- 654 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEHRALI DAYI, MEHRALI DAYI/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ/ 100
Fevzi Dayı Beyoğlu İstiklal caddesinde dolaşıyor... Aniden bir adama arkası sıra gözü ilişti. Ayakları, adımları yönünde Galata Kulesine doğru gidiyordu. Kurulmuş saat istikametinde; dosdoğru ileri. Boynu devrilecekti. Kafası ayağı ileriye bağlanmıştı gövdesini tartamazdı. Düşecekti nerdeyse...
Geriye döndü. Gözünü adamdan ayırmadığından kilitlenmiş gibi fötürlü ve kısa pantolunlu az kuziği çıkmış yaşlıyı bir an geçse kum gibi kalabalıkta yitireceğinden adı kadar emindi. Adamın adını:
_ MEHRALI DAYI, MEHRALI DAYI! diye bağırdı.
Kendi kendine:
_ Ola bu duymuuyor mu? diye de söylendi.
Sılıkladı:
_ Fiyuvvv!.. Mehralı Dayı!..
Napızarlardan Şemşo’nun dereye sılıklıyor; kulak verse biri bu zehap’a kapılırdı.
Mehralı Dayı diye peşine takıldığı kişiyi bende tam benzetemedim. Bu olayı duymuştum.
Şimdi ise yazı aleminde: Sanal bir görüntü gibi izliyorum. Seçememiştim. Pekte göremiyordum. Günahı boynuna...
Adam Mehrali Dayı değil, Fevzi Dayı? dedimse de:
_ Çok andırıyor yeğenim.
_ Şort giymiş. Mehrali Dayı bele geymezdi dayı.
_ Ense kalınlığı benziyor. Bastonu da var. Mehrali Dayı romatizmadan sonra dayanarak yürürdü.
_ İzmir’de tedavi olmuştu. Balçova çermiklerinde.
Öykü yazan; men ve dayım: Fevzi, yeridik. Belki Mehrali Dayıydı, belki Hulusi Kentmen’di.
Kalaba ki ne kalabalık: Ana baba günü, Beyoğlu burası, Ardahanlıyız bizim köylükte mal koyun yığşırılsa buncağız olmazdı.
Mehrali Dayıyı yitirmemek için ha bire- ha vıra bağırıyoruz; Dayı-yeğen:
_ Allahın seversen Mehralı Dayı dur!
Galataya koşan kitle bize gülerek sırıtıyor. Hoşlarına gitmiştir, diyorum. Hayra yoruyorum. Ayıp bişey mi yapıyoruz? Fevzi Dayı atını itini nallamış Mehrali Dayıya yetişem diyor. Mehrali Dayı bir kavram o gün aslında, o gün bu KAVRAM’A rücu ediyordu. Peşine verdiğimiz adam Mehrali Dayıymış değilmiş kimin umuru babacan!
En fazla bir pardon derdi Fevzi Dayı, kapatırdık meseleyi. Kavram’a kafayı takmıştı dayım.
İsmin göstergesini bir Mecnun misali ardına vermiştik, hoş ben de aynı sevdaya bel bağlamıştım. Bağlamasam ne işim var da Fevzi Dayının yanına koşulem. Don Kişot’un Sanço Pançosu kimi vurmuştuk özümüzü Beyoğlu çöllerine.
Efendime ghorabejim:
_ De görem!
Mecnun Leyla’ya kavuştuğunda demedi mi? Leylanın varlığını aramıyordum ben ( Ontik) Leylanın Manasını arıyordum. ( Epistem)
Biz haddimizi biliriz. İşimiz epistem veya ontoloji değildi. Salt kavramdı. Kavramda "Mehrali Dayı" göstergesi, harflerin husule getirdiği iki kelimeydi.
Öğretmen öğrencilerine sorduğunu rivayet edenler derki:
_ Çocuklar at arabasını en önemli parçasını kim söyleyecek. demiş öğretmen.
"At arabası kavramı" diye yanıt veren öğrenciyi. En önemli parça; at arabası kavramıdır buradan her unsuruna erişebiliriz diyerek desteklemiş öğretmeni.
Bağırmağa devam:
_ Mehralı Dayııııı!
Yetiştik. Durdurduk elin herifini, Mehrali Dayı olmadığını elin herifi dememden anlamışınızdır. Ne alaka baba, adam emekli Yeni Delhi konsolosuymuş.
Karşımızdan Hulusi Kentmen baston elinde kırkıt çık-a gelmiyor mu? Konsolosla arkadaşmış. Bunlar uzunca bir süre görüşmediklerinden." Oooo..." diye sefa-hoş’a başlayınca aralarında biz kaybolduk. Ben:
_ Dayı, dedim. Ne iyiki ensesine adamın şappalak vurmadın.
_ Vallahi aklımdan geçmedi değil. Allah esirgedi başımızı belaya sokardık. Konsolos muydu?
_ Özün de duydun ya Fevzi Dayı!
_ Mehrali Dayı nerde öyleyse? dedi.
_ Mehrali Dayı’yı mı... görmüyor musun? Evin çeperinde Şado Dayı ile oturmuş tütün sarerler. Vakko Showroom’un girişine Çin’den getirdikleri "Kudretten Hayal Aynası"nı koymuştular, büyük bir panoydu: Ekranda Yaylacığı göstererdi... ayrıca: Taşlara oturup konuşan cemaatı, Lobut Dayının İsmet’in eve yürüyüşünü, omuzuna koyduğu dıbılğanın ucundaki azık torbasını... birkaç danayı... ürüyen üçdört eniği... akşamın serinliğini birde!..
yalçıner yılmaz 06-08-2010 çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.