- 943 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nerdesin Ey Umut!
İnsanı bunaltan ve sürekli “hiç”leştirmeye çalışan bir toplumsal ve siyasal atmosfer içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bir bataklık içerisinde durmadan batma duygusu içerisindeyiz çoğumuz. İyiden-güzelden, kısacası insandan yana olan her şey kuşatılmışlık altında. Gün geçtikçe çekiyor bizi kendine doğru düzenin girdabı.
İnsanlar ölüyor, dünya yanıyor; bolluğun-zenginliğin dokun(a)madığı açlık diz boyu dolaşıyor aramızda. Engelleme, durdurma ve değiştirme gücümüz sıfırlanmış durumda. Ve bir ışık arıyorsak, bir ses, bir soluk arıyorsak… Hep kendi dışımızda olsun, gelişsin istiyoruz. Bu süreci tersine çevirme çabasının bizim uzağımızda gelişmesini diliyoruz. Elimizi taşın altına sokmaktan imtina ediyor, ısrarla kaçınıyoruz. Bir bedel ödemeye hazır olmadığımızı, korkularımızın içinde boğulduğumuzu dünyayı şiddete, açlığa, yokluğa ve yoksunluğa bezeyenler de çok iyi biliyorlar.
Nasıl böyle bir duruma geldik/getirildik? Kendi sırça köşkümüzde, olanları renkli ekranlardan izleyerek ah vah çekmekten başka yaptığımız ne var? Sorularımızı artık kendimize sorma zamanı gelmedi mi? Sözün ve ah vah etmenin etki gücü biteli çok olmadı mı? Hep konuşuyoruz. Dünya, bizlerin konuşmalarıyla batmadı mı? Dünya yazıya çiziye boğulalı çok olmadı mı? Baskıya, sömürüye ve katliamlara karşı söylenmedik tek bir söz kaldı mı?
Peki, hala suskunsak ve bu gidişin durdurulmasını başkalarından bekliyorsak; söylediklerimizin, yazıp çizdiklerimizin neresinde hata var acaba? Umutsuzluğa kapılıp bir köşeye çekilerek sürekli konuşmak, ama hiçbir şey yapmamak çare mi? Nerdesin ey umut? Nerdesiniz umutlarını kavgalarına katık yapan insanlar?
Geçtiğimiz yüzyılda, Dünya çok büyük acılar yaşadı. İki Dünya savaşı gördü. Milyonlarca insan öldü. Birçok coğrafya yakılıp yıkıldı. Böylesine çıkışsız, böylesine çaresiz kalmamıştı insanlık. Bir çıkış yolu her zaman var olmuştu.
Ülkemiz de son elli yılda yaşananları bir düşünelim. Üç askeri darbe oldu; insanlar asıldı, kesildi, katledildi… Kalanlar hapishanelere dolduruldu. Baskı, zulüm ve işkence; kesif bir karanlık gibi çökmüştü ülkenin üzerine. Bu dönemlerde bile, ne dünyada ne de ülkemizde bugün yaşandığı gibi bir umutsuzluk, karamsarlık ve çaresizlik hali vardı. Açık duran bir kurtuluş kapısı ve hak arama yolu her zaman bulunurdu. Hep bir umut ışığı yanardı insanların yüreklerinde. Elden ele çoğalırdı umut ve direniş. Oysa bu gün… Nerdesin ey umut? Nerdesiniz umutlarını insanlık kavgasına katık eden insanlar? Büyük düşlerde, büyük ütopyalarda özlüyoruz sizi. Zaman değişti. Ne yazık ki, bıraktığınız yerden devam etmiyor yoldaşlarınız.
Ama yine de umut sen de umut ben de umut biz de… Büyük Şairin dediği gibi, “işler atom reaktörleri işler/ yapma aylar geçer güneş doğarken/ ve güneş doğarken hiç umut yok mu/ umut umut umut… umut insanda”.
Bir karar vermemiz gerekiyor. Bu bizim kararımız olsun ve bu kararı verdikten sonra; Themos Kornaros’un dediği gibi: “Dünyanın sonu gelmeden güneşin ötesinde, gökyüzünün ortasında, masum bir çocuk gibi oynamak benim de hakkım.”diyerek yürüyeceğiz güneşe. Böyle bir kararı veren insanı, artık “Hiçbir güç tutsak kılamaz. Ne işkence, ne hapis, ne sevinç, ne mutluluk, ne korku. Artık Özgürdür O. Özgür, esen ve rahat.”(Haydari Kampı)
Mehmet Ali Yazıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.