- 730 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BURASI PAŞAKAPISI !
Müebbetlik Hayatım’dan..
Hiç korkmadım ellerime kelepçeler takılıp hapishaneye gitmek üzere yola çıkarıldığımda. Kendimi ilk defa rol aldığım filmin sahnelerinden birinde gibi hissediyordum. Başları dik ve onurlu olurdu baş rolde oynayan aktörler böyle durumlarda. Ben şimdi onları örnek alıyordum kendime.
Üsküdar’da yolun soluna yanaştı jandarma arabası. Önce jandarmalardan biri indi arabadan. Daha sonra diğeri kolumdan tutarak beni indirdi. Kırmızı bir tabelâ vardı duvarda asılı: Üsküdar Paşakapısı ceza ve tutuk evi...
Aradan otuz yedi yıl geçti. Bazı sahneleri hatırlayamıyorum. Anılarım olduğuna göre, hayâl katmak da istemiyorum. Şahsi eşyalarımı ve paramın tamamını emanete alıp, az miktarda marka verdiler bana. Onlar bitince tekrar marka alabileceğimi söylediler. Sıra traş olmaya geldi. Saçlar sıfıra vurulacaktı.
-’ Bıyıklar kalsın mı ? ’ diye sordu berber.
-’ Serbest mi ? ’ dedim.
-’ Elbette ! ’ cevabını almak, o anda anlaşılmaz bir mutluluk verdi bana.
-’ Kalsın o zaman! ’ dedim.
Dedim ya ; kendimi bambaşka hissetmeye başlamıştım. Basbayağı rol yapıyordum sanki. Hapishaneye giren baş aktör, elbette bıyıklı olmalıydı.
On sekiz yaşında olmama rağmen, bıyık bırakmış olsam da ( yeni çıkmaya başlayan tüyler ne kadar bıyık oluyorsa ), çocukumsu görüntüm yüzünden sübyan koğuşuna verildim. Bu durum baş aktörlüğe pek yakışmamıştı ama olsun bakalım.
Kırk dört kişilik sübyan koğuşunda kalanlardan kırk iki tanesi hırsızlık suçlusu idi. Bir tanesi tavuk çalmak isterken engel olmaya çalışan adamı bıçaklamış, ben de adam yaralamaktan gelmiştim. Bir tek Adem vardı yaşça benden biraz büyük olan. O da koğuş ağalığı yapıyor. Bütün çocukların korktukları, sözünü dinledikleri, keyfinden attığı dayaklara bile isyan edemedikleri Adem.
İki katlı ranzalardan birinin üst katına yerleştirdi beni. Hırsız olmadığım için, görüntümün de düzgün olduğu için bana oldukça iyi davrandı. Dövmeye ya da korkutmaya falan kalkışmadı. Hatta diğerlerini bana iyi davranmaları, markalarımı çalmaya falan kalkışmamaları yönünde uyardı. Bu durum hoşuma gitmişti işte.
Akşam üzeri yaşlı bir gardiyan geldi koğuşa. Adem hemen benim yeni gelen tutuklu olduğumu söyledi.
-’ Gel bakalım şöyle! ’ diye seslendi bana doğru bakarak.
Hemen atladım ranzamdan ve dikildim gardiyanın karşısına.
-’ Buyurun efendim! ’
Kibar bir tutukluydum ben. Gülümsedi gardiyan. Pek alışık olduğu bir durum değildi galiba.
-’ Suçun ne senin ? ’
-’ Adam bıçakladım efendim ! ’
Pek inanamadı. Şaşkın bakışlarla iyice süzdü beni. Sonra da alaysı bir şekilde,
-’Hay senin bıçakladığın adamın.......... !’ diye ağır bir küfür salladı. Utandım, kızardım, hatta korktum da biraz.
-’ Sigara içiyor musun ? ’ diye sorduklarında,ben içmediğimi söyleyince, iknci sordukları soru çok ilginçti.
- ’ Esrar içiyor musun peki ? ’
-’ Sigara içmeyen biri nasıl esrar içer ? ’
-’ Biz burada öyle kimleri gördük ! ’
İlk geceden bitlerle tanıştım. Yataklar, çarşaflar , çocuklar ve koğuş pislikten geçilmiyordu. Bit, pire olması da şaşılacak bir şey değildi doğrusu.
Pek de zorlanmadım uyuyabilmek için. Sabah uyandığımda cebimde markalardan eser kalmadığını gördüm. Halbu ki Adem o kadar tembih etmişti çocuklara. Hemen ona söyledim. Çok kızdı. Çocukları karşısında içtimaya çekti. Hepsini tekme tokat dövmeye başladı. Ama nafile, benim markalar gittiğiyle kaldı. Emanete gidip bir miktar daha marka istedim. Çaldırdığıma hiç şaşırmadılar.
Gündüzleri bahçeye çıkıyorduk. Büyüklerin koğuşlarına geçmek yasaktı. Parayla çorba alabildiğimiz tarafa bile gizlice geçiyorduk. Süzme mercimek çorbasının orada çok güzel yapıldığına şaşırmıştım.
Belden yukarı beş bıçak attığımı anlattığımda ; ’ Öldürmeye tam teşebbüsten oldukça ağır ceza almamın kaçınılmaz olduğu anlatılıyordu. Tek hafifletici sebep, nefsi müdafaa olmasıymış. Tabii onu da kanıtlayabilirsem. En iyimser tahminler on - on iki yıl ceza alacağım şeklindeydi.
Babam ve eski kahvemizin sahibi İbrahim Ağa ziyaretime geldiler. Babam çok ağladı. O da çok ceza alacağıma inanmıştı.
Doğduğum köyde evlerinde kaldığım akraba kızının aracılığıyla mektuplaşmaya başladığım, sevdiğim, sevgili dediğim kız da bana oradan ziyaretime gelen bir arkadaşımla mektup göndermişti. Arkadaş sağolsun; yine geleceğini, yazarsam cevabımı kıza götüreceğini söylemişti.
Hayatta ilk mektuplaştığım, ileride evlenmeyi düşündüğüm ilk sevgilimdi o kız. Mektubuna lavanta kokusu sürmüştü. Çok hoşuma gitmiş ve duygulanmıştım okuduğumda.
Seyrettiğim ve çok da etkisinde kaldığım filmlerde baş aktörler, bu durumlarda ne yapıyorsa aynı şeyi yapmam gerektiğine inandım ben de. Sonraki ziyarette gelen arkadaşıma, sevgilime vermesi için verdiğim mektupta , hayatımın kaydığını, en az on-on iki sene hapiste kalacağımı, beni beklememesini, kendisine bir başkasını bulmasını yazdım.
İlk mahkemeye yaklaşık bir ay içinde çıkılıyormuş. Mahkeme günü yaklaştıkça heyecanlanmaya başladım. Bir müslümanım ben. İnancım da kendime göre kuvvetlidir. Hiç bir tereddütüm yoktur dinimle ilgili. Orada namaz kılacak ortam bulamadım. Fakat mahkemeye gitmeden önce bir duş alıp dua ettiğimde, mutlaka tahliye olacağıma inanıyordum. ((İnanan birinin, abdestli ve temiz kalpli olduğunda her işinin rast gideceğinden hiç bir zaman şüphe etmem.) Ne yapıp edip, tuvalette, soğuk su ile bir duş aldım o gece. Bütün gece bildiğim duaları okudum ve Yaradan’a yalvardım.
Bıçakladığım çocuk on üç gün komada kaldıktan sonra iyileşmişti. Mahkemede ters ters baktık birbirimize. Hakim beklediğim kararı okuyup, tutuksuz yargılama kararı verdi. Çocuk çok bozuldu bu işe. Eğer hemen serbest bıraksalardı, herhalde dövüşürdük.
Tekrar hapishaneye götürüldüm. Çocukların çoğu köpürdüler tahliye kararıma. Biri çalıntı saat satın almaktan altı aydır orada yatıyormuş. Etmediği küfür kalmadı. Biri de bisiklet çalmaktan altı aydır oradaymış. O da kahretti kendine. Akşam üzeri tahliye kararı geldiğinde onlarla vedalaşırken, ziyaretlerine geleceğime söz verdim ve vedalaştım hepsiyle. ’ Gelmezsin oğlum!’ dediler ; haklı da çıktılar...
Senelerce kapısından bile geçmedim Paşakapısı’nın...
(Devamı ; İlk aşk, ilk kazık )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Açıkçası yazıyı bitirdiğimde, olduğum yerde öylece donup kaldım. Her satır kafamda farklı bir hüzünle resimlendi.
Yorum yapılacak o kadar farklı bölümler varki... Ben iyisi yorumu sizin bu yaşadıklarınızı anlatımdaki başarınız üzerine yapmak istiyorum.
Ayakta alkışlıyorum sizi.....
Değerli Kalem Dostum,
Çıkış yapmıştım siteden, baktım ana sayfada yazın. Yeniden geri gelip, açtım anı hikayeni...
Açtım, ama gel de bana sor, şimdi nasıl bir durumdayım?
Bu gece uyumak çok zor gelecek gözlerime...
Bazı anılar vardır, insanı alır götürür kayıplardasındır o anılarla...
Bazıları ise içinde sonsuz yeşillikler olan huzura ulaştırır...Uçarsın, ayakların yerden kesilir, gece bitmez, uzun gelir, sabaha kavuşma telaşı sarmıştır yüreği...Hani içinde sevdaların olduğu anlardır o anlar...
Ama bazı anılar vardır ki, hala taze bir yara gibidir...Açtıkça kabuğunu altından oluk oluk kan gelir...
Talihsizlik mi, kader mi, çile mi bilinmez, ama eğer yaşıyorsa insana çok büyük bir olgunluk vermiştir.
Acılarda pozitif bir güç gizlidir çünkü...
İnsan, deneye yanıla, düşe kalka yaşam arenasında ilerlerken, ne çok anılar saklıyor belleğinde...
Bir su gibi hızla akan zamanda, geriye bakınca,
"Sahi ben bunları gerçekten nasıl yaşamışım, nasıl başa çıkmışım?" sorusunu da sormadan edemiyor, hani...
Buruk bir tad alarak okudum şairim...
Eline, yüreğine sağlık...
Teşekkür ederim bu değerli emeğini bizim gönül topraklarımıza ektiğin için...
Çok mana taşıyor ve ibret almamak ne mümkün?
Kalemin daim olsun...
Sevgi ve ışıkla
geç ulaştım yazına ama , ağlamakta geçikmedim ilk satırlardan başladı göz yaşlarım. bak sevgili kardeşim bir çoğumuz şu sitede bir şeyler yazmaya çalışıyoruz. Eğer yazanda yürek varsa VEDE yaşamışsa onun tadı başka oluyor. Rahmetli babam " Çekeceğiz oğlum çekeceğiz çekmeden MUT'a erişilmiyor derdi. Eğer sen bir şeyler, eğer ben bur şeyler yazıyorsak şayet bunlar çektiklerimizin eseridir. " Valla aşk olsun çocuk sana aşk olsun" ( sen anladın ne demek istediğimi) Gözlerinden öperim.Kutlarım
fİLMLERDE SEYREDİYORUM VE SEYREDERKEN ÇOK ÜZÜLÜYORUM. hER SEFERİNDE DE İÇİMDEN DUA EDERİM. ALLAH DÜŞÜRMESİN KİMSEYİ DİYE. HAKİKATEN DE ÖYLE GAL,BA. ANLATIMINIZDAN BİLE BU KADAR ETKİLENMİŞSEM, GERİSİNİ DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM. YİNE GÜZEL BİR YUAXIYDI FİKRET BEY. TEBRİK EDİYORUM. SAYGILARIMLA