BİR FİNCAN HATIR UĞRUNA
İnce sızılarla doğdu güneş bugün. Yaralı bir hikayenin gelişme bölümüne benziyordu. Betimlemeleri güzel ancak üzüntü verici bir anı gibiydi. Bitti…
Sızılı bir sancı gibi ansızın gelip gidiyordu. Umulmadık ve beklentisiz zamanların, erken doğmuş premature bebeği gibi, geliverdi içimize, derinlerimize, saklımıza… Çoğu zaman ne olduğunu anlamadan düşmüş oluruz bu meretin içine. Farkına vardığımızda ise çok geçtir artık. Yitip gitmiş bir hikayenin sonuç bölümü de başlar böylece. Hayatımızın yüzde doksanlık dilimini bununla harcarken; geriye kalan yüzde onluk dilimini tüm bunlara üzülmekle bitiririz. Sonra bir bakarsın ömür bitmiş ve yolun sonunda sırça nurlardan bir ışık seni çağırır. Bitirilmemiş onca iş varken daha…
Harcarken güzelim yılları bir balıkçı meyhanesinde; içtiğimiz bir kadeh şaraptadır tüm hikayemiz. “Niçin?” demeye kalmadan bir de sigara yakarız. Hayatın tatlı zehirlerine bir de biz zehir katarız. Bakmayın zevk de alırız haa. Sonra şekersiz bir fincan Türk kahvesinin; kırk yıllık hatrı da eşlik eder bize. Anılar, kahve, kırk yıllık hatır, yırtılmış birkaç aşk hikayesi ve bitter çikolata…
Henüz başındayken hayatlarımızın; yirmi – yirmi beş yaşlarında yani; artık toz pembe olmaktan çıkmıştır hayat gözlerimizde. Ne lise aşkları vardır, ne de beklenen gelecektir. Olgunluğa henüz adım atmışken biz; ansızın kocaman sorumluluklar ve ardından tecrübesiz bir aşk hikayesi gelir. Bu ağır hayat şartlarında mülteci de olmak mümkün değildir. Sonra; bir an için saate bakar yılların ne çabuk geçtiğini anlarız. Ancak biraz geç kalmışızdır. Yüreksiz sevdalar, korkak insanlar ve bitmek bilmeyen sorumluluklar hep engellemiştir bizleri. Kum saati durmaksızın akıp giderken bize oyun oynar. Bundan sonra nirvanaya ulaşsan bile kazanamazsın bu oyunu. Mutluluk oyununda hep bir-sıfır yenik başlarız. Bu da bizim kader çizgimiz…
Şimdi bir yusufçuk kanadında yalnız yirmi dört saat yaşarken; tüm temizliğini kirletmek için çabalamak isteyecek yüreklerimiz. Tüm özgürlügü ile önümüzdedir hayat ve telli, duvaklı bir kız gibi gelin edemezsiniz onu. Kaldırımlarda hafif kadını oynarken o; köşe başlarında eroin satan bir budala oluverir. Ansızın bir bakarsınız, namus budalası bir aşiret ve kirletilmiş bir mal olur karşınızda, masum…
Papatya yapraklarında kaldı ümitlerim. Şimdi bu yazıyı bitirirken ben; niçin üçüncü çoğul şahıstan, birinci tekil şahısa geçtiğimi bile bilmiyorum. Bu yazıyı bitirirken hüzünleri de tuttum gözlerimde sevinçleri de. Roman gibi bitmiyor hayat. Sizlerin yüreklerine misafir oldum bu sayede. Bir acı kahve ve bitter çikolata yetti. Çekilmez benliğimin çekilir bu sayfasına konuk olduğunuz için teşekkürler…
FMÜ
YORUMLAR
Mükemmel bir tema, hatasız bir yazım.
Kutluyorum. Böyle kusursuz bir yazıya bu sitede ilk kez rastladım desem mübalağa yapmış olmam.
Arkadaşlar darılmasın ama, gramer bilgilerini kullanacak zamanları yok sanırım. Sadece yorum yazarken değil, sunularında da öyleler.
Olmaz ki; öyle zaman darlığını(!) bahane edip, yazılmaz ki...
Hayat hiç bir zaman romanlardaki gibi olmamıştır aslında. bizler romanlaştırmışızdır hayatı.
Başlarken nasıl tekil isek, biterken de tekilizdir. Sadece hayatımızın aralarına serpiştirdiklerimizdir üçüncü çoğul şahıslar.
Okunası bir yazıya ancak bu kadardı ekleyebileceklerim; çikolata tadında ve kahve hatırına....
bize kasnakların içinde ağda yedirirlerdi.mutluluk kısmında işe çok yarardı :)
çikolata eniletilamin salgılıyor. endorfine yardım eder o .az kilo yapar ama salla gitsin iyidir hoştur.gerisi de boştur.
bitter'i bilmem de adı çok aristokrat ve sofistike duruyor, saraylı bişi gibi. ama yazmayı papürüs yapraklarından beri bilirim. insanların belleklerini aktarıyor. ite kaka, ağlaya zırlaya, öfkeyle,neşeyle, salyayla sümükle, umutla hüzünle zihne duygu masajıdır o. şimdi vanilya kokulu kremler falanda var. onlardan da kullanıyorlar gerçi ya bastırdıkça kalemini üstüne gevşetirsin kendini. bu meyanda çikolatadan da iyidir. dayanılmaz hafifletir insanı. her türlü kirizin iltihabını akıtıyorsundur yazarken. sivilceni sıkar ve boyut değiştirirsin. izleri kalır, baktıkça hatırlarsın falan ama ne de olsa şiir o noktada bir cerrahi müdahaledir ve gayet estetiktir.