- 554 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Büyüklerin hayranlık uyandıran hallerinden örnekler
Beyendiğimiz söyleşileri burada paşlaşmak site kurallarına aykırı mı bilmiyorum.
Mahzurlu ise silebilirsiniz.Saygılarımla.
Evet, ilim ve tasavvuf büyüklerinin hayranlık duyduğumuz hallerine bugün geçmişten daha çok ihtiyaç duymaktayız. Onların bizlere aşk ve şevk veren menkıbe ve ahlaki tavırları, bizim bu konuda ne kadar geride bulunduğumuzu göstermesi açısından da manidardır.
Gerçek tarikat ve tasavvuf büyüklerinin özel olduğu kadar da güzel hallerini hafife alanlar, şüphesiz ki onların feyizlerinden mahrum kalırlar; değer verip hürmet duyanlar ise dinî hayatta tekamül eder, manevi inkişaflara mazhar olurlar. Bu anlayış içinde geçmişin ilim ve tasavvuf büyüklerinden örnekler sunmak istiyorum bugün sizlere. Sanıyorum siz de günümüze mesaj yüklü bu misalleri ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz. Hemen ifade etmeliyim ki, bu gibi hayranlık uyandıran güzel örnekler sadece geçmişte yaşanmış, günümüz büyüklerinde görülmemiştir, diye hayıflanmamak için çoğunuzun tanıdığı benim ilk hocalarımdan olan Gönenli Mehmet Efendi’den (1991) bir tevazu örneği vererek başlamak istiyorum.
Kur’an kurslarında yetiştirdiği öğrencileriyle hemen her tarafta tanınan Gönenli Hoca Efendi’yi görenlerin ilk işi hemen eline sarılıp öpmekti. Ancak o, bundan hiç de memnun olmaz, "Ben kendimi eli öpülecek biri olarak görmüyorum." diyerek elini cebine saklardı. Buna rağmen ısrar edenlere de kitaplık çaptaki şu unutulmayan sözünü söylerdi: "Benim elimi öpeceğine kendi elini öp! Çünkü derdi, benim elimi öpecek kadar tevazu sahibi insanın eli öpülür!"
Bu sözüyle kendini, eli öpülecek biri olarak görmediğini ifade eder, asıl eli öpülecek kimsenin, el öpmeye nefsini razı edecek kadar tevazu sahibi kimse olduğunu söylemek isterdi.
Benzeri bir tevazu örneğini de Bağdat’ın mübarek müctehidi Ahmed bin Hanbel’den (241) verelim. Alışveriş yaptığı pazardan dönüyordu. Onu elinde çantasıyla gören biri koşarak gelip çantasını taşımak istedi. Vermek istemeyince de ısrar etti:
-Efendim, bizim vazifemizdir büyüklerimize hizmet etmek! Zamanın müctehidi şu karşılığı verdi:
-Bizi çantası taşınacak büyüklerden biri olarak bilmek size sevap kazandırsa bile bize günah getirir. Biz kendimizi çantası taşınacak büyüklerden biri olarak göremeyiz. Görürsek bu kibir olur. En iyisi, kendi yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahşerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak, kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir. Kimin büyük kimin küçük olduğu da işte o zaman belli olacaktır. Burada büyüklenenler orada küçülürler.
Bir örnek de Şam’ın ileri gelen mutasavvıf ve muhaddislerinden biri olan İbni Muhayriz’den (99) verelim. Alışveriş için kimsenin dikkatini çekmeden girdiği dükkândan alacağı malları seçiyordu ki, bu sırada kendisini fark eden birinin dükkân sahibine, "Mallara bakan şu zat Şam’ın alim ve mutasavvıflarından İbni Muhayriz’dir, ona ucuza ver." dediğini duydu. Bu tanıtımdan memnun olmayan ihlas abidesi din alimi, kitaplık çaptaki ikazını şöyle yaptı: "Biz buraya paramızla mal almaya geldik, dinimizle değil!" Arkasından da şunları ekledi: "Bizim ilmimiz İslam’ı doğru yaşamak içindir, ucuza mal almak için değil. Lütfen herkese nasıl satıyorsanız bize de aynı fiyattan satın, ilmini menfaatine alet eden din adamı durumuna düşürmeyin bizi!.."
İsterseniz bu konuya ait kitaplık çapta kısa bir değerlendirmeyi de Aişe validemizden dinleyelim. Kendisine sıkça sorular soran hanımlardan biri bir gün şöyle bir soru sorar:
- Valide! der, bir insanın büyüklerden biri olduğu ne zaman belli olur?
Cevaba bakın lütfen:
-Ne zaman kendini küçüklerden biri olarak görürse o zaman.
-Ya küçüklerden biri olduğu ne zaman belli olur?
-Ne zaman kendini büyüklerden biri olarak görürse o zaman.
Hadis-i şerifin ikazı: "Kim tevazu gösterirse Allah onu yüceltir, kim de kibre dalarsa Allah onu da alçaltır."
"Fatebiru ya ülil’ebsar! " Düşünün ey basiret sahipleri!
07 Nisan 2010, Çarşamba Ahmet Şahin