- 4301 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BEŞ KURUŞ
Genç adam, rutin günlük işlerinin peşinde koşuştururken kendini Kadıköy’de bulur. Üzerinde gününe dahi yetmeyecek kadar parası vardı. Sıkıntılı bir vaziyette Kadıköy meydanından Bahariye’ye doğru düşünceli bir vaziyette yürürken, önünde; kırçıl sakallı, eski giyimli, biraz da kirli ve cılız bir adam çıkar:
- Dur bakalım.
Adamın emrivaki ve sert çıkışıyla kendine gelen genç adam başını kaldırdığında, adamı karşısında gördü.
- Karnım aç, bana bir yemek ısmarla.
Genç adam çabuk toparlanır ve elini cebine atar. Cebinde iki lira vardır. Birini kendine ayıran genç adam sıkıntı içinde diğer bir lirayı adama uzatır. Adam reddeder:
- Hayır, ben yemek istiyorum.
- İyi işte, al git yemek ye.
Adam parayı alır ve uzaklaşır, genç adam ise hem yürür, hem de bu bir lirayla nasıl günü tamamlayacağını düşünür. Bu halde ne kadar yürüdüğünün farkına bile varmadı. Adeta beyninde şimşekler çakmaya başladı. Adamın, "karnım aç, bana yemek ısmarla" demesi kafasına balyoz olup iniyordu adeta. Birden geri döndü ve adama ilk rastladığı yere doğru koşmaya başladı. Nefes nefese o yere geldiğinde adam yoktu. Genç adam etrafı kolaçan etti, sağa-sola koşuşturdu ve nihayet adamı buldu. Adamı bulduğunda o kadar sevinmişti ki, elini adamın omuzuna atarak:
- Senin karnın açtı değil mi?
- Evet. Genç adam gülümseyerek:
- Haydi gel, sana yemek ısmarlayayım.
Adam, "eyvallah abi, sağol" diyerek birlikte lokantaya doğru yöneldiler. Ancak Genç adam cebindeki bir lirayla ne ısmarlayabilirdi ki...
- Merhaba, ben bu beye yemek ısmarlayacağım da...
- Abi... Adam genç adama seslenince, genç adam parasızlığın verdiği sıkıntıdan terliyordu.
- Abi benim canım çorba çekti ya... bana bir çorba ısmarla.
Bunu duyan genç adam bir nebze rahatlamıştı:
- Tamam, afiyet olsun. Elini cebine atarak lokantacıya:
- Çorba ne kadar?
Lokantacı, genç adama güleryüzle:
- İki lira ama bizden olsun efendim. deyince genç adam haklı olarak sevinmişti. Zira cebinde sadece bir lirası vardı. Masada çorbasını içmekte olan adam:
- Abi bir de ayran ısmarla be diye seslenince, genç adam tekrar kasaya yöneldi. Lokantacı yine güleryüzle:
- Tamam efendim, ayran da bizden olsun.
Genç adam lokantacıya teşekkür ederek oradan ayrıldı. Her ne kadar adamın yemek parasını vermediyse de, adamın yemek yemesine vesile olduğu için mutluydu. Sevinçle ve daha bir canlı yürüyordu.
Görüşmeden çıktığında vakit akşam olmuştu. Kadıköy iskelesinden karaköy vapuruna binecekti. İskeleye geldiğinde henüz vapur yanaşmamıştı. Gişeye yönelmeden cebini yoklarken, eline cebindeki o tek bir lira geldi. Adamı hatırladı ve gülümseyerek başını salladı. Gişeden bir lirayı uzatarak bir jeton istedi. Gişedeki görevli:
- beş kuruş daha rica edeyim beyefendi. Genç adam biraz şaşkın, biraz sıkılgan:
- Neden? Jeton ne kadar ki..?
- Jeton bir lira beş kuruş beyefendi. Genç adam sıkıntı içinde parasını geri alarak:
- Anladım dedi ve iskeleden uzaklaştı. Ne yapacağını bilemez durumdaydı. Beş kuruşu yoktu ve bu yüzden eve gidemiyordu. Sahilde bir süre gezindi. Kimi zaman kızdı, kimi zaman kendi kendine güldü. Bir ara ellerini havaya kaldırarak:
- Hey kurban olduğum Allah’ım, sana sığınıyorum. Eğer bu bir imtihansa, nolur beni yoklukla imtihan etme. Artık dayanamıyorum. Sana sığınıyorum Allah’ım. N’olur bana yardım et evime gideyim.
Genç adam o an ağlamak üzereydi. Etrafına bakındı... İnsanlar... İskeleden çıkanlar, iskeleye koşuşturanlar, balık ekmek yiyenler, büfecilerin ürün satmak için bağrışmaları, martıların simit kapma çabaları... Tam bu sırada genç adam, birileri; "cebine bak" demişçesine bir hışımla elini cebine atar. Cebinde sadece bir lirasının olduğunu bildiği halde yine de cebini karıştırmayı ihmal etmez. Ama nasıl olur..? Cebinde sadece bir lirası olmalıydı. Peki ya bu eline değen diğer para da nereden çıktı? İnanamadı ve eline değen diğer parayı cebinden çıkarınca beş kuruş olduğunu gördü. Şaşırdı..! İnanamadı. Etrafına bakındı. Neredeyse yanından geçen insanların boynuna sarılacak durumdaydı. Bir den olduğu yere çökerek hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ne zaman ki yaşlı bir adam omuzuna dokununca kendine geldi ve yerinden kalktı. Yaşlı adam:
- Noldu beyefendi, neden ağlıyorsunuz?
Genç adam gözlerini silerek etrafına bakındı, yaşlı adama bakındı:
Hiç... Hiç amca. Yok birşey.
Yaşlı adam gidince, genç adam tekrar iskeleye, sonra da gişeye yöneli jetonunu aldığında yatsı ezanı okunuyordu.
k.t.
YORUMLAR
BEŞ KURUŞA /Çapa Ortaköy Arası
hacı ali | hacı ali bayram 07 Nisan 2010 Çarşamba 04:59:56
Yazıya yorumdur..
Yazıdaki ''beş kuruş'' başlığını görür görmez tereddütsüz tıkladım..Çünkü benim de beş kuruşluk bir anım vardı..46 yıllık anım canlanmıştı.1964 yılıydı..Ortaköyden traleybüse binmiştim..Aksaraya gidiyordum...15 yaşında bir anadolu çocuğu olan ben kırk kuruşla yola çıkmıştım.Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda bir ağabeyde alacağım vardı..Aylar önce on lira ödünç para istemişti..Vermiştim..Çok geçmeden bizi Ortaköy İlköğretmen okuluna nakletmişlerdi..Paramı alamadan ayrılmıştım..Aradan epeyce zaman geçmişti.Ve o ağabey getirip paramı vermemişti..Benim ise iki aydır memleketten param gelmiyordu..Yatılı okuduğum için aç değildim ama,yine de aylık 20 lira harçlığa alışıktım..Kalem defter,çay simit parasına ihtiyacım oluyordu..Kolanın 60 kuruş olduğu o yıllarda arasıra kantine girmek zorunda kaldığım oluyordu.
Kırk kuruşu bir arkadaşıma sıkılarak yaklaşıp borç almıştım..20 kuruş giderken paso bilet alacaktım..20 kuruşu ise alacağımı alamamak ihtimaline karşı kullanacaktım..Aksaray Çapa arasını yürürüm nasılsa..O zamanlar biletçiler vardı otobüs ve traleybüslarde..25 kuruşu verdim biletçiye,biletimi aldım..Ama ne o, adam beş kuruşu çevirmedi..Başında beklemeye başladım.İlerleyelim beyler lafını en az 50 defa söyledi aksaraya kadar. Ama inatla beş kuruşumu geri vermedi..Utanıyordum..''Beş kuruşumu versene be adam'' diyemedim..Sürekli gözünün içine bakıyordum.Sabırla,öfkeyle,rica ile,korkuyla baktım baktım..Ama adam kaşarlanmıştı..Alışıktı her türlü bakışa..Utanması yoktu..Aksarayda,son durakta hala yanındaydım ama kimseye beş kuruşunu geri vermiyordu ki benimkini versin..Ne hikmetse hiç kimse de istemiyordu.Malesef benimkini de vermedi ve ben de utandığım için isteyememiştim..
İçime bir korku düştü..Çapa Eğitim enstitüsüne varıncaya kadar teredütlü korkularla başımı yerden kaldırmadan yürüdüm.Ya paramı alamazsam..
Alamadım..Alacaklı olduğum saygısız adam tiyatroya gitmiş..İstanbul o zamanlarda da hem beyefendi hem eşkiya üretirdi.Ancak beyefendilerin sayısı diğerlerine baskındı..En küçük bir kabalık yapana ''başka istanbul yok''denirdi.benim eşkiyam;
Beyoğlundan gece ayrısından sonra dönermiş..Halbuki ben o cumartesi akşam saat altıda okulun yüksek duvarlıklı bahçe kapısı yatılı öğrencilerin üzerini kapanmadan önce okulda olmam gerekiyordu..Ve zamanım çok az kalmıştı..Trafik o zamanlarda bile istanbulun en önemli dertlerindendi..Elektrikler kesilirse sıra sıra traleybüsler yollarda modern kervanlar oluştururdu..
Önce hızlı hızlı yürüdüm..Un kapanından Karaköye yürüme yarışçıları gibi geldim..Baktım ki geç kalacağım sonrasını koştum..Altıya on kala okula çok yakınlardaydım..Ama ayaklarım kabarıp patladığından yürüyecek halim kalmamıştı.değil ki koşmak..Okula dönen arkadaşlarım halimi görerek koluma girip tam saatinde okul bahçesine girmemi sağlamışlardı..
Karnım açtı..Çok acı çekmeme ramen yemekhaneye gitmek zorundaydım..Sık sık gözyaşlarımı tutamıyor gizli gizli hıçkırarak ağlıyordum..Yemekhanenin önünde beklerken yüzümü duvara dönerek ağlamak zorunda kaldım..Yaram soğudukça dayanılmaz acılara dönüşmüştü..Öyelesine yara olmuştu ki ayaklarım,revirden dört gün sonra taburcu olabilmiştim..
Yazıyı okuyup bitirince kendi kendime ayıflandım .Neden ben o gün elimi açıp gökyüzünden istemedim diye..Allahtanda mı utanmıştım,yoksa mucizelere mi inanmıyordum...
Bana yeniden yaşattığınız bu anım için ve güzel kaleminize teşekkürler.Hayatım boyunca sıkıntılı yaşadım..Beşkuruşların önemini kavradığım o hatıra sayesinde kimseye muhtaç olmamak için her türlü tasarrufu yaparak yaşadım..Halen hayatımı tasarrufa borçluyum..Binyüz lirayla Alanya da yaşamak bugün de kolay değil.Ekmek 80 kuruş..domatas 2 lira..muz iki lira..biber beşlira.sıagara 4.25 lira..ve aylar hala 30 günde bir gelmeye devam ediyor......
hacı ali tarafından 4/7/2010 5:24:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aynı imtihandan bende geçtim arkadaşım çok güzeldi yazın okudukça çok duygulandım evet insanlık duygularımız kabardığında kendimizden ödün veriyoruz ama rabbim mükafatlandırır başka şekilde iyilik yaparsan iyilik bulursun yazan yüreğinizi kutlarım sevgiyle kalın..