Kül ve Duman
Kalbime ilk inişim bu, sen gittin gideli. Her yer karanlık, ıssız, yalnız... Yangın yeri derinlerde hala acıtıyor tenimi. Yer yer alevler... Yürüyorum yüreğimin sokaklarında. Siren sesleri kulaklarımı tırmalarken, is kokusu genzimi yakıyor. Gözlerim yaşarıyor dumandan. Küçücük bir kanıt arıyorum; daha önce burada hayat olduğuna dair. Bir çiçek, bir taş, bir yudum su... Yok.. Yer gri, gök gri. Yürüdükçe havadaki küller saçlarımı, bedenimi kaplıyor.
Bilinçsizce tanıştığımız yere doğru atıyorum adımlarımı. Ayaklarım sanki benim bir parçam değilmiş gibi başına buyruk hareket ediyorlar. Herşeyin başladığı yerde buluyorum kendimi. Çocukluğumuzda. Hani kendimizi dünyanın kralı zannettiğimiz, her zorluğun üstesinden gelebilecek kadar güçlü ve cesur hissettiğimiz zamanlara. Sözcüklerin o minicik masum dudaklardan 2. kez düşünülmeden, üzerinde oynanmadan, gizlenmeden, gölgelenmeden ilk halleriyle çıktığı zamanlara. Oracıkta gözlerimi kapatıp seni hayal ediyorum. Tanıştığımız o büyülü anı.
Kırmızı bir t-shirt vardı üzerinde. Ben kaldırım taşında oturuyordum. Beni gördün ama herzamanki o utangaç tavrını takındın. Bisikletinle etrafımda dolaşıp durdun. Sonra birden:
_ "Senin adın Gülay değil mi?" dedin. Gözlerin parıl parıldı.
_ "Evet. Seninki ne?"
_ "..."
Kısa bir sessizlikten sonra:
_ "Güzel kızmışsın."
Sonra hızla uzaklaşmıştın bisikletinle. Ben o şaşkınlıkla ardından bakakalmıştım. Henüz 11 yaşındaydık ve bu sözcükler küçük dünyama bomba gibi düşmüştü. O günden itibaren hiçbirşey eskisi gibi olmadı. Artık hiç hissetmediğim bir şey hissediyordum. Bana o kadar yabancıydı ki bu duygu. Henüz adını bile koyamıyordum. Gözlerim seni, kulaklarım sesini arar olmuştu. Onları daha önce hiç kullanmamış gibi hissediyordum. Sen neredeysen ayaklarım beni oraya götürüyordu ve biliyorum ki senin ayaklarında seni bana getirdi hep.
Ne zaman başımı kaldırıp baksam sana, beni izlerken bulurdum seni. Üstelik çekmezdin bakışlarını. Bayılırdım bu sessiz ilgine. Kalbim deli gibi çarpardı.
Hakkımda herşeyi öğrenmek isterdin: "Soyadın ne?, Hangi evde oturuyorsun?, Kaç yaşındasın?, Doğum tarihin ne?, Burcun ne?"... Yanımda başka birini gördüğün zaman suratın düşerdi hemen. O gittiğinde gelip "Kimdi o?" demeyi de ihmal etmezdin tabi.
Ne kavga ederdik ama... Sürekli uğraşırdın benimle. Kızgınlıklarımız yalnızca saniyeler sürerdi. Sonra yine herşey toz pembe...
O yaz kullandığım parfüm şişesini hala saklıyorum biliyor musun? Arada bir açıp içime çekiyorum kokusunu. Alıp beni geçmişimize götürüyor sanki. Kulaklarımda yankılanıyor sesin her seferinde.
_ "Parfümün çok güzel. Ne kullanıyorsun?"
O küçük şişe benim ona ihtiyacım olduğunu bilir gibi yıllardır kokusunu yitirmedi.
İsteksizce gözlerimi açıp bakıyorum etrafıma. O günlerden geriye kalanlar artık kül ve duman. Beraber oturduğumuz, konuştuğumuz yerler teslim olmuş alevlere. Dayanamayıp ağlıyorum. Gözlerimden akan yaşlar siyaha boyuyor yüzümü. Kabul etmek istemiyorum yokluğunu ama gerçek beni içine çekiyor.
Sevdim seni ben! Yüreğinin şevkatini, gözlerindeki pırıltıyı, ellerinin sıcaklığını, sesinin tınısını... Sevdim bana bakışını. Öfkeni de sevdim, hüznünü de. Gülüşlerini sevdim: Çocuk gülüşünü, gergin gülüşünü, sessiz gülüşünü, üzgün gülüşünü, kızgın gülüşünü... Her halinle yaşadım seni. Seni sen olarak kabul ettim. Bir gidişini kabul edemedim. Nasıl edeyim? Daha önce bana hiç sırtını dönmemiştin ki... Ardında kaldığım anlar olmuşsa bile dönüp dönüp bakardın bana, hala orda mıyım diye. Sanki bir an gözden kaçırsan buharlaşıp uçacakmışım gibi. Ben sevdim seni. Hem nasıl sevdim. Yanımda olduğun zamanlar gibi seni beklediğim zamanlarda cennetti benim için. Seni hayal etmek dünyanın en tatlı uğraşıydı. Seninle dolu rüyalarım hiç bitmesin isterdim.
Bana sadece ismimi sorarken farkında olmadan başlattığın yangın zamanla büyüdü, büyüdü içimde ve sen yine farkına varmadan herşeyi yuttu alevler. Seni, beni, geçmişimizi, tüm hayallerimi... Kaçıp saklanabileceğim, içine gizlenebileceğim her yer, her şey yok oldu.
Hatırlar mısın, çocukken oynadığım bir oyun vardı. Kötü bir şey olduğunda, mutsuzken gözlerimi kapatıp 3’e kadar sayardım. Tekrar açtığımda herşeyin düzelmiş olacağını hayal ederdim. İşte yine bir umut o günlerdeki gibi kapatıyorum tekrar gözlerimi. Çocukluğumda yaptığım gibi bunların kötü bir rüya olduğunu, gözlerimi açınca herşeyin normale döneceğini dileyip sayıyorum üçe kadar.
_ 1,
_ 2,
_ 3.
Yavaşça aralıyorum gözlerimi, bakıyorum etrafıma. Siren sesleri hala paramparça ediyor ruhumu. Her tarafım is karası. Yere düşen iki siyah damlayla "cız" ediyor yüreğim adeta. Düşüyor omuzlarım. İçimdeki çocuğun dudak büktüğüne şahit oluyorum. Yankılanıyor küçük kızın sesi beynimde.
_ "Her şey bitmiş." diyor üzgün sesiyle.
_ "Geriye kalanlar sadece kül ve duman"...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.