- 964 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgili Osman Tatlı,
Gittim geldim yazınızı okudum. Biraz uzun düşündüm. Çünkü sözcük, imge zenginliğiniz yanı sıra bilgi dereceniz çok üst seviyelerde. Hayranlığımı kabul edin lütfen…
Madem eğitim ve öğretime gönül vermiş bir insan, hele ki bu konuda ihtisas sahibi ise, bir mum gibi kendini eritip öğrencisine ışık saçmalı. Zira öğrenmenin bedelini insan yaşam arenasın da bilmemek gibi bir yüksek fatura ile ödemektedir. İnsan öğrenirken bildiğini sandığı birçok konuyu zamanla bilmediğini anlamakta olduğu gibi bilgi potasını gözden geçirip, etraflıca düşündüğü zaman da eğitim ve öğretimde ne kadar eksik olduğunu anlıyor.
Ve ne yazık ki deneye /yanıla-sınayarak yaşam insanın en iyi öğreticisi oluyor pratik uygulamaları ile.
Şimdi belki-lerimi sıralayacağım izninizle…
Mehmet Fuat’ın yaşadığı dönemin insanına, belki de “bilgi ceketi” bol gelmiş olabilir, dar açıdan ve tek pencereden bakan insana öğretmek kolay olmasa gerek.
“İnsana hiçbir şey öğretemezsin; öğrenmeyi ancak kendi içinde bulacağını öğretebilirsin.” Sözlerini belki de boşa tüketmemiştir, Galileo…
Öğreticinin bilgi potasındaki kıtlıktandır, aslında en çok da onun öğüde gereksinimi vardır belki de…
Çünkü gerçek eğitim ve öğretim kendinde olanın en iyisini sunmaktır. Gerçek öğrenci de bilinenin içinden bilinmeyeni çoğaltıp, geliştirip, öğrenir ve en iyiye ulaşır.
Burada eğitmenin asıl amacı da öğrencisinin devamlı sorular sormasını sağlayarak onu eğitim aşamasından öğrenme aşamasına taşımak olmalıdır.
Anı depomdan bir öğretim görevlisi dostumun liseli yıllarındaki “soru sorma” ile fizik hocasının öğretimdeki başarısı geldi.
“Yaz tatili bitmiş ve ilk dönem eğitim/öğretim sezonu açıldığında, üst sınıf öğrencilerin önyargıyı tetikleyen sözleri “fizik çok zor” diye sınıfta suskun bekleyişe neden olurken, fizik hocası başlamış tatilini nasıl geçirdiğini anlatmaya.
Tabi öğrenciler büyük bir dikkatle fizik hocasını dinlemekte.
-Çocuklar Erzurum doğduğum büyüdüğüm şehrimdir. İstanbul-dan dan trenle üç-dört gün süren bir yolculuk sonrası sabahın erken saatlerinde şehrime vardığımda, henüz güne kimse uyanmamıştı. Bende köyümün kahvesinde çay ve simit yemek için girdim. Bilirsiniz Erzurum-da çay kıtlama ile içilir. Şekeri sert ve ağızda tutulan şeker hemen erimez. Çay siparişi çırağa söyledim ama ben kıtlama içmem. Kaşık istedim, getirdiler. Ama kaşık elimi yaktı. Çünkü çay çok sıcaktı. Kaşığa baktım kaşık kromdan yapılmıştı ve ağırdı.
Neyse eve geldim, ninem beni görünce çok sevindi. Oda bana çay demledi, hemen pişi kızartıp yanında çayla bir güzel yerken, bir şey dikkatimi çekmişti. Ninem de kaşık getirdi ama elim bu kez daha çok yandı. Baktım kaşık teneke gibi inceydi, çünkü demirden yapılmıştı.
Neyse, sözü çok uzatmayayım. Ertesi gün tek tek köydeki akrabalarımı ziyaret ettim. Bir evde yine çay sundular, ama bu kez elim hiç yanmadı, buna sebep çay kaşığı hem hafif hem de iletken olmayan bir metaldi. Gümüştü. Alüminyum sanmıştım.
Sınıf sus pus fizik hocasını dinlerken hoca birden;
-Hadi bu kadar sohbet yeter açın fizik kitabınızı sayfa 1-den sayfa 25-e kadar okuyun sizi sözlü yapacağım.
Sınıf yine suskun ve heyecan dorukta. Sınav heyecanı.
-O günü hiç unutmam, fizikten bütün sınıf yüksek not almıştı. Zira fizik hocamızın bize anlattığı o anısı ile farkında olmayarak iletken ve iletken olmayan metaller konusunu dolaylı anlatması ile zaten konuyu öğrenmiştik, diye arkadaşım liseli yıllarından bir anısını paylaşmıştı.
İşte önyargı ile korku kültürümüzü, ister istemez kendimiz de geliştirdiğimiz gibi, öğreticinin de o kültürü ektiği gerçeğini çoğumuz okul sıralarında yaşamadık mı?
Belki de Mehmet Fuat’ın 0-6 okul öncesi yaş grubunun kemikleşmiş eğitimini şiir yoluyla miniklerin-gençlerin gönül toprağına bilgi ekmek istemesini, o günün koşullarına göre düşünebiliriz belki…
Sözlerimi çok beğendiğim düşünür - eğitmen ve öğretim görevlisi ve Alman şair/yazar Johann Wolfgang von Goethe ile noktalayacağım.
“Üç türlü okuyucu vardır: Biri, yargısız tad alır, üçüncüsü tad almadan yargıda bulunur
ve ortadakiler tad alarak yargıda bulunan ve yargıda bulunarak tad alanlar; bunlar aslında bir sanat eserini yeniden oluştururlar. “
Saygıdeğer Osman Tatlı,
Sizce ben ve siz bu durumda ve şu an hangi sınıfa giriyoruz?
Ben hem beğeniyorum yazdıklarınızı, hem bilgileniyorum, hem yenileniyorum, hem de müthiş okuma-öğrenme hazzını tadıyorum.
Teşekkürler emeğinize.
İyi ki varsınız…
Sevgi ve ışıkla
Emine Pişiren/Akçay
27.03.2010
Not: Aşağıdaki link, bu mektubu yazmama neden olan, değerli yazar/yayın yönetmeni ve sinema eleştirmeni edebiyatçı sayın Osman Tatlı’nın yazısına aittir.
edebiyatgalerisi.net/kitap-ozetleri-ve-elestirileri/mehmet-fuat-egitim-uzerine.html
YORUMLAR
Merhaba Emine Hanım,
Osman Tatl Bey'in "Mehmet Fuat'ın Eğitim Üzerine kitabının arka kapağına yazdığı tanıtım yazısını, verdiğiniz link aracılığı ile buldum ve paylaşmak istedim dostlarla. Ne kadar anlamlı paylaşımlar oluyor internet dünyasında -okuyana elbette-... ve sizi, hafızanızda sakladığınız anıları yerinde ve uygun biçimde paylaştığınız için kutlamak istedim. Sevgimle.
-----------------------
ŞİİRLE EĞİTİM
Eğitim sadece okulla sınırlı bir eylem değildir. Hayat boyu devam eden, yaşamın her alanında kendisini gösteren ve hissettiren önemli bir olgudur. Dolasıyla eğitim üzerinde düşünmek sadece eğitimcilerin işi olmamalıdır. Şayet eğitim sadece okulla sınırlı kalsaydı, eğitim sektörü belli bir kesimin tekelinde olurdu. Ancak insanın yaşamına giren her şey insanı eğittiğinden yani insana yön verip onu şekillendirdiğinden, çok farklı uğraşlar içinde olan şairlerin, denemecilerin, öykücülerin ve romancılarında eğitime yönelik içeriğe sahip çalışmalar ortaya koymaları gerekmektedir. Böyle olursa eğitimde farklı çözüm yolları üretilir, insanı tek kaynaktan eğitme uğraşı yerine çok farklı kaynaklardan kuşatıp eğitmek daha kolay olur.
Alanı çağdaş Türk şiiri ve deneme olmasına rağmen Mehmet Fuat, sığda olsa 1985’ten 1997’ye kadar Adam Sanat ve Cumhuriyet’te eğitimle ilgili yazılarını kitap haline getirmiş. Kitap denemelerden oluştuğu için olsa gerek M. Fuat yelpazeyi hayli geniş tutmuş; üniversitelerden paralı eğitime, spordan yabancı dil öğrenmeye, yayımcılardan televizyona, düşünce eğitiminden öğrenim özgürlüğüne kadar birçok güncel konuya dair düşüncelerini dile getirmiş. Özellikle “Yayımcılara Övgü,” “Yönlendirilen Okur,” “Aydın Nitelikleri,” “Şiirle Eğitim” yazılarını dikkatlice ve üstünde düşünerek okumakta yarar vardır.
Kitap, denemelerden oluştuğu için konu bütünlüğü maalesef yok. Yazıların yazılış tarihlerine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Dolasıyla denemelerin çoğu diğer denemelerden içerik olarak bağımsız. Bunun tek iyi tarafı birçok konuyla eğitimle bağlantısının kurulmuş olmasıdır. Ki eğitimin sadece okul, öğretmen, öğrenci üçgeninden ibaret olmadığını fark ettiriyor. Olumsuz tarafı ise yazıların yüzeysel bir değini olarak kalmasıdır. İçerik olarak tekrarların fazla olması okuyucuyu sıktığı gibi, yazar, okuyucuya denemelerinde eğitimle ilgili alternatifler de sunmamıştır. Zaten yazar da bundan sonra bazı şeylerin değişmesinin zor olduğu vurgusunda bulunmaktadır. Okuyucu dilin sadeliği ve akıcılığı sayesinde eserden tat alabilir; ancak fikirsel bir derinlik ya da düşündürmeye yönelik bir analiz, sentez bulamayacaktır.
Kitabın kayda değer tarafı, yazarın şiirle eğitim gibi farklı ve ilginç bir görüşü ileri sürmesidir. Eğitim alanından kopuk olan yazar, bunun nasıl, neyle yapılacağına dair hiçbir görüş belirtmemiştir. Sadece bir öğretmenin ilkokulda öğrencilerine her sabah şiir okutması örneğine değinmiş, keşke bunlar çoğalabilse temennisinden başka bir öneride bulunmamıştır. Çağdaş Türk Şiiri üzerinde araştırma yapan birinin böyle güzel bir vurgu yapması güzeldir, ancak konu üzerinde kafa yormaması üzücüdür. İleri sürdüğü düşüncesini derinleştirip, eğitimde uygulanabilirliği üzerinde çalışmalar yaparak öneriler sunabilirdi. Şiir kültürünün, zayıf olduğu toplumumuzda, duygulara ve zihnin derinliklerine hitap ederek, insanın kendisini bulmasına yardım eden, insanı hassaslaştıran şiir için keşke M. Fuat daha fazlasını yapsaydı.
Akademik, öğretmen ve öğrenci eksenli kitapların şöyle olsun -olmalı- böyle yapmalı gibi kişisel gelişim tarzı kitaplardan sıkılanlar için M. Fuat’ın “Eğitim Sorunu” kitabı zevkle ve bir solukta okunacaktır. Edebi dilin renklilik kattığı kitabın tek eksiği fikirsel derinliğin olmayışıdır.
osman tatlı