BİR YUMRUK VE BAKIŞ AÇISI
Zaman, seferberlik zamanıdır. Fakirliğin, kıtlığın, “tek adam”lı dönemin olduğu dönemdir. Köye vergi memurları gelir ve başlar köyün girişinden tahsilata. Bu arada sorar ilk bulduğu yaşlıya: “Falanca ne kadar mısır yaptı, filancanın kaç koyunu var?” Ali Ağa’yla husumeti olan yaşlı adamın eline fırsat geçmiştir. Tahsildar, Ali Ağa’yı sorunca üç ambar mısır yerine on ambar mısır yaptı der, koyunu, ineği, atı misliyle söyler.
Vergi memurları Ali Ağa’nın kapısına dayanır, bütün itirazlarına, ağlama sızlamalarına karşın elinde ne var ne yoksa alıp götürürler. Dönem kıtlık dönemi, seferberlik dönemi…
Ali Ağa çoluk çocuğuyla, eline bakan yetim yeğenleriyle aç kalmıştır. “Evin önündeki dut ağacının yapraklarını kaynatıp yiyorduk.” der Ali Ağa’nın 104 yaşında ölen eşi Gül Peri ana.
Ali Ağa bu sıkıntıya, açlığa dayanamaz, evde ekmek yapacak un yoktur. Satacak hayvan yoktur. Kalkar, Ordu’dan Sivas’ın Suşehri’ne, asker arkadaşından yardım istemeye gider. Dağlardan, yokuşlardan aşar, yürüyerek on günde Suşehri’ne varır. Arkadaşına derdini anlatır, bir miktar para ile yarım çuval buğday unu alır. Unu sırtına vurup düşer yine yollara. On günlük yoldan sonra varır köye.
Yağmur, çamur, soğuk aldırmadan çocukları için yürümüştür. Bir an önce eve varıp sıcak bir çorba kaynattırma derdindedir Gül Peri anaya..
Köyün girişinde ırmak üzerinde köprüde jandarma yolu kesmiştir. Ali Ağa’yı da durdururlar. Sorarlar ne var sırtındaki çuvalda diye. Ali Ağa’nın tüm direnmelerine rağmen sırtındaki çuvalı indirirler, açar bakarlar ki buğday unu. Kızar komutan: “Ulan biz mısır ununu bulamıyoruz, sen buğday unu yiyorsun ha!” deyip bir temiz döver Ali Ağa’yı. Aldığı un çuvalını da köprüden aşığı, Melet ırmağının sularına döker. Ali Ağa’nın üzeri aranır. Arkadaşından borç aldığı para bulunur. Yine kükrer komutan: “Şu paraya bak, millet kıtlıktan geberiyor, ağamız buğday ekmeği yiyor, cebinde parayla geziyor!”
Ali Ağa’nın parasına da el konur. Tüm yalvarmalarına, durumunu anlatmaya çalışmasına, ağlamalarına karşın dayak üstüne dayak yer. Boğazı düğüm düğüm, yara bere içinde varır eve. Günlerce konuşmaz. Zaman sonra anlatır yaşadıklarını eşi Gül Peri ana’ya ve bir vasiyette bulunur: “Vasiyetimdir, der, soyumdan gelen hiç kimse ..... Partisi’ne oy vermesin!”
O gün bu gündür, büyük dedem Ali Ağa’nın soyundan gelenlerin hiçbiri ..... Partisi’ne oy vermemiştir.
Dedem Ali Ağa, vergi memurlarının zulmüne karşın “Soyumdan gelenler devlete düşman olsunlar” dememiştir. Ali Ağa jandarmanın kendisine eziyetine karşın “Soyumdan gelenler askere düşman olsun!” dememiştir.
Ali Ağa’nın çocuklarından, torunlarından biri bile devlete asi olmamış; askere, polise düşman kesilmemiştir. Devlete asi olanın; polise, askere düşman olanın karşısında olmuştur.
Ahmet Türk’e atılan yumruğun ardından “Ellerine sağlık!” ifadesini kullandığım için değerli ağabeyim, yazar Ahmet Haldun Terzioğlu’nun “Farklı bir bakış açısıyla olayları değerlendir, bu yumruk iyi olmadı” sözü üzerine bu yazıyı yazma gereği duydum.
Bakış açımı değiştiremiyorum. Devlete asi olana, askere, polise kurşun sıkana bakış açımı değiştirme düşüncem hiç ama hiç yok. Eli kanlı katilleri barış elçisi; kalbi, zihni kara insanların demokrasi havarisi diye gösterilmesine hoşgörülü bir bakış açısıyla bakamıyorum.
Bakış açımı değiştirmem için bu güruhun her türlü terör düşüncesini bir kenara bırakması, imralı canisinin sözcülüğünü sürdürmemesiı ve şartsız olarak devlete itaat etmesi gerek.
YORUMLAR
Çocuk ta olsalar onların yaptığı da terörist faaliyetin bir parçasıdır. Terörist faaliyette bulunanlare da destekleyenlere de gereği yapılmalıdır. Ortada bir suç varsa cezasız kalmamalıdır. Kendileri hapse girmekten korkanlar öne çocukları ve kadınları sürüyorlar. Eğer yasaların öngördüğü şekilde cezasız kalırsa bu alışkanlık devam eder gider, yine bir sürü terörist yetişir. Ağaç yaşken eğilir atasözümüz ne güzel söylenmiş.
Çocuk ta olsalar bu milletin milli değer ve servetine saldırmaya hakları yoktur, bu da onların cezalandırılmaları daha doğrusu islahevlerinde onları eğitmekle mümkündür. Eğitmek ceza değil, ama sosyal yönden bir süreliğine kısıtlanmaları, ailelerinden ıslahevlerinde kaldıkları süre içinde ayrı kalmaları belki caydırıcı olabilir. Eğer çocuklar cezalandırılmayacaksa onları teşvik edenlere ve ailelerine de o çocukların cezaları yüklenmelidir.
Kıtlığı yaratan yüce mevla mı, halk partisi mi imiş acaba. O dedeye sormak gerekirdi ya biz o günleri göremedik. Gelelim işin diğer boyutuna o kişileri de açılım söylemleri ile bu kadar cesaretlendirip insanların damarına bastıran da bu günkü siyasi otorite değil mi. üztelik bu günkü kıtlık da hiç azımsanmayacak kadar. hırsızlık , arsızlık ve yolsuzluk diz boyu.
Siyasilerin ya da sıradan bir insanın bile yumruklanmasını tasvip emmekle beraber "onlar da insanın damarına basmasınlar birader" demek istiyorum.
Sevgilerimle.