- 722 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Darbeler ve Müdahaleler
Darbeler ve Müdahaleler
Cumhuriyet döneminde demokrasinin işleyişi darbeler ve müdahalelerle sık sık kesintiye uğramıştır. Aslında bu bizim eski bir geleneğimizdir. Osmanlı döneminde de askerler pek çok kez isyan ederek yönetime müdahale etmişlerdir. Bu müdahaleler sonunda pek çok Osmanlı padişahı hükümdarlığını yitirmiştir.
Osmanlı isyanları ve darbelerin tarihi Fatih Sultan Mehmed’in hükümdarlığının ilk dönemdeki 1446 Bucuktepe isyanı ile başlar ve 1913’teki Bâbıâli baskınıyla sona erer. Neredeyse Fatih Sultan Mehmed’den başlayarak isyanla yüzleşmeyen Osmanlı padişahı yok gibidir. 36 Osmanlı padişahından 12 tanesinin isyan ve darbeyle tahtını kaybettiği göz önüne alındığında durum daha iyi anlaşılır. (Osmanlı İmparatorluğunda Askeri isyanlar ve darbeler 2010)
Osmanlı Devleti zamanında yapılan bu darbeler rejimi dönüştürme amacında olmamıştır. Daha çok kendi yerlerini sağlamlaştırma yönünde olmuştur. Rejime yönelik değişiklikler Cumhuriyetle başlamıştır; özellikle çok partili siyasete girdiğimizde.
Türkiye’de ne zaman tabandan gelen seslere cevap verilse; bunun ardından siyasi buhranlar yaşanır, bu burhanların darbeyle aşılması sadece askerlerin benimsediği yol değildir. Sivil, egemen ideolojinin devamından yana olan bir kesimde askerleri bu yola adeta davet etmekten çekinmemişlerdir. Hatta darbeden sonra kurulan hükümetlerde görev alarak gerekli yasaların çıkartılmasında ve anayasayı da hazırlamaktan geri kalmamışlardır.
Darbe ve müdahalelerin ardından, gelen gerekçeler şöyle sıralanmıştır:
a- Batı gelişmişliğinden kopmak
b- Batı siyasi etiklerinden uzaklaşmak
c- Çağdaş dünyanın gerisinde kalmak
Batı’dan alınan kurumları tam anlamıyla Türkiye’de yerleştirmek için siyasi sisteme müdahale etmenin elzem olduğunu da söylemişlerdir.
Türkiye’de darbelerle yerleşen ve kanıksanan bir durum ortaya çıkmıştır. Ordunun Türkiye Cumhuriyeti Devletini, ‘koruma’, ‘kollama(yöneltme)’ görevi olduğunu ortaya koymuştur. İşte ordunun kanıksanan bu görevleri Türk siyasi hayatına belli aralıklarla müdahalesiyle süreklilik arz etmiştir.
Türkiye’de ordu çok partili siyasi hayata geçildikten sonra 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 tarihlerinde Türk siyasi rejimine 4 kez müdahale edilmiştir.
27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 müdahalelerinde yönetimi tamamen kendi ellerine almışlardır. Yani koruma görevini yerine getirmiştir. 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997 müdahalelerinde ise iktidarı fiilen ele almayıp kollama(yönlendirme) işleviyle yetinilmiştir.
27 Mayıs 1960 müdahalesiyle yönetime el koyan askerler, siyasi yapıda, bürokraside ve ekonomi politikasında köklü değişiklikler yaptılar. Bu değişiklikleri gerçekleştirirken muhalif siyasi gruplara karşı baskı ve şiddet uygulamaktan da geri kalmadılar.
12 Mart müdahalesi daha yumuşak bir şekilde gerçekleştirildi. İktidara tamamen el koymaktansa, iktidara yani siyasilere kollama görevini hatırlatmak maksadıyla; tanklar caddelere çıkartıldı, meclisin üzerinden helikopter ve savaş uçakları uçurtularak, paşalar milletvekili koltuklarına geçerek istenen kanun ve yasaların çıkartılmasına katkı sağlamakla yetinilmiştir.
Yine 1961 Anayasasının temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen hükümlerde kısıtlanmaya gidildi. Düzene muhalif yazar, düşünür, bilim adamı ve gazeteciler tutuklandı. Alınan önlemlerle siyasi istikrarı kendi istediği yönünde sağlayan ordu, kışlasına çekildi.
12 Eylül 1980 tarihinde bir dahi siyasi erke müdahale ederek tamamen yönetimi ele aldılar. 12 Eylül ile koruma işlevini yüklenen askerler, sadece siyasi sistemin değil, toplumsal hayatın da kendi arzularına uygun bir düzene kavuşması için gerekli önlemleri de aldılar. Askerler, resmi, sivil ayrımı yapmaksızın her türlü toplumsal gelişmeyi devletin düzenleme alanı içerisinde görmeye başladılar.12 Eylül ile birlikte modernist çerçeve adı altında, siyasi ve idari kurumları değiştirmesiyle yetinmeyerek, iktidarı bırakacak yeni kuşakları yetiştirebilmek için, dönüşümleri özel yaşama alanlarını da içine alacak biçimde genişlettiler. Halkın geleneksel yaşama biçimi, gündelik alışkanlıkları, davranış kalıpları aile, okul, ibadethane gibi sivil kurumlar, beslenme, giyinme, eğlenmeye kadar uzanan kişisel alanlar yasa kapsamına alındı. Bu kadar geniş alana yönelen programın uygulamasında askerler ve memurlar taşıyıcı bir özel görev yüklendiler.(Darbeler Anayasalar ve Modernleşme 2009)
28 Şubat 1997 müdahalesi ise 12 Mart 1971 müdahalesi gibi olup, ondan bir fark ile ayrılmaktadır. İstenmeyenlerin iktidardan ayrılmasını sağlanarak ve gerekli talimatlar verilerek; bu talimatlar doğrultusunda devletin kollanmasına gidilmiştir.
Bu yöntem şu yönüyle ilginçtir. Artık asker darbe yapmayacak, ama yönlendirmeleri her zaman yapacak demektir. Yönlendirmeleri de ‘darbe yaparım’ adı altında sürdürecektir. Bu şekilde hükümetlere gözdağı verecektir.
Darbeci askerlerin gözünde ordu, devlet ile eşdeğer bir kurum kabul edilmiştir. Bunun neticesinde, kendilerine özel bir statüye koyuşlardır. Esasen ordu devletin bir parçası, yani devletin içerisinde bir kurum olmasına karşın, artık ordu devlet ile eşdeğer bir kurum olmuştur. Devlet milletin içinden çıkmıştır ve ‘’egemenlikte kayıtsız şartsız milletin’’ olduğuna göre de, artık milletin içerisinden çıkmış olduğunu söyleyen ordunun olmuştur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.