Yağmur
Konak Evlendirme Dairesi’nden çıktıklarında, yaklaşık on dakikadır resmi olarak karısı olan Yağmur’un, elindeki gelin çiçeğini etrafta toplanan yakınlarına fırlatmasını büyük bir keyifle izledi. Gelin çiçeğini, Yağmur’un kuzeni olan Irmak yakaladı ve sanki bir şampiyonluk kupası kazanmış gibi havaya kaldırarak çevresindekilere gösterdi. Bu sırada Gökhan ve Yağmur kalabalığın alkışları eşliğinde arabaya bindi. Koltuklarına oturdukları anda dudakları birleşmiş ve o anın tadını çıkarmaya başlamışlardı bile.
Telefonunun alarm sesiyle dudakları birbirinden ayrıldı ve yatağının yanındaki sandalyenin üzerinde duran telefonunu susturdu Gökhan. Bunun bir rüya olmasına üzülmeli miydi yoksa sevinmeli miydi karar veremedi. Kısa süreli bir ironi yaşadı.
Rüyanın etkisinden kurtulup, duvarlarının sıvası rutubetten dökülmeye başlamış olan odasına göz gezdirdi. “Bu çöplükten ne zaman kurtulacağım” dedi kendi kendine.
Bir hafta içinde üçüncü kez aynı rüyayı görüyordu. Üstelik Yağmur diye birini tanımıyordu ve geçmişinde de Yağmur isimli kimseyi tanımamıştı. Uyandığında ise Yağmur’un yüzünü bir türlü hatırlayamıyordu. “Garip” dedi içinden.
Gözlerini telefonuna çevirdi tekrar. Eğer on beş dakika içinde evden çıkmazsa patronunun o kadınsı ses tonuyla –patronunun eşcinsel olduğunu düşünüyordu – ona bağırmasını dinlemek zorunda kalacaktı. Aceleyle kalktı yataktan. Lavaboya gidip yüzüne iki kez su çarptı. Tekrar odasına dönüp yatarken sandalyenin üzerine özensiz bir şekilde koyduğu kıyafetlerini eliyle düzeltti ve giydi. Kapının önüne geldi ve ayakkabılarını giydikten sonra kapının karşısındaki aynada saçlarını üstünkörü düzeltti. Saçlarının arasındaki birkaç tel beyaz saçı fark etti ama bunu kendine dert etmedi. Anahtarlarını aldı ve evden sanki oradan kaçarcasına çıkıp hızlı adımlarla durağa doğru yürümeye başladı.
Durağa vardığında otobüsün bir an önce gelmesi için dua etti kendi kendine. Çok geçmeden otobüs geldi ve otobüse bindi. Otobüs tamamen doluydu ve kötü kokuyordu.
Trafik her sabahki gibi oldukça yoğundu. İneceği duraktan bir durak önce inip koşmaya başladı. Aksi takdirde işe yetişmesi mucizeydi.
Çankaya semtinde, bilgisayar parçaları satan bir mağazada çalışıyordu. Aldığı maaşın –asgari ücretten bile daha az – üçte ikisi ev kirasına gidiyordu zaten. Geriye kalan parayla da bir ay geçinmeye çalışıyordu.
Gürçeşme semtinin varoş mahallelerinden birinde, müstakil bir evde oturuyordu. Bekarların ev bulmasının oldukça zor olduğu bir ülkede yaşıyordu ve ancak burasını bulabilmişti kendine.
Pek tekin bir yer değildi. Suç oranının en yüksek olduğu semtlerden biriydi ve sicili temiz olan tek bir kişi bile yoktu neredeyse. Olaylardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyordu. Zaten eve de sadece yatmak için uğruyordu.
Çoğu erkeğe nazaran yakışıklıydı ve oldukça düzgün bir fiziğe sahipti. Bu yüzden bugüne dek kızlar konusunda hiç sorun yaşamamıştı. Onun asıl sorunu, maddi durumu çok iyi olmadığı için kızlara vakit ayıramıyor olmasıydı. Ve gerçekten sevebileceği biri karşısına çıkmadan, biriyle birlikte olmayı düşünmüyordu, aramıyordu da.
Tam vaktinde iş yerindeydi. Onunla beraber mağazada çalışan eleman ondan önce gelmiş ve mağazayı açmıştı. Caddenin köşesindeki simitçiden aldığı bir gevrek ve bir peynirle –her sabahki gibi – kahvaltısını yaptıktan sonra, bir önceki akşam gelen yeni ürünleri yerlerine yerleştirmeye başladı.
Gün boyu mağazadaki ürünleri düzenledi ve raflarına yerleştirdi. Yorucu olmayan bir çalışma günüydü.
Herkese iyi akşamlar deyip mağazadan çıktığı anda telefonunun cebinde titrediğini hissetti. Mesaj tanımadığı bir numaradandı. Açıp okudu: “Merhaba Gökhan. Ben Erkan. Melih’in telefonundan mesaj atıyorum. Arkadaşlarla toplandık oturuyoruz. İstersen sen de gel, oturur sohbet ederiz hep birlikte. Hem evleri de sana pek uzak değil. Cevap bekliyorum.”
Mesajı ilk okuduğunda biraz tereddüt etti. Hiç tanımadığı birinin evine gitmek pek cazip gelmemişti ona ve çocukluğundan bu yana tanımadığı kişilerin içine girmekten çekinirdi. Biraz daha yürüdükten sonra uzun zamandır asosyal biri olarak yaşadığını düşündü ve mesaja cevap yazdı: “Tabii, olur. Ama önce eve gidip duş almam gerekiyor. Hazır olunca ben seni ararım.”
Mesajı yolladıktan sonra adımlarını biraz daha hızlandırdı. Durağa vardığında beş dakikalık bir bekleyişten sonra beklediği otobüs geldi, bindi ve gördüğü ilk boş yere oturdu. İneceği durağa kadar kafasında, Erkan’ın arkadaşlarının nasıl insanlar olabileceğini, gireceği ortamın nasıl bir ortam olacağını düşündü.
Otobüs evine iki yüz elli metre uzakta olan durağa yaklaşınca ayağa kalktı ve zile bastı, otobüs durunca indi. Hızlı adımlarla evine doğru yürümeye başladı. Eve vardığında kapıyı açıp içeri girdi ve hiçbir şey yapmadan doğruca duşa girdi.
Duştan çıktıktan sonra giyindi. Saçlarını özenle yaptı ve Erkan’ı aradı. Buluşacakları yeri ayarladılar. Gökhan evden çıkmadan önce bir kez daha aynaya bakıp saçlarını eliyle düzeltti. Anahtarını alıp evden çıktı.
Beş dakika kadar yürüdükten sonra Erkan’la buluşacağı yere vardı. Çok geçmeden Erkan da geldi. Sıradan bir merhabalaşma faslından sonra gidecekleri eve doğru yürümeye başladılar.
Birkaç dakika yürüdükten sonra Erkan bir apartmanın önünde durdu ve “Burası” dedi. Apartmandan içeri girip ikinci kata çıktılar, dairenin kapısı aralıktı. Erkan, Gökhan’a eliyle içeri girmesini işaret etti ve beraber içeri girdiler. Erkan, “Gel, gel çekinme, rahat ol” diyerek Gökhan’ı rahatlatmaya çalışıyordu.
Herkesin oturduğu odadan içeri girince ilk dikkatini çeken ortadaki masanın üzerinde duran boş bira şişeleri oldu. Masanın yanında, yerde açılmayı bekleyen yaklaşık yirmi tane daha bira vardı. Uzun zamandır bira içmediği aklına geldi.
Oda oldukça dağınıktı ve içilen sigaralardan duman altı olmuştu. Odada karşılıklı olarak iki duvarın dibine yerleştirilmiş iki kanepe ve ortada da dikdörtgen bir masa vardı. Odanın duvarlarına fotoğraflar yapıştırılmıştı. Fotoğraflara göz gezdirince, fotoğraflardaki iki kişinin şu an da bu odada olduğunu fark etti.
Sağ taraftaki kanepede yirmi beş yaşlarında bir erkek ve onun göğsünde yatan aynı yaşlarda bir kız vardı. Sevgili oldukları belliydi. Hemen karşısındaki kanepede üç tane kız birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Gökhan’ın odaya girdiğini görünce hepsi bakışlarını Gökhan’ın olduğu yöne doğru çevirdiler.
Erkan, “Bu benim en yakın arkadaşım Gökhan. Sizlerle de tanıştırmak istedim” dedi. Gökhan, çekingen bir şekilde başıyla selamladı odadakileri ve herkesle sırayla tanışmaya başladı.
Sağdaki kanepede oturan çift Gökhan’ın gelişiyle toparlanmıştı. İlk olarak o tarafa yöneldi ve elini uzatarak “Merhaba” dedi. İlk olarak kız elini uzattı ve “Hoş geldin, Dilek ben” dedi. Hemen ardından erkek arkadaşı da elini uzattı ve “Can” dedi küçük bir tebessümle.
Sol taraftaki kanepeye yöneldi. Sırayla Melis ve Pelin’le tanıştı. Kanepenin en sonunda oturan kızın yanına gelince bir an durdu. Kusursuz bir güzelliği vardı ve Gökhan “Daha önce bu kızı bir yerlerde görmüş olmalıyım” dedi içinden. Suratına dikkatlice baktı. Hemen toparlanarak elini uzattı ve “Merhaba” dedi. Kız da elini uzattı, güldü ve “Hoş geldin Gökhan, ben Yağmur” dedi.
Gece boyunca gözlerini Yağmur’un üzerinden ayıramadı. Alkolün de etkisiyle kahkahalar hava da uçuşuyordu. Ama Gökhan’ın yaptığı tek şey Yağmur’u izlemekti. Yağmur’un da bu durumdan rahatsız olmadığı belliydi.
Gece vakit iyice ilerlemişti. Gökhan Yağmur’u izlemeye öylesine kaptırmıştı ki kendisini, saatin ilerlediğinin farkında bile olmamıştı. Saatine baktığı anda ani bir hareketle ayağa kalkarak “Ben artık gitsem iyi olacak” dedi. Erkan ve Melih Gökhan’ın gitmesine karşı çıksa da Gökhan, sabah işe gideceğini, bu yüzden eve gidip uyuması gerektiğini söyleyince daha fazla ısrar etmediler.
Herkes ile tek tek vedalaştı. Yağmur’un elini sıkarken o an hiç bitmesin istedi. Ama kendini hemen toparladı ve herkese iyi geceler dedikten sonra evden ayrıldı.
Evine gidene kadar hep Yağmur’u düşündü, Yağmur’u ve gördüğü rüyayı. Rüyadaki yüzü hatırlamaya çalıştıysa da bir türlü başaramadı. O suret gözünün önünde hayal meyal beliriyor, ama tam olarak hatırlayamıyordu.
Evine vardığında üzerindekileri çıkardı ve yatağına uzandı. Çok geçmeden uykuya daldı.
Konak Evlendirme Dairesi’nden çıktıklarında, yaklaşık on dakikadır resmi olarak karısı olan Yağmur’un, elindeki gelin çiçeğini etrafta toplanan yakınlarına fırlatmasını büyük bir keyifle izledi.
Çiçek havada asılı kaldı. Yatağından uzanarak elini yatağın yanındaki sandalyenin üzerinde dolaştırdı ve telefonunu buldu. Alarmı susturdu. Hemen ekranda yanıp sönen küçük zarf dikkatini çekti. Bugüne kadar kimseden sabaha karşı mesaj almamıştı. “Sabahın bu saatinde bana kim mesaj atar ki” dedi kendi kendine.
Mesaj tanımadığı bir numaradandı. Hemen açıp okudu: “Merhaba Gökhan. Ben Yağmur. Eğer sen de istersen, müsait olduğun bir gün seninle görüşmek isterim.
1 sene sonra...
Konak Evlendirme Dairesi’nden çıktıklarında, yaklaşık on dakikadır resmi olarak karısı olan Yağmur’un, elindeki gelin çiçeğini etrafta toplanan yakınlarına fırlatmasını büyük bir keyifle izledi. Çiçeği Yağmur`un kuzeni Irmak yakaladı ve sanki bir şampiyonluk kupası kazanmış edasıyla havaya kaldırarak çevresindekilere gösterdi. O sırada Gökhan ve Yağmur alkışlar eşliğinde arabaya bindi. Koltuklarına oturdukları anda dudakları birleşmiş ve o anın tadını çıkartmaya başlamışlardı bile.
Bu defa rüya değildi…
"Rüyalar, istenildiği ölçüde gerçektir."