- 1136 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Herşey Güzel Olacak
Yağmurun çiselediği bir sonbahar akşamında, işimden çıkmış evime doğru gidiyor, kimseye bakmadan, kimseye yüzümü dahi çevirmeden kendimle konuşup duruyordum.
Hava ne soğuk ne sıcaktı. Tam bir sonbahar havasıydı. Yapraklar sararmış, ağaçlar sonbahara bırakmıştı kendini. Yorgundular sanki. Onlarda benim kadar yorgundular.
Her akşam günün aynı saatinde işten çıkar, eve kadar yürüyerek giderdim. Çok fazla bir yol değildi. Fakat ben yürüyordum. Hem yol parası cebime kalıyor, hem de hafta sonu için, bir şeyler yapabilmek için, para biriktirmiş oluyordum. Veya öyle sanıyordum.
Her gün yürüdüğüm için bu yolu ne kadar bir zamanda eve varacağımı biliyor, evdekilerin yemek saatine yetişiyordum.
Gerçi eve vardığımda biraz yorgun, biraz terli bir şekilde odama çekiliyor, yüzümü, gözümü yıkadıktan sonra bir şeyler atıştırıyordum.
Bu çalıştığım işi yeni bulmuştum. Yine bir sabah gazete ilanlarına bakıyorken, bir an gözüme takılmış, aramış, adresini almıştım. Hızla çıktım evden. Yürüyerek gitmiştim yine. Her zaman yürüdüğüm gibi, yürümeyi sevdiğim gibi, yürümeye mecbur kaldığım gibi. Öyle günlerden birisiydi işte.
İşyeri Gayrettepe deydi. Aşağı yukarı kırk beş dakikalık bir zamanda oraya varmıştım. Zilini çalarken heyecanlıydım. İşin olacağını düşünüyor, aklıma başka bir şey getirmiyordum. Çünkü basit bir işti. Herkesin yapabileceği sıradan bir işti. Kapı açıldı. Ve ben asansöre bindim. Asansörün aynasında kendime bakıyor, tıraşlı yüzüme, ayakkabılarıma bakıyordum. Son derece temizdi üstüm başım. Konuşmam da düzgün olacağından bu işin yüzde yüz olacağını düşünüyordum.
Kapıyı bir sekreter kız açtı. İş başvurusu için geldiğimi söylediğimde donuk bakışlarla yüzüme baktı, şaşırmış olmalıydı. Çünkü ilk gelen bendim iş başvurusuna.
Buyurun dedi. İçeri girdim.
Etrafı seyrediyordum. Biraz yorgundum. Burası yeni bir firmaydı. Çerçeveler, aynalar, avizeler yerlerde duruyordu. Henüz takılmamıştı.
Sekreter kız patronuna; iş başvurusu için bir beyefendi geldi dedi.
Patron biraz şaşkın, biraz sevinçli tamam dedi.
Patronları yanıma gelip elimi sıktığında, sanırım bu işin olacağını tahmin etmiştim. Yüzündeki bakışlar bunu söylüyordu. Evet sen tam bize göre bir adamsın der gibiydi bakışları.
Form doldurmadım, birkaç soru sordu, nerde çalıştığımla ilgili, nereli olduğumla ilgili. Her şey çok çabuk gelişti. Bugün başlayabilir misin diye sorduğunda hiç düşünmeden evet dedim. Bugün başlayabilirdim. Çünkü işe ihtiyacım vardı. Çalışmak zorundaydım. Aylardır iş arıyordum. Çalmadığım kapı kalmamıştı.
Hesap yaptılar, ölçtüler, biçtiler. Bana yol parası, yemek parası verdiler. Ve o gün iki bin tane kartvizitle, İstanbul’un sokaklarına attım kendimi. Mutluydum. Eve iş bulduğumu söylemeyecektim henüz, onlar beni arayıp merak ettiğinde öğreneceklerdi bunu.
Elimdeki kartvizitleri apartmanların posta kutularına bırakıyor, bazen işyerlerine veriyor, bazen de büyük sitelere giriyordum. Büyük sitelere girmek çoğu zaman sinir bozucu ve zor oluyordu. Çünkü güvenlik görevlisi izin vermiyordu.
Yolda yürürken telefonum çaldı.
Annemdi arayan, nerdesin oğlum dedi.
İşe başladığımı söyledim. Çok sevindi. Evet bende sevindim fakat bu nasıl bir işti, sürekliliği olmayacağını biliyordum, bunu söyleyemezdim anneme, söylemedim.
İşe devam ettim, gideceği yere kadar giderdi. Yalan söylemeyecektim.
Onlarda bunun farkındaydılar sanırım.
Bu iş bir süre mutlu bir şekilde devam etti. Her hafta sonu paramı eksiksiz bir şekilde alıyordum.
Hiçbir sorunum yoktu. Kısa bir süreliğine de olsa eve yardım etmiş, faturaları ödemiş, anneme para verebilmiştim.
Ama bir ay geçmişti ki, bir gün patronları yanıma gelip; bu zamana kadar dağıttığın kartvizitlerden hiç müşteri gelmedi dedi.
Söyleyecek bir şeyim yoktu. Ben pazarlama elemanı değildim. Müşterilerin gelip gelmemesi benim için önemli değildi. Ben elimdeki kartvizitleri işyerlerine dağıtıyor, apartmanların posta kutusuna bırakıyordum.
Böyle söylemedim tabi. İçimden gelip geçiyordu bunlar. Ve o gün işime son verdiler.
Eve ne söyleyecektim şimdi. Çıkardılar ama niçin diye soracaklardı. Gelip geçici bir iş olduğunu düşünmemişlerdi. Bu işin hep devam edeceğini düşünüyor, düşündüğü şeyle mutlu oluyorlardı.
Ama ben bir gün işin biteceğini biliyordum.
Eve geldiğimde hemen söylemedim durumu. Biraz zaman geçirdim evin içinde. Donuk bakışlarımdan, dalgın bakışlarımdan anlamış olmalılar ki, babam hemen sordu; hayırdır, bir şey mi oldu işyerinde dedi.
Evet dedim, çıkardılar bugün, işime son verdiler.
Nee dedi babam, şöyle çılgınca bir bakışla baktı gözlerimin içine (sanki böyle bir şey olamazmış gibi) nasıl olur, çalışıyordun, paranı alıyordun. Bir sorun yoktu. Telefonunu ver bana oranın, arayacağım dedi. Neden çıkardıklarını öğrenmek istiyorum. Başka bir sebep düşünüyordu babam, bana güvenmiyor, benim bir şey yapıp işten çıkarıldığımı düşünüyordu. Bu yıllardır hep böyle devam ediyor ve devam edecekti sanırım.
O gün tekrar yerin dibine girdim. Evet yerin dibindeydim artık, bir insanın, hayır hiç kimsenin istemeyeceği bir durumla karşı karşıyaydım.
İşsiz kalmıştım. Yapacak bir işim yoktu. Ve yardım edebilecek kimse yoktu. (saten insana kendinden başka kimse yardım edemez) bu hep böyledir, böyle olmuştur. Kimseden bir şey beklemeyeceksin, kimseye bir şey söylemeyeceksin. Boştayım demeyeceksin. İşe ihtiyacım var demeyeceksin. Yalan söyleyeceksin, evet bunu tecrübelerimden biliyorum. Yalan söylemek daha mantıklı. Sordukları zaman çalışıyor musun diye; (niye sorarlar anlamam saten ) evet diyeceksin çalışıyorum.
Her sabah erkenden kalkıyor, çayı koyuyor, kahvaltımızı babamla yapıyorduk. Fakat babam konuşmuyor, yüzüme bakmıyordu. Sabahın ilk ışıkları ve babamın sert bakışları biraz kırıyorsa da beni, ümidimi yitirmiyordum.
İş aramaya devam etmeliydim. Gazete ilanlarına bakıyor, her gün aynı ilanları görüyordum. Değişen hiç bir şey olmuyordu. Ya eleman bulamıyorlardı. Ya da çok aptalca bir işti sanırım.
İlanlara göz attıktan sonra yapacak bir işim kalmıyordu, ya sokağa çıkıp bütün gün caddelerde, iş ilanlarına bakarak, ayaklarım çatlayıncaya kadar yürüyecek, ya da evde oturacaktım.
Ne yapabilirdim, hiç bilmiyorum. Aklımdan türlü şeyler geçiyordu. Ümidim vardı, fakat zaman zaman ümidimi yitiriyor, korkuyordum.
Evde olmak istemiyordum. Sanırım ailemle yaşamak bana pek huzur vermiyor. Herkes ailesiyle olmak ister, fakat ben ailemle yabancıyım sanki, onlar başka biriymiş gibi geliyor hep bana. Bu durum yıllardır hep böyle devam etti. Neden diye soruyorum kendime, insan annesine, babasına, neden yabancılaşır. Sebep ne olabilir. Sanırım bu durum biraz insanın içinde olan bir şey.
Ben her ne olursa olsun. Bu evden çıkıp gitmeliyim. Arkama dahi bakmadan, başka şehirlere, başka gezegenlere gitmeliyim. Ama nereye, nasıl? Hiç bilmiyorum. Bilmediğim için daha bir üzülüyor, daha bir sıkılıyorum.
Herkeste benim gibi aynı şeylerimi yaşıyor acaba?
Bu ülkede gençler hep işsiz, çoğu kahvede, evde, orada, burada. Yapacak işleri yok.
Aslında bu ülkenin gençlere ihtiyacı varken, işte gençlik bir köşede, ezilmiş, aşağılanmış bir şekilde bekliyor başına gelecekleri.
Korkuyor, üzülüyor. Ailesiyle geçinemiyor. Gençlik işte böyle bizim ülkemizde.
Hayat her şeye rağmen devam ediyor diyorum kendi kendime. Ümidini yitirme. Güneş bir gün doğacak, batmamacasına doğacak bir gün güneş, bekle diyor içimden bir ses. Ne güzel bir ses bu
Odamın duvarlarında, evin içinde yankılanıyor. Ümidini yitirme. Bir gün her şey çok güzel olacak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.