- 1028 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
AZ MİZAHLI BİR ANI
Yaz tatiliydi ve okulu yeni eğitim-öğretim yılına hazırlamaya çalışıyordum. Otomobilimi bir arsayla değişmiş, okula belediye otobüsüyle gidip-geliyordum.
Bir ara otobüste yan yana oturan kadınların bile sesleri kesildi. Herkes küçük bir çocuğun durmaksızın televizyondan kaptığı oyuncaları dinliyor, hem şaşırıyor, hem de bazen kahkaha atıyordu.
İnip de yürürken arkadan bir ses duydum:
“-Müdür Bey!”
Dönüp, baktım; o süper(“süper bir çocuk” sözünü yolcular sık sık söylemişlerdi) çocuğun elinden tutmuş orta yaşlı bir adamdı seslenen.
“- Buyurun?”
“- Oğlum okula başlayacak. Sizin okula kaydını yaptırmak istiyoruz. Ablası sizin okulda öğrenci. Ama taşındık, bizim bölgemiz ayrı bir okulmuş. Yardımcı olursanız, ”
Sözünü kestim:
“ – Ben, o protokola imza atmadım. Vatandaş çocuğunu istediği okulda okutabilir. Zamanı gelince getir.”
Teşekkür etti, ayrıldık.
Babası ve annesi kaydını yaptırmak için yardımcımın odasına girdiğinde o koridorda olanlara skeçlerini sıralamaya başlamış ve büyük takdir toplamış. Seminer çalışmaları olduğu için tüm öğretmenler(37 bayan+4 bay), okulda.
Kahkahaları duyunca ben de koridora çıktım. Tebessümle seyrettim.
6 öğretmene 1.sınıf öğrencileri dağıtılacak. 6 öğretmen de çocuğun kendi öğrencisi olması için can atıyor.
Tüm öğrenci dosyalarını önce kız-erkek ayırdık. 6 öğretmen U masaya geçip oturdu.
Kız ve erkek öğrencilerin eşit olmasına dikkat ederek 30’lu, 31’li dosya kümeleri yapıp her kümeye bir numara verdik.
Kısaca, kura ile dosyalar öğretmenlerine kavuştular.
Herkes, heyecanla dosyalarının arasında İLKER’i arıyor.
Ve Nuran Hanım, sol koltuğunun altında dosyalar, sağ elinte tek dosya ve havada neşe içerinde bağırdı:
“- Bendeee!”
İki hafta sonra Nuran Öğretmen, arkadaşlarına İlker’i takas yapmak isteyen arkadaş aramış. Bulmuş ve bana geldiler. Ben, öğrencinin ana-babasıyla mutabakat sağlamalarını istedim. Sağlayamamışlar ki ertesi hafta ortası Nuran Öğretmen, yanında İlker’le odama geldi.
“- Müdür Bey, İlker yanlış sınıfa konulduğunu söylüyor, ben..”
İlker, sözü öğretmeninin ağzından aldı:
“- Müdürüm, beni yanlış sınıfa koymuşsunuz. Benim yerim birinci sınıf değil. Ablam üçüncü sınıfta ve ben en az onun kadar akıllıyım. Beni de üçüncü sınıfa yazın!..”
“- Pekiy İlker,” dedim, “bakalım neler bilirsun, öğrenelim. Üç kere beşin kaç olduğunu ..” dememe kalmadı, cevabı yapıştırdı.
Çarpım tablosunun tümünü ezbere biliyordu ve tersin bile okuyabileceğini iddi ediyordu.
“- Senede kaç mevsim var?” diye sordum.
“- Dört! İlkbahar, yaz, sonbahar, kış! Siz sormadan ben söyleyeyim müdürüm: on iki Ay vardır. Ocak, şubat, ….”
Makineli tüfek gibi.
“- Gayet güzel İlker. Söyle bakayım, bir okul gezintisine çıktınız. Ve ormanlık bir yerde sen arkadaşlarından ayrıldığın için kayboldun ve bir mağaraya sığındın sonunda. Seni tüm aramalarımıza rağmen bulamadık. Korkar mısın?”
“- Üç gün korkarım, sonra korkmam!”
“- Neden?”
“- Korktuğum için dışarı çıkıp yiyecek arayamam. Yiyecek bulamayınca da ölürüm.”
Bu kadar hazırcevaplık karşısında dönüm öğretmenine baktım.
Nuran Öğretmen’in suratı o cevap verdikçe ekşiyordu.
“- Müdür Bey, izniniz olursa birkaç soru da ben sorabilir miyim?”
“- Elbette, buyurun,” dedim, İlker’e takdirle bakarken.
İlker, yönününü öğretmenine çevirmeden ve gözleri sert sert bana bakarak, gayet ciddi:
“- Sor öğretmenim!”
“- Söyle bakalım, ineklerde dört tane ama bende iki tane var. Bu nedir?”
“- Ayak öğretmenim!”
Nuran Öğretmen’in kızdığı her halinden belliydi. Sınıfta disiplini bozan bu çocuğu başından atmak istediğini fısıltı gazetesinden okumuştum.
“- Sende olup, bende olmayan nedir?”
İlker, dönüp baştan aşağı öğretmenini süzerek:
“- Pantolon öğretmenim!”
Öğretmenin strese girdiğini anlamıştım. Öfkesinden pancar pancar kızarıyordu.
“- Pekiy İlker, sen sınıfına git şimdi,” deyip, gönderdim. Öğretme:
“- Lütfen oturunuz; neler oluyor öğretmenim?” dedim.
“- Sorma Müdür Bey, ders yaptırmıyor. Dikkatini derse toparlayamıyorum bu çocuğun. Öyle çok biliyor ve anlatılmaması gerekenleri anlatıyor ki sınıfta. Cümlelerim yarım kalıyor, bu hemen lâfı ağzımdan alıyor,” dedi ve oturup, yüzünü elleri arasına aldı.
“- İnan öğretmenim son iki soruda ben afalladım. Ne demek istediğinizi anlıyor ve İlker’i daha iyi tanıyorum artık. Ona öyle ödevler verin ki başını kaşıyacak zamanı olmasın sınıfta. Bakın size onunla ilgili bir plan yapayım.”
Yardımcı arkadaşıma telefon edip, Nuran Hanım’ın sınıfıyla ilgilenmesini söyledim ve birlikte İlker için çalışma planını yaptık.
Aralık Ayı’nın son haftası öğretmen ve velisinin isteği üzerine İlker, sınıf atlamak için sınava alındı ve atladı.
Ertesi sene yine Aralık Ayı’nda sınıf atlama sınavına alındı ve yine atladı.
Böylece 4. sınıftaki ablasını yakalamış oldu.
Şimdi mi?
O, Askerî Lise ve Harp Okulu’nun devamında başta Boğaziçi Üniversitesi olmak üzere üç üniversite diploması daha alıp, doktora yapan bir Deniz Binbaşı.
Yüksel ÖNAÇAN
Anı. Anasayfamda gözükmediği için makale kategorisine aktardım.
YORUMLAR
Abartılara, bazı mantık ve bilgi yanlışlarına rağmen rağmen ilginç bir yazıydı.
Yükselenyıldız
Yanlış bilgi?
Mantık?
Egitim ve öretimi çocuğun zeka seviyesine göre ayarlandı mı 10 yaşında ünüversitede okumakta olan çocuklar da görüyoruz başka memleketlerde.
Abartı, "-Sende olup, bende olmayan ne?" sorusu öğretmenin. Onu da çeşni diye kattım.
Saygı öncelkli sevgiler.
süper.....hiperaktif.....çok zeki.....bu tür farklılıklar zamanımızda....çoğaldı....her kesimden anneler çocuk doğumuna kadar araştırıyor en önemlisi beslenmesine çok önem veriyor....iletişim araçlarının çoğalması günümüz çoçuklarının gizde olan bu yeteneklerini çok çabuk ortaya çıkarıyor....bu tür çocuklarımız devletin gözetimi altında olmalı...özel eğitilmeli...ilerlemiş devletlerde bu durum var...emsallerinin çok önünde ayrı muameleye tabi tutulmaları diğerlerini olumsuz etkilememezmi...diyorum....hoş bir anlatım.... yazar o anın içine sürüklüyor..... bende bir iki soracaktım neredeyse....birdenbire olayın içindeydim....eee buda kalem farkı....tebrikler ustam saygılarımla
süper çocuk dedikleri bu olmalı...4.sınıftaki ablasını yakaladı olması harikaydı...üç üniversite diploması valla helal olsun..!
ama onun bu yere gelmesinde elbette büyük pay siz öğretmenlere de düşmüş, ilgi, alaka olmasaydı belkide bu derecelere bu kadar yükselemezdi...sınıf atlama gerçekten çok faydalı oluyor ki böylesi zeki öğrencilere dar gelir yoksa kendi sınıfları...
çok güzel bir yazıydı...İlker'inde yolu daha açık olsun diliyorum...Allah kem gözlerden esirgesin onu...saygılarımla...
Yazınıza gidip-geliyorum. Böyle bir e-mail hatırlıyorum. Ama anlatımınız öyle gerçekçi ki...Yanılıyormuyum? diyorum...
Önemli olan anlatım değil mi? E o da çok güzel...O zaman sorun yok demektir...
Saygılarımla
Yükselenyıldız
Teşekkür ederim.
Saygı öncelikli sevgiler.