- 1373 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölüm Yanı Başımızda
“Ölüm!”...
Gerçekleşmesi ile toprağa girilmesi arasında sadece birkaç saat bulunan bir olgu. Şimdi varız, biraz sonra yokuz. Akabinde bilinmez bir yola çıkmak üzere toprağa girivermişiz. Hem de insanların bizi bir an evvel, Aşık Veysel’in de dediği gibi “gelmez yola” göndermek için bir birleriyle yarış ettikleri bir olay… Üstelik de bizi orada bir başımıza bırakarak; bitiremedikleri, bitirmeye gayret ettikleri ama hiçbir zaman da bitiremeyecekleri işlerinin başına dönmek üzere aceleyle göndermek istedikleri bir olay…
Niyetim ajitasyon yapmak değildir. Kaçamayacağımız, seyrini durduramayacağımız, mecrasını değiştiremeyeceğimiz bir gerçektir o. Takdiri İlahidir o.
Kalbini kırdığımız binlerce insanı geride bırakarak, kalbimizi kıran binlerce insanı da geride bırakarak, başlayıp da bitiremediğimiz, hiçbir zamanda bitmeyecek olan, başlamaya dahi fırsatımız olmadan planladığımız, kafamızda ya da fiilen projesini çizdiğimiz binlerce tür işimizi de geride bırakarak vakti geldiğinde çekip gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
Kılına bile halel gelmesini istemediğimiz yavrularımızı, bizleri doğurup, gecesini gündüzünü bize harcayan analarımızı, babalarımızı, ömrümüzün en güzel yıllarında birlikte olduğumuz, bedenimizin bir parçası olan kardeşlerimizi geride bırakarak çekip gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
Görmediğimiz zaman kalbimizin sıkıştığı, kendimizi boşlukta hissettiğimizde arayıp dertlerimizi paylaştığımız, sıkıntılarımızı bölüştüğümüz, sevinçlerimizle ortak olduğumuz eşlerimizi, hiç kimseye açılamadığımız halde her türlü özelimizi paylaşabildiğimiz gerçek dostlarımızı geride bırakarak gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
Başımıza gelen bir haksızlıktan dolayı diş bileyerek ona misli ile cevap vermek için yanıp tutuştuğumuz, sinirlerimizi üzerine boşaltmayı hayal ettiğimiz, bazen de bunu gerçekleştirdiğimiz ve nefret ettiğimiz insanları, sırtımızdan geçinen, yaptıklarımızla da yapmadıklarımızla da kendisine rant sağlayan, omuzlarımızda yükselen, bizi makam ve memuriyetinin basamağı yapan, sonrada kendisinin kazandığını sandığı makamla ve şöhretle insanları ezmeye, onları hakir görmeye, maddi ve manevi baskı altına almaya çalışan makamı büyük, kendisi sinek mertebesinde olanları geride bırakarak gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
Alın terimizden çalanları, kendi mal ve canımızdan geçinenleri, umumun hakkı olan ortak kullanım alanlarını tahrip edenleri, üzerine geçirenleri geride bırakarak çekip gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
“Henüz ölecek yaşta değiliz. Bizden yıllarca önce doğup da hala yaşayan milyonlar varken, ölümü düşünmek de neyin nesi? Hayatını yaşamak varken öyle karanlıklarda dolaşmanın âlemi var mı? Su akarken dolduracaksın testini. Nasıl olsa toprak olup gideceğiz. Yazık değil mi bu bedene? Öyle saçmalıkları düşünecek örümcek kafalılardan olmamak lazım” diye düşünen zavallıları da geride bırakarak gideceğimiz, bizi alıp götürecek bir gerçek…
Kızımızı oğlumuzu evlendirecektik daha. Torunlarımız olacak, onların çocukları olacak onların da mürüvvetlerini görecektik daha.
Hâlbuki daha emekli olup Türkiye turu yapacaktık. Şehrin dışından bir miktar arsa alıp etrafını çevirip, içine de bir kulübe yaparak yaz mevsimlerini orada geçirecektik. Ya da Akdeniz Kıyıları’nda tenha bir yerde yazlık yaptırıp, bir de tekne satın alıp balığa çıkacak, rahat ve huzur içinde bir ömür sürecektik daha.
Ey ölüm! Senden kaçmanın yolu olsa denemeye değer bilirim. Sen gerçekken bu dünyayı diğer insanlara zehir etmeye kalkan zavallıların varlığını da bilirim. Sen varken böyle davrananlar ya sen olmasaydın nasıl davranacaklardı?
Ey Ölüm! Direksiyonuna geçtiği aracını, nefsi ihtiraslarına kurban olup aşırı hız yüzünden insanların üzerine sürerek sana gönderenler… Hiç ölmeyecekmiş gibi davranıp, dünya malı için gözünü kan bürüyerek her türlü kesici delici ve ateşli aletlerle insanlara saldırarak sana gönderenler… Kuralsızlığı kendine düstur edinip, külhanbeyi tavırlarla kendi gücünü “Tanrı” gücünde görerek; çeteler, gruplar kurarak insanların en doğal hakları olan yaşama haklarını ellerinden alıp sana gönderenler…
Bilirim ki bunlar da sana gelecekler. Ve yine yürekten inanırım ki çoğu zaman bu dünyada yerini bulmayan hak ve adalet, seninle gerçekleşen ve seninle yoluna düştüğümüz öbür dünyada yerini bulacaktır.
İşte bunu biliyor olmam; sana gelme mecburiyetimi gönüllü bir hale getirmekte; seni, nefsimde bir zül olmaktan kurtarmakta, vücudumda tatlı bir rehavet havası estirmektedir.
Ölüm
Uğramadan sana, geçsem uzaktan;
Yine de peşimden gelirsin ölüm.
Kurtulsam da her gün onca tuzaktan,
Vakti gelir bir gün bulursun ölüm.
Söyler misin bana; sen nerde yoksun?
Nefsimin üstünde bir ağır yüksün.
İsyanım olamaz çünkü sen haksın.
İçimden ne geçer bilirsin ölüm.
Ne adım bilirsin ne de sanımı.
Anamı, babamı, hem de canımı…
İki de bir bomboş koyup yanımı,
Bir gün sen de yalnız kalırsın ölüm.
Nice hükümdarı af mı eyledin?
Zenginmiş, fakirmiş, kimi eledin?
Sen ezelden beri her an böyleydin,
Ayrı gayrı bilmez, alırsın ölüm.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.