Sonra düşünüyorum; “belki senden bana kalan son şey budur”.
Kulaklarımdan yavaş yavaş siliniyor sesin. Kimse dur demiyor bu gidişe. Çıkıp da biri yardım etmiyor varlığını içime saklamama. Ölüyor içimde senin için sakladığım ne varsa. Bir tek sen kalıyorsun geriye. Sana duyduğum o sonsuz sevgi. Hak etmiyorsun aslında. Dudaklarım kanıyor seni sevdiğimi söylerken. Kalemim kanıyor seni yazarken. İçimden dökülüyor yarınlara olan özlemim. Ama aynı zamanda bir korku çörekleniyor içime “ ya o yarınlarda sen hiç yoksan”!
Aşk denen şeyin anlamı için kendimi feda ediyorum. Gözümü bile kırpmadan teslim ediyorum ruhumu. Bir insan için kendinden vazgeçmeye gönüllü olmak... Ne yanlış, ne aykırı bir düşünce bu. Bu yüzden mi bu kadar çekici? Bu yüzden mi her gün biraz daha öldüğümü bile bile vazgeçemiyorum seni beklemekten?
Her şekilde tanımlayabilirdim sevgiyi… Doğru ya da yanlış… Ama hiç aklıma gelmezdi “senin için yok olmayı kabul ediyorum” demek. Eğer nihayetinde sen olacaksam, sonsuza kadar seni hissetmeye mahkûm edeceksem kalbimi, ben varım bu tehlikeli oyunda. Gözlerimi gözlerine, sesimi sesine, kalbimi kalbine benzetmeye varım!
Ard arda volkanlar patlıyor içimde. Yüreğimde dolup taşıyorsun artık. Ama bir yolunu bulup ulaştıramıyorum onu asıl sahibine. Öyle bir kapattın ki tüm yolları. Ne avaz avaz çığlıklarım ne kor alevler açabiliyor. Sen duvarları yıkmadığın sürece de bizim için yapılacak bir şey kalmıyor ne yazık ki.
Hiçbir şey incinmeden olmuyor şu vakitten sonra. Sevgi için nefrete, barış için savaşa teslim oluyor insan yeri geldiğinde. Hatırına bile katlanamıyorum bu halime. Ama kendime kızdığım kadarda gurur duyuyorum; sana asla ulaşamayacağın, başka kimsede bulamayacağın bir armağan verdiğim için.
Şimdi, sen ister git ister kal, ben nasılsa seni hep saklayacağım kalbimdeki sadakat müzesinde!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.