MÜREKKEP, KALKAN VE KILIÇ BALIKLARI
(İki Teyemmümde Sivaslı ve Düzcelinin Kişilik Karakteristiği)
Fani Dünyanın dengesi, Dünyayı yoktan var eden yüce Allah(cc) yarattığı muhteşem eserin dengesi bozulmasın diye merkezine kızgın magmaları, gazları ve tatlı tasız suları da yerleştirmiş ki muazzam eser denge de dursun. Bunlarla birlikte muhteşem manzaralarıyla ormanlarla, dehşete düşüren uçsuz bucaksız denizlerle okyanuslarla, görkemli görünüşleriyle ürperti veren o yalçın kayalardan oluşan sıradağlarla ve bizleri eninde sonunda içine alacak olan yeryüzünün güzel örtüsü toprakla kapladı.
Yaratılan eserin hüzünlüğü, Karanlık şekle benzeyen bu evreni iki vakte ayıran yüce Allah(cc) bu iki vakitte aydınlanmasını sağlayacak biri yakıcı mı yakıcı Güneş sistemi, diğeri ise sempatik gülümsemeleriyle karanlıkları aydınlatan Ay. Evreni dengeleyenleri de ekledi. Bizim bildiğimiz kadarıyla yörünge atmosfer implantlar vs vs. işte. Baktı gördü ki bu evren bom boş, yarattığım eser böyle hüzünlü olacaksa ben de hazan duyguları oluşur diye düşünen yüce Allah(cc) Meleklerine bu evreni şenlendirecek bir şeyler yapmalarını emreyledi. Kendilerine iş çıktığı sevinen Melekler eğirdiler çevirdiler kendilerinden örneklerle bir şekil meydana getirdiler. Can verdiler ama onu idare edebilecek bir şeyi unuttular. Melekler yüce Allah(cc)’nın karşısına çıktılar. Rabbimiz. Biz bir şey yaptık ama ne yazık ki bu kendi dengesini sağlayamıyor. Derler.
Ey yücelerin yücesi Allah(cc)’ım. Sana bu evrende bizlere bir parça zevk-ü sefayı sürmeyi nasip ettiğin için binlerce şükürler olsun. Âmin.
Ekşimik olan hamur, Nedamet çizgisinde yaşam dürtüleri şeytanın karşı çıktığı insan geninde ne yazık ki her daim bulunmakta ve yoğrulmamış hamur gibi her an ekşimiği ile kabarmaya çalışmaktadır.
18 bin Âlemin hamuru, Yücelerin yücesinin yarattığı 18 bin âlemin içinde en değerlisi olan insanın hamurluğundan yola çıkarak nasıl nelerle uğraştığını anlamaya çalışalım.
Anne sütü, Biz insanoğlu için derler ki “Çiğ süt emmiştir.” Evet, gerçekten çiğ süt emmişsizdir. Anne sütünde mikrop vs vs bulunmaz. Ama dışarıdan verilen sütlerin nereden geldiği tartışılır. Bu nedenle insanlar hiçbir zaman birbirlerine yar yardımcı olmazlar. Olsalar bile ender rastlanan bir olaydır. İnsanın karşısındakine güler yüzle sırıtması bence karşısındakini aldatmaktan başka şey değildir. O aldattığını sanır. Ama bir gün bakmışsın aldattığın yerlerde karlar yağmış aldatılan da hani buraya kar yağmazdı. Der.
Muhacir Enserler, Boğazlarımız. Ben zorunlu bir göç sonucunda dedelerimin yerleştiği, babamların, annemlerin dünyaya geldiği bir yurt parçası olan bu memleketin en güzel şehri Türkiye’nin cennet köşesi Düzce’nin köyünde tarlada dünyaya geldim. O tarla ki eğimi % 89 dik durumdadır. Hatırladığım zaman evresinde 7 yaşından beri fındık çapalar/toplarız. Dönen dolaplar sayesinde devlet tapu vermedi. Olsun devletin emirleri karşısında boynumuz kıl kadar olmasa bile Türkiye’nin incisi boğaz köprüsü kadar da değildir. Bu özdeşleştirmeyi anlayan elbette anlayacaktır. Bizim üç tane boğazımız vardır. O çelimsiz çapulculara meydan okuyan Çanakkale, her asırda bütün milletlerin göz diktiği İstanbul ve 3. ??? ise yazımın sonuna doğru oraya çıkacaktır.
Çanakkale geçilmez. İstanbul’a paha biçilmez ama bizim 3. boğazımız bu ikisinde de değerlidir.
Arkadaşlık bağları, Yaşantımızda en değerli arkadaşlıklar, askerlik, hastane, hapishane, iş yeri ve gurbet(sıla) vs. vs. lerde edindiğimiz arkadaşlıklardır. Ben kolay kolay arkadaş edinmem. Bu benim mizacımdır. Ama arkadaş edindiğim kimse de benim kardeşlerimden de ayrı olmaz. Buna rağmen ne yazık ki çiğ sütün verdiği defansitlikler sonucu edindiğim bazı arkadaşlarımın bazıları ya kalleş çıktı. Ya da hırsız çıktı. Bütün bunlara rağmen ofsayt olanlar da olmasına karşın yüzde doksan dokuz gole dönenler yok mu? Elbette vardır. Bunlar ki, benim en değer verdiklerimdir. Onlar her dönem için benim can dostlarımdır. Her dönemde edindiğim arkadaş DİKKAT edilirse okul moderatorunü ortaya sürmedim. Yaşantım boyunca bu ortamlarda her kes gibi bulundum. Üniversite hayatında yaşadığım olumsuzlukları olumlu hale koymasına rağmen olumsuzluklara derman olmayan olay beni gerisine boş ver dedirtmiştir. Babamın beni okutma gücü olmasına rağmen hem okuyor hem de bir şirkette çalışmakta idim. Patronum kendisinden Allah(cc) razı olsun Sivas Gürünlü idi. Mezhebi meşrebi belli olan kişi adam gibi adamdı. Başbakanımızın dediği gibi yan gelip yatanları sevmeyen biri idi. Siyaset çizgisinden ödün vermeyen Sivas İlinin yetiştirdiği değerli insan Merhum Yazıcı oğlu gibi de mert biri idi. Öyle ki benim tahsil gördüğüm üniversitenin müzik bölümünde okuyan yeğenini hiç sevmezdi. Çünkü geldiği Sivas şehrindeki hayat tarzının verdiği olguları İstanbul havasına kaptırmış amcasının sırtından dem vurmakta idi. Elbette bütün köy kasaba şehir gibi yerlerde böyle mert insanların yanında kalleşleri de mevcuttur. Öyle ki çalışmış olduğum şirkette birçok Sivaslı, Konyalı ve Afyonlu vardı. Bir gün maaşlarını geç ödediğim için toplu saldırmalarının cezasını hemşerileri olmasına rağmen patronumun tümünün ilişkilerini kesmesiyle son bulmuştu. Şirket bayağı büyük bir ortamla birçok gurbetçi insana ekmek kapısı idi. Ben bir taraftan okuyor bir taraftan da çalışmakta idim.
Patronumun sevgisi ona saygımı daha da artırmakta idi. Bütün yurdun acılarla ebediyete verdiği yazıcıoğlu’nun mertliği de bende ayrı bir yer teşkil ettiğinden çalıştığım şirkette Sivaslıların bana yapmış olduğu kalleşliklere aldırmadan yine son dönemlerde görev yaptığım kurumda önceki bağlantılardan beri tanıdığım ve güvendiğim benden küçük olmasına karşın onun bana her seferinde devletin koyduğu kanunlardan yana ol diye daima telkin ettiği ancak, daha sonraları benim güvendiğim bu arkadaşımın arkamdan çevirdikleriyle ocağıma incir dikmesi üstüne de Mart karlarını yağdırması, devlet çarkının kanunlarından sapan arkadaşımın son kalleşliği, benim Sivas sevgisinden hiç bir şey eksiltmemiştir. Ben Sivas’tan birkaç kere geçtim. Tam olarak bilmem ama gördüğüm kadarıyla güzelliği insana kattığı bir başka devinim havasının sertliği kalleşleri ayrı lokma olarak yutmaktadır. Bana zaman zaman derlerdi. Güvenin fazla olmasın bozuk paralara nasıl güven olmuyorsa sende o kadar güvenme kendi çıkarlarına engel teşkil edersen takozların en alasını koyabilir. Ve öyle de oldu. Kaybedilen bir kazanç değil kazanılan bir tekerrür tecrübesidir.
Konumuzun esas aktörleri, Evren anlatıldığı üzere büyük bir bölümünü suyla kaplıdır. Suların derinliklerinde onca canlı cansız varlık bulunmakta ve yaşamaktadır. Bunların arasında en canavarları köpek balıkları en uysalları da Yunus balıklarıdır. Böyle olmasına rağmen yazıma konuyu seçerken MÜREKKEP, KILIÇ ve KALKAN balıklarını konu ettim.
Ses sanatçısı Selda Bağcan’ın seslendirdiği gibi Sivas’ in yollarına çıkalım dağlarına
Köleliğin de bir raconu vardır. Benim temel prensip olarak gördüğüm esas dürtünün verdiği cesaretle yazmakta bir mahsur görmediğim konuya değinerek bu konuyu bu Sivaslı arkadaşımın köleliğini yapığı amirine de özel mektupla da yazmıştım. Biz devletin güvencesinden alamadığımız hazları sarkıcının nidalarına mı? Yansıtsaydık. Asla. Biz bu nedamet kalleşliklerinin verdiği üzüntülerle değil dağlara yollara bile çıkmayız. Varsın olsun bize yapılan kalleşlik bize olsun. Devletin idamesindeki görev başka Kölelik ve uşaklık başkadır. Biz ne kölelik ne de uşaklık yaparız. Bizlere Laz Uşağı derler ama buradaki uşak bir bağlılık anlamında değildir. Bizler kendi ortamımızda asla kalleşlik düşünmeyen devlet bağlılığına yaptığımız uşaklıktan başka uşaklığı düşünmeyiz. Ben Laz olduğum için bu kavramlar açısının verdiği açıortayları arasında yetişme tarzı olarak bu düsturu ön görürüm. İçinde yetiştiğim ortam bu felsefeyi güttürür bana. Öyle uydurmaların, bilip bilmeden anlatılan söylemlerin uşaklığını değil gerçeklerin uşaklığını yaparım. Bunu zaten kendilerine dürüstlük çerçevesinde beyanla ifade etmiş ve açıklamalarım olmuştur. Ama uyduruklara güvenen Sivas’ın ücrasından gelip nasıl ne yöntemlerle yükselmeyi başarabilen bu kalleş buralarda kendi nam hesabına derebeylik taslamaya çalışmakta ve öz Düzceliyim diye geçinenlerce sunulmuş olan anlatımlar asla doğruluk payı içermez. Bizim yazımıza konu olan balıklarında eylemleri keza bu türdendir. Mürekkep balığı ortalığı bulandırır ve kaçmayı başarır. Kalkan balığı nedametsiz kalleşlere kalleşlik kalkanlığını yapar. Kılıç balığı ise insan dürtüsünün vermiş olduğu gafletle kılıcı ile hükümranlık ifade etmeye çalışır ama nafiledir. Bütün bu gayretler. Dürüstlüğün bize verdiği cesaret ne mürekkep balığının pisliği, ne kalkan balığının kalleşlik kalkanlığı ne de kılıç balığının göstermeye çalıştığı hükümranlığı bana/bize vız gelir. Her zaman derim doğruluk fazilettir. Ama eğrilikleri düzeltmez. Para pul makam şöhret bu evrenin esas estantesinde geçici heveslerden başka şey değildir. Esas olan doğruluk ekseninde doğruluk çizgisidir.
Lenger şapka, İnsan ister ki, şöyle şatafatlı bir makam. Hasır örgü lenger şapkayla çocuğuna araba sürdürmek, bir önceki yazımda da (Saygılarımla arz ederim. Düzce Damla gazetesi internet sitesi- www.duzcedamla.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2046:saygilarimla-arz-ederm-&Itemid=168) bahsettiğim gibi layt şortla ince kumlu bol güneşli sahillerde yan gelip yatmak. Kim istemez. Gel keyfim gel.
Gönül ister ki, Gönlümüzün ifşasında zaman zaman yağan çamurun ter temiz yağmur damlaları kurban bayramında akan kanlar gibi temizlenmesidir.
Kaybedilen kazançlar tekerrür eden tecrübeler, Bu çerçevede biz ne yollara, ne de dağlara çıkarız. İnsanoğlu çiğ sütün verdiği olumsuz etkilere kapılmadan, hiç kimsenin yalanlarına aldanmadan vasfımızın gerektirdiği dürtüler ışığında kendi benliğimize kalkan olur kaybettiğimiz kazançlarla kazandığımız tekerrür tecrübeleriyle yolumuz uzun olsa bile ardına bakmadan gelecek nesillere örneklerin teşkili için iz bırakarak yürür gideriz. Öyle devletin kerametlerine sığınarak payelenenler gibi devletin olanaklarıyla asla iz bırakmaya çalışmayız.
Ey gafiller, Devletin denizi elimize aldığımız bardak suyu gibidir . Eğer onu hak etmeden zıkkımlanırsan o zaman hiçbir şeyin yetmediği 3. boğazdan kan kusarak gelir. Unutulmasın ki bu boğazdan geçenler artık geri dönmez sadece kusmuk olarak geri döner. Pislik olarak alt üriner sisteminden çıkmadı ise irin olarak bir yerlerinden mutlaka çıkar. Ey gafil/gafiller unutmayın devran tepe taklak olur hesaplar Bağdat’tan döner ortaya dökülür de fani dünyada bu hesaplar sorulmazsa mutlaka mahkeme-i Kübra da sorulur.
Asla ihanet olmaz kanımızda, Ne kadar zorunlu göçmen torunu olsak bile biz Peygamber efendimizin en sevdiği ensarlardan olduğumuzu düşünerek asla arkadaşlarımıza, ekmek yediğimiz kapıya, havasını soluduğumuz suyunu kana kana içtiğimiz Allah(cc)’ nin özenerek süslediği bu topraklara ihanet etmeyiz. Bu benim geldiğim soyun sopun verdiği gerçeğin gerçeğinde kendim de aynı kan bağıyla bu gerçeklerin gerçeği ile övünürüm. Öyle olmasa memleketime gelmeden önceki görev yerimdeki arkadaşlarımın buradaki görevime başladığım günün akabinde yıkık kentin barakadaki görev yerime nerden nereye hayırlı olsuna gelmeye asla tenezzül etmezlerdi. Bu benim nasıl bir karakteristik özellik taşıdığımı nasıl bir insan olduğumu gayet iyi açıklamaktadır. İnsan yaptıklarıyla kazanır ve övünür. Devletin verdikleriyle değil…
Bedbaht molozlara mesajımızdır. Bu yazım elbette ikilem olan mertliğinden bir şeyler kaybedenlere değildir. Ancak, olsa olsa tahsil görmüş yontulmuş kalas olsa bile çirkeflikleriyle içleri çürüyen bedbaht molozlara mesajdır.
Aşık Veysel diyarlıları sevgili Sivaslılar. Ola ki değerlendirmede kıyaslanmaya çalışılan anlatımlar nedeniyle sevgi saygılarımı her zaman üstün tuttuğum Âşık Veysel’in diyarlıları çıkan birkaç çürük elmanın değerlemesiyle alınması esef verici olur. Ne yazık ki bu tür insanlar sadece o yörede değil bizim Düzce’de de bulunmaktadır. Ben bu yazıyı böyle kaleme almamın nedeni o kadar güvendiğim bir Sivaslının Sivas’ in Temel Tepesindeki dağlara kar yağdırması değil sonsuz güvenime hançer indirmesidir. Bununla birlikte bunu fırsat bilenlerin de karları yağdırmalarıdır.
Haşa
Fani dünyada beşeriyet kavramında biz/siz/onlar asla peygamber olmamız/olmanız mümkün değildir.
İnsan beşeriyetliğinin özü olarak âlemlerin efendisi peygamber efendimizin ermiş olduğu dürüstlüğün insanlığın en güzel kavramı olan “ Muhammedun emin ” olmak ve onunla kendimizi pekiştirmek ise helal süt emenlerin erişebileceği bir olgu olacağı düşünülebilir. Ama helalliğin dışında tur atan, kayparık olanların bu güzelim duyguları yaşaması asla mümkün değildir. İnsan olarak düşünmemiz gereken şey, kaygan zeminde bir gün bizim de kayıp düşebileceğimizdir. Parlayan yıldızımızın sönebileceğidir.
Gerçeklerin ışığında rahmana kul olanlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler.
Benim temel dürtüm yaratılanı yaratanın sevgisiyle sevmemden öte bir şey değildir.
Not: Bütün kalleşliklere ve yazılan dileklere verilmeyen cevaplara halen yatağında kıvrım kıvrım olan yavruma rağmen sizlere cilt kanserini önleyen bir ilacı önermekteyim. Sn. Bay Sivaslı arkadaşım. OncoVEX sağlıklı hücrelerin parçalanmasının önüne geçerek kanseri yok ediyor. Rush Üniversitesi’nde görevli Doktor Howard Kaufman hastalığı ilerlemiş kanser hastalarına da olumlu etkilerde bulunduğunu, vücuttaki kanserli hücreleri yok ettiğini belirtmiştir. Düzce,14.04.2010
Zekeriya Çavuş
Şair Araştırmacı yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.